Acaba filmleri ne zaman eski tadını verecek tekrardan diye sorduran kisidir. Bu kıyas işlerinden ötürü sanatın özünü unutmuş o yüzden eskisi kadar başarılı yapıtlar ortaya koyamayan iyi yönetmen.
ısparta'da doğmuş, babasının halıcı dükkanının batması üzerine istanbul'a göçmüş, tikko üyeliğinden cezaevinde yatmış, cezaevinde kendi kendine ingilizce öğrenmiş ve edebiyata merak salmış yönetmen.
hiç bir anlamı olmayan ve sürekli kapanmayan kapıları izleyicinin gözüne sokmaya çalışan yönetmen.
aldatan koca/karı
kapanmayan kapı
dostoyevski'ye atıf
uzun bakışmalar
gereksiz ajitasyon...
say say bitmez.
kendini yenilemez hep aynı yapma artık kilşeden ölen var
ayrıca kendisini görüntü yakalama konusunda da başarılı bulmuyorum.
Bu ülkeye ve bu hayata dair hic bir seyin, hic bir zaman benim dilediğim gibi olmayacağını biliyor, artık bundan acı duymuyorum.
Ruh yara aldımı bir kere, acı yürür bedene. Et acır, kemik acır, kan bile acır.
Belirli insanların ruheti haliyesine gerek eserleri, gerek sözleri ile mikrofon tutan bir yönetmen.
Çektiği her filmin muhakkak bir sahnesin de kendini bulur insan.
istanbul film festivasilinde yeni filmi ilk kez seyirci karşısına çıkacak olan yönetmendir.
Filmlerinin çoğunda gerçekçilik tavan yaptmıştır. Bu haliyle de oldukça sevdiğim yazardır. Yeraltından notlar kitabının uyarlaması pek de sinema açısından başarılı olmasa da, masumiyet,kade gibi efsanevi filmlerin yönetmeni olmasi sebebiyle sevilesi yönetmendir.
git gide filmlerinde daha romansı diyaloglar yazan insan. kor filminin fragmanın da otomobildeki konuşmaya bakın bir. bunu negatif anlamda söylüyorum, gerçekçiliği çok baltalıyor.
"beşiktaş kaybettiğimiz, kavuşamadığımız, özlediğimiz ne varsa hepsinin özeti, çektiklerimizin seceresi, anlatamadıklarımızın ifadesidir." diyerek
yine ateş etmiştir.
benim kalbim 3 farklı şekilde atıyor genelde ilki normal kafasına göre, ikincisi 4 viteste kalkmaya çalışan devri 1000-1500 civarı olan araba gibi ama her zaman değil yılda bir kaç defa. üçüncü ise ayrı bir cumhuriyet kurmuşcasına ama her zaman değil 29 yıllık hayatımda 3 defa.
17 yaşında beşiktaş'ı ilk defa izleyeceğim. stada girmemle kalp atışlarım 3 numaraları atış pozisyonuna geçti. beşiktaş'ın sahaya kan kırmızısı formayla çıkmasından olsa gerek kalbim hafiften normale döndü ama maç boyu adeta sanki bir güç beni yukarı çekip dünyayı izletiyor gibi, bazen de ne yapacağını bilmeyip mala bağlama durumu.
pazar günü son dakika kararı ile gittiğim beşiktaş-gaziantep maçının devre arasında çay içerken yanımdaki kişinin zeki demirkubuz abimin olduğunu anlamamla yine kalp atışlarım 3 numaralı atış pozisyonuna geçti.
-"rhodolfo'dan bir haber var mı neymiş durumu? o çocuğu çok beğendim nazar değdirdim benim yüzümden sakatlandı" diye söylenirken, ben kalp atışlarımın ayrı bir cumhuriyet oluşturmasından mütevellit
içimden "sen ilk önce kader ve masumiyet filmlerinin hesabını ver" demek geçti.
dünyanın 7 harikasından birisi ile muhabbete daldığımı yaklaşık yarım saat sonra algılamam da mala bağlamam da hep bu beşiktaş gibi sevdiğim adam yüzünden.