bugün

moderasyonun "entry emin olunmayan, araştırılmamış ve hatalı bilgi içermemelidir." gerekçesiyle kendisine girdiğim entryi silmesi hasebiyle, hakan günday'ın ta kendisi(!) olup olmadığı ve hayat felsefesi hakkında yazılı belgelerle konuşamadığım için eski entryimi düzelterek iade etmek istediğim yazar:

kendi başlığı altına entry girmekten iflahı kesilmiş yazar. hakan günday'ın ta kendisi olduğundan şüpheleniyorum(!). veyahut ömrü hayatında sadece onun kitaplarını okumuş olması ihtimali nedeniyle hayat felsefesini bu kitaplar çerçevesinde (ya da tamamen onlardan ibaret) oluşturmaktan şuursuzlaşmış olabilir.

(bkz: bir kitap okudum ve hayatım değişti)
(bkz: sozluk seninki de değişsin)
her asik yasadigi terk edilise mutlaka geri doner başlığında yüreğimi dağlamış yazardır. nasıl bir yazardır nasış bir hissiyattır ve naıl bi duygu insanıdır bilinmez ama yazdıkları için yüreğine sağlık demek yetmeyecektir elden gelse yüreği öpülmesi gereken kişidir.
sevgili zargana.. ne cennetin ne cehennemin kabul etmeyeceği bir hayat sürdün.. sonuna geldiğini hep biliyordun.. ve geldin de.. şimdi istiyorsun ki kendi cennetini yaratıp, cehennemde seni bekleyenlere, geçmişindekilere ve kulağına fısıldayan hiçbiryere gidemezsin kahkahalarına kendini unutturmak, izini kaybettirmek istiyorsun.. senle ilgili tek şey söylememi istese insanlar her hayal ettiğini yapmış tek adamdır derim. ama sen de biliyorsun ki bu defa olmayacak.. annen seni 32 sene evvel doğurduğunda; bunu bir başlangıç sandı. bir bitiş olduğunu göremedi kokunu içine çekerken.. sen bütün arkadaşlarınla inandığın şeyin tersini başardın.. doğmak yeterince mucizevi diyordunuz, başkası mümkün değil. oysa sen; iki kere daha doğmayı başardın. her seferinde kendi rahminden kendini çıkardın... göbek bağını araf' a bırakarak arınabileceğini, başarabileceğini sandın.. doğmayı başardın dostum. mucizelere inanmayan herkesi şaşırttın. ama hep özlediğin şeyi yakalayamadın.. sadece bir oğul, sadece bir yar, sadece bir dost olmayı başaramadın. seni tanıdığım günden beri sırtında onbin insanın derdini, aşkını , kaygısını ve hançerini taşıdın. ve kanını hep içine akıtmayı başardın. altı milyar insanın göze alamayacağı işleri sen kahkahalar atarak, şarkılar besteleyerek ve yenilerini de düşleyerek başardın. sen yaptın , biz tebrik ettik. oysa özlemini çektiğin bu da değildi. sen tanrı ' nın seni taçlandırmasını ümit ettin hep.. ama o seni altı milyar insanla çarpıştırmayarak yeterince ödüllendirdi zaten..hep söylediğiniz gibi, fazlasını beklemek saçmalıktı..

hakan ; belçika' dan dönüp sana bir hançer ve hayatınızı anlatan altıyüz sayfalık bir safra getirdiğinde , hakan ' ın sevinci, hançerin kabzası ve yaşadıklarının insanların evlerine, kitaplıklarına , gizli anlarına sunulacak olması mideni kaldırdı. kustuğunsa kahvaltın değil, en büyük silahın sözcükler oldu. hakkın yok diye kükrediğini hatırlıyorum.. hakkın yok sırlarımızı edebiyat diye pazarlamaya! gürkan' sa anlayamamıştı henüz kendine bu kadar uygun bir ismi takabilmesine hakan ' ın. kendini hep bir tanrı lütfu olarak görmüş gerçek bir yarı insan' ın kayra ismini seçmesi ona tanrısal bir ibadet gibi geldi başta. ama hakan ' ın deyimiyle üçünüz için vasiyet olan kitabı okudukça o da koptu kendinden, senden ve ona hep bir taçsız kral gibi davranmış hakan' dan.. bunları neden anlatıyorum.. kinyas olmak hakan ' ın uykusuz bir gece de canı sıkıldığı için yazmaya karar verdiği bir romanın sana dayattığı bir ad değil sadece. hem kin ' in hem yas' ın gerçek.. kötü zevklerine hiç şahit olmadığım baban sana mehmet ismini taktı diye onmilyon cümleyi paylaştığın adamın, hakan' ın sana biçtiği ismi reddedemezsin. yaparım diyorsan, inanmak isterim sana.. ama yokedebiliyor musun gürkan' ın kulaklarında çınlayan kahkahasını. yozgat ' ın bir köyünde münzevi hayatı sürüyor ve seni anlattığı sarışın bir oğlu var diye, gürkan sence kayra ' lığından arınabildi mi?. alnını secdeden hiç kaldırmasa ve her gün binblerce tanrı' sına dua etse bile seccadesinin kenarında adlarınız işlenmiş olacak inan bana.

sevgili dostum. bak aramıza ve aranıza koca bir hayat girdi. o hayatı bir lego gibi yeniden dizebilecek zekaya, donanıma ve cesarete sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. bana aşktan, vazgeçmekten, yeni bir doğumdan bahsediyorsun.. yapabilirsen eğer sana yemin ediyorum; manhattan ' a kadar yüzüp, özgürlük heykelini yerinden söküp, seni eros biçiminde şekillendirip oraya dikeceğimyaralı bedenini; hakan ' ın getirdiği küçük hançeri eline tutuşturup . ve altındaki kaideye de aynen şunu yazacağım;

dünyanın sonuna defalarca gidip her seferinde daha güçlü dönen adam..

aşk senin içinde dostum.bir kadının bedeninde, sana olan sevgisinde değil. sen doğduğunda aşkla doğdun. yaşama ve o yaşamı sömürme, dibine vurup kaybolma aşkıyla.. bir akdın değil seni kurtaracak.. sırat köprüsünden düşmeden geçirecek şey elinden tutan bir kadın değil.. günahlarını sırtlanacağın dostların kurtaracak seni. zebanilere söyleyecek sözleri ve karşılarına dikilecek deli cesaretine onlar sahip sadece.

bana aşktan sözedeceksen eğer; önce sana hep tapmış bütün o adamları senszilikten gömüldükleri çukurlarda bulup günışığına çıkarmalısın.. yoksa ben de o çukurlardan birine gömüleceğim.. ve senin çukurun en büyüğü olacak..
"sol elimin altındaki şarap şişesinin kendisine doğru çektiğinde korkmuyordum ondan. alt tarafı sağ şakağıma indirirdi şişeyi. alt tarafı ölürdüm. beklediğimi yapmadı. neyi beklediğimi dahi bilmiyordum. bir sandalye çekip masanın altından karşıma geçti. eskiden yaptığımız gibi yapmayacaktık artık. biliyordum. ne o ne de ben sorgulamıyorduk artık hayatı. elini kolunu çözip serbest bırakmıştık hayatı. oysa ki ne çok hırpalamıştık kendisini. elektrikli işkenceden tut da kafasına damla damla su dahi damlatmıştık. yine de vermemişti sırrını bize. işte o gecelerden birinde salmıştık hayatı sokaklara.

ben, tüm bu düşünceleri yaşarken bir anda 7, 65 i çıkarıp masanın üzerine koydu. cifr in içeriden gelen sesleri bölemiyordu umutsuzluğumuzu. "yazma" diye bağırdı ilk önce. hiç tepki vermedim. sol eline yakın yerlerde duran şarap şişesini alıp öpüşmeye başlarken o hareketlerimi izliyordu.

"ölümü yaz" oldu ikinci cümlesi. her hangi bir morgdaki her hangi bir cesed kadar soğumuştu aramızdaki diyaloglar. "zero" dedim. göz göze geldik o anda.

"artik hicbir sey yazamiyorum."

ben, tokat atmasını beklerken. ağzımı burnumu kanla bulamasını beklerken kalkıp gitti. giderken 7, 65 i masada bıraktı. çenemin altından kavrayıp yüzümü güldü:

"bir gun her seyden pisman olacaksin."

bana biçtiğiniz hayatı yaşamayacağım sevgili dostlar.. yalnızlığımı da acımı da aşkla kavgamı da tek başıma verdim.. şimdi o çukurları benim kazdığımı söylüyorsanız soruyorum, o çukurlardan çıkan toprakları hangimiz yuttu..
Hızlı yaşadık biz hayatı. Sulardan atlayıp köprülerden geçtik. Şarkı isimlerini isim olarak seçmek istedik. Vazgeçtik. Kitaplar okuduk yıllarca. Hepsinin sonu aynı olduğunda kendimiz yazdık hikayemizi. Hayaller kurduk. Bir hikayeyle bizde salya sümük ağladık. Hiçbirisini inandırıcı gelmedi bize. Ne zaman ki hayatın içine girdik. "Hepsi gerçek" dedik.
"Yazılan kitaplar, çalınan şarkılar, çekilen filmler. Hepsi gerçek." Yalanı aradık bu kez. "Yalan ne?" diye sorduk körpe beyinlerimizi yorarken. Fazla zorlanmadık yalanı bulmakta. Gözlerimizi açmamız yetti. Embriyo olarak kalmak için neler verebileceğimizi düşündük. "Neler verebilirim?" sorusunun cevabı kısa oldu:

"Her şey!"

Her şeyin ne olduğu merak ettiğimizde yalan çıktı önümüze. işte o zaman oturup bekledik. Birbirimize bildiğimiz her şeyi anlatmaya başladık. Her şeyi. Yani yalanı. Bir dünya kurduk kendimizce. Aslında o dünya hep vardı. Biz tekrar keşfettik. Atlantis'ten daha değerliydi. O dünyayı bulduğumuz gün biz yok olduk. Kayıbız şu an. Aranıyoruz!...

bütün bunlara birlikte inandığım bana bunları yazdıran dostlarım beni aşkı tercih ettiğim için suçluyorlar.. soruyorum size; dostluğumuz da bir aşk değilmiydi. bizi bu kadar kenetleyen de dostça bir aşk değil miydi?
--spoiler--
Bana sorarsanız hakkımı helal etmedim hiçbir sevdiğime. Sevmeyi şiir kitaplarında okuyup, şairlerin kadınlarına aşık olan umarsız, bir hayli de arsız bütün edebi sakinler gibi. Hiçbir kadın o dizelerdeki gibi durmadı benim aynamda. Yüzleri yoktu ölümsüz aşk vaatlerinde bulunurken. Aslında ne yaptımsa kendime yaptım biraz, aslında bütün haksızlıkların kontratlarında sol alt köşedeydi adım. Tango'nun en münasebetsiz yeridir, kadının burkulan dizi üzerine abanması adamın, gözlerdeki ateşe acıyla su verilir, kadının kendinden geçmesiyle ritmin değil, adamın ve adımın alakası vardır anlayacağınız. Yürek acısı da böyledir biraz. En münasebetsiz yerinde hayatınız acıtır canınızı, yandığınızı zannederken üşürsünüz. işte benim gibi. Sonrası mı; zamanın içinden geçen ırmağa doğru çıkılır yola..."
--spoiler--
kaleminden gürül gürül hicran-i duygular fışkırtan yazar.
uykusundan uyanıp çıplak ellerle dövüşmenin heyecanına kapılmış yalnız adam..
#847939 entrysi ile dikkatlerimizi çeken, edebi kişilik.
Bugün tanrının el falına baktım: Çöldeki tek kaktüs
gibi duruyordu göğüs kafesinde yüreği.
Yağmaktan çok yorulmuş yağmurlar ve
giden geminin ardına takılan martılar
misali senin peşinden de gelen bir şeyler var
gece eve dönerken sokakta düşürdüğüm hayatımda.
Yine büyük bir sınavdan çıktım, malum, önümüz
ailenin tek çocuğu ölüm. Masallara kibrit, çizme, şapka,
kaval ve yalan yetiştirmek için yaşanan aşklar
beni kapattıkları bu beyaz oda
bana giydirdikleri bu deli gömleği
beni bütün fırınlarında yakacakları bu krematoryum
tamam sevgilim, farkındayım, elbette ki
her ayrılıktan sonra içimden 666;ya kadar sayıyorum
kalkıp bakıyorum ki sadece açmış olmak için açan
bir çiçek zarafetiyle seninle sevişirken bukalemunum!
istiyorsun ki amları ortadan ikiye ayrılmış kızlarla da şenlensin
bir kokteylde tokuşturulan iki kadeh gibi tanışan vücutlarımız;
Çın Çın! Şerefe! Çın Çın! Memnun oldum!
Beni bütün fırınlarında yakacakları bu krematoryum
da, cam oldum, bardak da oldum, çarpışan iki kadeh değil
çarpışan alkol müptelası iki hazne değil
çarpışan, içi arasında dolaştığı bu aşağılık insanlarla dolu
cumhuriyet ilan edilmiş boktan bir uçurum!
Kanalizasyonlarda demokrasi yoktur!
Sevgililer sevgililiğini bilmeli!
En telaşlı yerlerimden âşığım sana!
gibi beylik laflarım, gibi dolara endeksli yalnızlığım yok!
Bugün tanrının el falına baktım: Çöldeki tek kaktüs
gibi duruyordu göğüs kafesinde yüreği.
Gibiler yüzünden geçirilmiş bol şimşekli enfarktüs
eşliğinde, yürüdüm kendimden yokuş yukarı
Zippomu açıp kapadım
Gözlerimi açıp kapadım
Kapımı açıp kapadım
Kafatasımı açıp kapadım
Çok özlendiği için aşınmış bir alkol komasına benzedi durgunluğum.
Evet, bukalemundum. Söyleyecektim. Olmadı.
O gün esas rengimi unuttum.

rengimden şüphe duyanlara kapak olsun babında bu şiiri ithaf eden yazardır..
varlık nedenlerini, yaşamaya devam etme gerekçelerini, kendini var edenelri ve yokettiklerini reddetmiş ve kendine yeni hedefler edinmiş adammış. kendi beyanıdır. şimdi bu zeminde onun duygu fışkırttığı yazıları okuyup da aşmış aşk adamı sanıp tebrik mesajı yağdıran ablacıkların bilmediği bazı hususlar var tabii. kanla, nefretle, reddetmekle ve isyanla geçmiş ömrünü borçlu olduğu ve ona ömürlerini borçlu adamlar var kıyıya köşeye savrulmuş. ben onlardan değilim. onun kadar kavgacı bir egoya sahip olmadığım için dostu olmadım hiçbir zaman. dişe diş, yakalarımıza yapışa yapışa yaşadığımız bir on yılımız var. kuzenim hakan' ın ve gerçek cehennem kaçkını gürkan' ın ki siz yeraltı edebiyatı martavalına düşkün satanist tşörtlü ablalar onu kayra hazretleri olarak tanırsınız; onun dostluğu gibi zor bişeyle müşerref olduklarını yakından biliyorum. ve onunla dost olmanın insan hayatını aynı anda bir karnaval meydanına, bir nükleer atık çöplüğüne, bir tinerciler barınağına ve bir gururp seks partisine dönüştürebileceğini de deneyimlerle yaşadık. tabii grup seks onun insanlarla değil fikirlerle yaşadığı bir sapkınlık. biz de onkusur yıldır bu sapkınlıklara taptık. o sapkınlıkları o kadar normalleştirdik ki, sapkın olan diğer insanların yaaşdığıymış gibi algıladık. şuan en yakınındaki adamlar olarak ondan nefret etmemizi sağlayacak kadar budalaca ve kednini reddeden kararlar aldı. saygı duyarız dicem ama büyük yalan olur. sövmekten başka yaptığımız bişey yok. dünyanın üç kıtasına yayılan hastalıklı maceralarımızdan biz tiksindik. o kurdu, biz yaşadık, hepimiz tiksindik. ama kuzenim olacak birilerine bağlanma düşkünü hakan ipnesi; bu heriflere o kadar bağlandı ki bağını zamk yerine bir kitapla pekiştirdi. gitti altıyüz sayfaya ölümün tarifini yaptı.noldu peki ne ölen var ne bi bok. kitabı okuyan üç beş çekip gitme meraklısı taze bünye sarsıldı. absolut satışları arttı. bikaç kişi kinyas ' ın peşinden afrika' ya gidip sivrisineklere becertti kendini. insanlara ve kendilerine yaptıkalrı hiçbişeyin farkında olmayan bu kaçkın heriflerin hemen yanında onlara mümkün mertebe az bulaşarak geçirdiğim yılların sonunda farkettim ki ne kadar nefret edersem edeyim gelip iş sonunda hepsine ve en çok da şu an bize ihaneti seçmiş olan ve çok komik ama bir kadın için hayatını değiştirme saçmalığına kapılmış olan bu adama hayran oldum. şuan ondan nefret ederken bile farkediyorum ki; biz gerçek tutunamayanalr içinde biyerlere tutunmayı deneyen ve tutunduğu yerde bile şehvetli bir yaşam düşleyen sadece o oldu. tamam bunu yapmasına bir kadını ve aşk denen o insan icadı bokluğu bulaştırmasa gözümüzde daha başka biyerde olurdu. gidip bir köyde odun keip inzivaya falan çekilse , her akşam evimde verdiğim partilerde şöminemde onun kestiği odunları yakardım inanın. ama o bile belki ne halt yediğinin farkında değil. hayatını adayacağı o kadını tanımıyorum bile. belki o kadın hayatında bile değildir. çünkü beyninde o kadar çok odacık var ki o odalardan birine o kadını kilitlemiş ve bir daha anahtarı bulamamış bile olabilir.
ben burada dostu olamadığım ama şahdamarından daha iyi tanıdığım bu adamı ne yüceltmeye ne ezmeye çalışıyorum. bir benzeri daha olmayan bu beyinle aşk nobeli almaya kalkması kanıma dokunuyor. ruhu o kadar asi ve zaptedilmez bir özgürlüğe sahip ki aşk ruhu için basit bir çaba olur. daha büyük şeyler için feda etmeli beynini ve bedenini. bolivya ' ya gitse ve devrim ateşini yeniden yaksa che ' nin bile peşinden gitmeyen kalabalıkları meydanlara doldurabilecek aura' ya sahip çünkü.

bu konuda son defa yazıp son defa müdahil oluyorum. buna hakkım var sanıyorum. bu zemin bunun yeri değil.ama bize ördüğü duvaralrı aşacak dinamitlerimizi de elimizden aldı. hayat onun, kadın onun, aşk onun.. ama unutmasın.. çürümeye terkettipi geçmişi ve orada kalmış dostları hepsinden çok onun..
--spoiler--
ya resim olursun kazına kazına ya da ressam olursun kazıya kazıya."
--spoiler--

bizi de bir resmeden olur elbet.. çektirdiğimiz bütün vesikalıklar elimizde bir negatife dönüşüyor..
NAKIŞ NAKIŞ ÖFKEYLE DOKULU
HIRÇIN AMA KIRIK DÖKÜK
BAKMAYIN ANA AVRAT KÜFRETTiĞiNE
O GÖZYAŞLARI iÇiNDE BiR ÇOCUK....

........................................................
YAĞMURDAN iKi DAMLA, KULAKLARINDA KÜPE..
TENiN SABAH GÜNEŞiNDE BUĞDAY RENGi..
GÖZLERiNDE KIVRANAN DERiN SiYAHi iSTEK,
BiRAZ EĞ BAŞINI, HAFiFÇE GÜLÜMSE, OLDU..
IŞIK UYGUN, HARiKA BiR FOTOĞRAF OLACAK BU,
BiR DE FONBDA ŞU CÜZZAMLI AŞK TUTKUN OLMASA..

AH KURUMUŞ DENiZ TOPRAĞINDA;
KILÇIĞI ALINMIŞ AŞIK ZARGANA,
YiNE DE SEViYORUZ SENi, SAKIN KIPIRDAMA..
doğdugu günden beri kalbinde bir delik,
almak için bütün sizilari içine..
--spoiler--
ben karagöz filan değilim. herkes birikmiş bizi seyrediyor. dağılın! kukla oynatmıyoruz burada. acı çekiyoruz. kapı kapı dolaşıp dileniyoruz. son kapıya geldik. insaf sahiplerine sesleniyoruz. ey insaf sahipleri! ben ve benden önceki ben sizleri sarsmaya geldik. dünya tarihinde eşi görülmemiş bir duygululukla ve kendini beğenmişçesine ve kendinibeğenmişçesinesankibizdenöncebirşeysöylenmemişçesinegillerden olmaktan korkmadan kapınızı yumrukluyoruz. dilenciler krallığının en küstah soylusu olarak kişiliğimizi burnunuza dayıyoruz........ sizi ağlatmaya ve burnunuzdan getirmeye geldik. size dünyanın dörtten fazla bucağı olduğunu göstermeye geldik. bitmez tükenmez sızlanmalarımızla ananızı ağlatmaya niyetliyiz.
--spoiler--
berbat bi balık bu..boyuna posuna aldanıp almıştım bi kere..anam o ne tat öyle, saman gibi..yok yok şaka yaptım, almadım hiç para verip..böyle her çeşit balığı alıp deneyen gustosu yüksek şehirli cool, urban cool bi imaj çizmeye çalışmıştım..itiraf ediyorum hamsinin içinden çıkmıştı bi tane zopa gibin..ilk davranıp almıştım tabaktan, güya uyanıklık yapıp..saman gibiydi valla..para verip hayatta almam, beş para etmez, almayın..yuh lan, zargana'ya bile kin kustum, ne kindar adammışım..
sevişmeyi ibadet haline getirmek üzerine yoğun ve faideli çalışmaları bulunduğunu düşündüğüm yazar...
yeteneklerinden faydalanması teklif edildiğinde tüm içtenliğiyle bunu reddeden asıl misyonunun Uludağ Sözlük vasıtasıyla bizi aydınlatmak olduğunu ima eden ULU insan.
en asil duyguların insanıdır..
son girdigi 12 entryde "en asil duygularin insanidir" ya da "en guzel duygularin insanidir" yazip duran yazarimiz.

(bkz: #1814198)
(bkz: #1814190)
(bkz: #1814183)
(bkz: #1814181)
(bkz: #1814178)
(bkz: #1814165)
(bkz: #1814162)
(bkz: #1814161)
(bkz: #1814155)
(bkz: #1814153)
(bkz: #1814151)
(bkz: #1814149)
(bkz: zargan)
nikahına gidip durun siz evlenemezsiniz demek istediğim yazar.
zargana tanrının günahıdır.
--spoiler--
karanlıkta yürürken başını dik tut,
ilerde, pırıl pırıl bir gökyüzü var,
yürü kalbindeki umutla yürü,
asla yalnız değilsin,
asla yalnız yürümeyeceksin.
--spoiler--

cesaretini hiç bir zaman kaybetmemesi gereken, kendisine değer verenler her zaman yanında olan kültürlü yazar.
kız olsam verirdim yazarı.
edit: (!)