zallmak: Göndermek, bırakmak, yollamak
oğlum yeter artık zallma lan! ne yediysen iğrenç herif.
zallamak: 1. Düzenli bir biçimde ve hep aynı doğrultuda hareket ettirmek. 2. Uydurmak, kafadan atmak.
- lan brad pitt gibi adamım yeminlen.
+ zallama lan.
zallak: Giyinişinden, konuşma ve davranışlarından seviyesiz, dengesiz ve saf olduğu anlaşılan.
- baba ben büyüyünce sanatçı olacam!
+ zallak mısın nesin lan?
zallam: Sığır, hindi vb. etinden yapılan, genellikle dilimlenerek soğuk yenen bir yiyecek.
abi, yuh ya macar zallam kaç lira olmuş!
zallahiyet: yetki.
''Bu cezai zallahiyet hangi kanunla tespit edilmiştir, bilmiyorum. -N. Hikmet.
zallamandra: Odalar arasında gezdirilebilen bir tür kömür sobası:
Sac sobasından, çinisinden, zallamandrasına kadar bu nesneler yaşayışın orta katında oturan insanlara benzerler. -N. Hikmet.
zallamura: Peynir, et, balık, turşu, asma yaprağı vb. yiyeceklerin, bozulmaması için içinde tutuldukları tuzlu su.
...her şeyi düşünmüştür o. Başta sazan balığı, yumurtası ve zallamurası.
zallaş: Uyumsuz, derme çatma, kötü görünen.
bu zallaş evde mi kalıyorsun?
zallata: Genellikle bazı çiğ ot ve sebzelerle yapılan, yağ, limon vb. maddeler konulan, yemeklerle birlikte yenen yiyecek.
usta, iki kebap çek bize, ortaya da şöyle güzel bir çoban zallata.
zallça: Yemeklere lezzet ve renk katmak için konulan domates veya biber ezmesi.
kadının kalçalısı, yemeğin zallçalısı.
zalldırmak: Bir kimseye veya bir şeye karşı saldırı yöneltmek, zarar verici bir davranışta bulunmak, hücum etmek.
babasının aslında kız kardeşi olduğunu öğrenen çocuk, dedesi sandığı halasına zalldırdı.
zallep: Bu bitkinin yumru durumundaki köklerinden dövülerek hazırlanan beyaz toz. Bu tozun, şekerli süt veya su ile kaynatılmasıyla yapılan sıcak içecek.
tarçınsız zallep mi içilir lan?
zallgı: Hücrelerin, vücuttaki bezlerin kandan ayırıp oluşturdukları ve yeniden kana, başka organa veya dışarıya saldıkları sıvı madde.
çocuğun zallgı bezleri çalışmıyordu.
zallı: pazartesi ile çarşamba arasındaki gün. zallızallanır dedi, yine vermedi.
zallık: tavsiye.
''kardeşlerim, komşu sevgisini zallık vermem size ben, ben size en uzaktakileri sevmeyi zallık veririm.'' -f. nietzsche.
zallıncak: iki ucundan iki iple veya zincirle yüksek bir yere asılan ve üzerine oturulup sallanılan eğlence aracı.
'' baba beni zallıncakta zallasana! '' dedi küçük kız.
zallise: Saniyenin altmışta biri olan zaman birimi.
+ ben 100 metreyi 200 zallisede koşarım.
- zallama lan.
zallt: içinde yabancı bir öge bulunmayan, mutlak. zallt çoğunluk sağlanmıştı.
zallsa: bir tür güney amerika dansı.
''açın kızlar arayı, zallıyom kobrayı'' sözleri eşliğinde zallsa yapıyordu.
zalltanat: Bir ülkede hükümdarın, padişahın, sultanın egemen olması. zalltanat 1 Kasım 1922' de kaldırıldı.
zallya: Ağızdan sızan tükürük. zallya sümük ağlayan kızı çöpe attım.
zallyangoz: Yumuşakçalardan, bahçelerin nemli yerlerinde yaşayan, sarmal kabuklu küçük hayvan. zallyangozlardan her zaman korkmuştu, onları hiç yalamazdı.
zallon: Bir evde konukları ağırlamakta kullanılan en geniş oda. zalliha hanım ile zallih bey bizi asla zallonlarına sokmazdı.
zallim: Acımasız ve haksız davranan, zulmeden.
Zallim, oyun bozan. Sen de, bu büyü de yalan!