Her filminden sonra nedense ruhsal bi daralma geçirdiğim yönetmen. Hatta bunun yanında bi süre durağanlaşmaya, etrafa kayıtsız kalmaya da başlıyorum. Filmleri genellikle bi olaya bağlanmıyor, öylece bitiyor ama bittikten sonra insan bi müddet etkisinden kurtulamıyor.
Filmlerini izledikten sonra hep içimden 'var de mi bu insanlar hayatta, hayat toz pembe değil ki' diyorum, görmezden geldiğim, belki varlığından bile haberdar bile olmadığım kişilikleri gözümüze sokuyor.
"Şunu iyi bilin ki; gösteriş budalası insanlardan, gösterişli laflardan, gösterişin kendisinden hiç hoşlanmam, bu bir. Kibirden, kendini beğenmişlikten, bütün bu dağları ben yarattım havalarından, süslü kişiliklerden nefret ederim, bu iki. Yalakalardan, yalakalıktan, yalakaca edilmiş laflardan ve davranışlardan da nefret ederim bu üç. Dördüncüsü, gerçeği, içtenliği, samimiyeti çok severim. Ve Dostoyevski’nin dediği gibi: gerçeğin, her şeyin üstünde, zavallı egolarımızın bile üstünde tutulmasını isterim. Arkadaşlığın karşılıklı, açık sözlü ve yalansız olanı için canını veririm. Evet, buna bayılırım..."
kullandığı teknikten, peşinden gittiği sinema akımından hiçbir sik anlamayanların, alt metin okuması nedir onu bile bilmeyenlerin özentilikle izledikleri büyük önder. bu adamın yaptığı filmleri sırf film izlemek için izleyenler bi bitsin artık lütfen.
adamlar daha bağımsız sinemanın tanımını yapamıyor; ''abi kader filmi neydi be öyle off off'' diye goygoy çeviriyorlar. herif popüler kültür malzemesi olacak ona yanıyorum.
Bu adamlar yeni bir sinema ekolü yaratmaya çalışan insanlar, hem de buna sinema salonlarının boş kaldığı dönemde başladılar. Bir kere çalışkanlıklarına saygı duyuyorum. Filmlerini beğenmeyebilirsiniz, entelektüel kapasitesini çok yüksek görmezsiniz anlarım da aşağılamanın emeğe saygısızlığın anlamı ne?
doğma büyüme ıspartalıdır. babasının ısparta'daki işleri yürümeyince istanbul'a göçmüşlerdir ailecek. burada bir süre güngören'deki ütü atölyelerinde çalışmış, daha sonra siyasi nedenlerle cezaevine girmiştir.
bana göre insanların zeki demirkubuz filmlerini sevebilmeleri için belli eşikleren gerçerek , evrilmiş olmaları gedrekiyor.zira üniversite yıllarında -yani gençlik başımızda dumanken- izlemeye yeltenip , filmi- üstelik de masumiyet'i- tamamlayamadan yarıda bırakmıştım...yıllar yılları kovaladı denizlideki 2. senemin sonunda artık bir zeki demirkubuz hayranı ve filmlerinin tümünün de müptelasıydım.en çok da kader'in.
Tarzını güney koreli yönetmen kim ki duk a çok benzettiğim ve beğendiğim bir yönetmen olmakla birlikte bir süre sonra kendini tekrar eden filmlermiş gibi bir tat verir insana. Ağır Dostoyevski hayranıdır. Filmlerinde ya bir kitap ya da birkaç replik mutlaka göze çarpar.
Karakterleri genellikle marjinaldir. Stockolm sendromlu aşklar aşırı kıskanç dramatik ilişkiler trajik varoş hayatlar üzerine karamsar filmlerdir. Son istanbul film festivalinde ödül alan kor filmini görmedim ama kader filmi oldukça başarılıdır. Filmin oyuncusu ufuk bayraktar ı röportajına göre dolapderede bir kahvede keşfetmiştir. Oyunculuk teklif ettiğinde ufuk bayraktar yönetmen olduğuna inanmayıp dalga geçtiğini düşünerek kendisine küfretmiştir.
son zamanlarda Recep ivediklerle dibe batan türk sinemasına kalite getiren yönetmenlerden biri. başrolünde kendisinin yer aldığı film muhteşem.
(bkz: bulantı)
anlamsız bir egoya sahip türk sinema filmi yönetmeni. kaliteli işleri vardır masumiyet filmi türk sinemasının dönüm noktalarından biridir. ayrıca bulantı filmi ile de kalitesini ortaya koymuştur.
"Masumiyet" filmi ile tanıdığım yönetmendir. Daha sonra tüm filmlerini ilgiyle takip edip sevdim. Vizyondaki onca gereksiz yapımların arasında kendimi yakın görüyorum.
''Bu ülkeye ve bu hayata dair hiçbir şeyin, hiçbir zaman benim dilediğim gibi olmayacağını biliyor, artık bundan acı duymuyorum.'' diyerek düşüncelerime tercüman olan mükemmel yönetmen.