etraftan çalı çırpı toplayıp inşa ettiğin kırk fırın, içine koymak için maya tutturmak zorunda olduğun hamur, gökten düşen üç yumurta ile çırpıldığın m'asal sayılar..
içinde süt olan tencereye 3 kurbağa düşer. biri bırakır kendini. diğeri bir süre çırpınır ve bırakır kendini. üçüncüsü ise kendini bırakmaz. sürekli çırpınır. derken süt üzerinde kaymak oluşur. kurbağa kurtulur.
gecenin bi vakti bilmem kaçıncı vedalaşmayı yaşıyoruz. benden ayrılmak istemiyorsun. beraber eve çıksak ya diyorsun. yıllarca kaç defa seni bırakıp gitmişim.. dayanamayıp geri dönmüşüm.
çok mücadele ettim. çok yol aldım. göz altlarım kırış kırış. saçlarım beyazladı. erken çöktüm. ben ettim ama biliyorum.
yıllarca kimsenin söz geçiremediği o ergen.. şimdi onu ben olgunlaştırmaya çalışıyorum. bakkala gittiğinde her gördüğünü almaya çalışan çocuğa artık ben 'olmaz' diyorum. ağladığında ben teselli etmeye çalışıyorum. aldığı kararla ağlatan da benim, aldığım kararın doğruluğunu anlatarak kendimi teskin eden de ben.
kimseyi suçlayamam. ne 7 yaşımda evi geçindirmek için yurt dışına çıkan babamı, ne de babamdan umduğunu bulamayan ve beni hunharca seven annemi...
o eski halinden eser olmasa da, yılmaz erdoğan'ın şiirinde:
anladım ki ağaçlar
toprağa acı verdikçe büyüyorlar
diyordu.. ekliyim... toprak büyüyen ağaca da acı veriyor...