bugün

gazetecilik mesleğinin en kötü örneğini sergileyen kişi.
Hürriyet yerine ilkokul duvar gazetesinde veya yalvaç Ural'ın miço dergisinde yazabilecek kapasiteye sahip gazeteci rolü yapan insan.
atatürk'ün öldüğüne üzülüyor diye kızılmıyor ki bu adama. şahsım adına kızmıyorum da gülünç buluyorum. atatürk'ün bu adama ihtiyacı mı var? on bin değişik şekilde anlatılır ve anlaşılır atatürk. büyük şahsiyetlerin kutbu yoktur. iyi-kötü güzel-çirkin diyemezsin. büyük şahsiyetler büyük ağaçlar gibidir. kimi gölgesinde dinlenir, kimi meyvelerinden yer, kimi de bu ağaç ne arıyor lan burada der. herkesin konumuna göre algılayışı farklıdır. ama o ağacın yeri, konumu, faydası herkesin bakışından bağımsızdır. fakat tarif etmeye gelince o objektifliği kimse sergileyemez. bu abi de ağacı çok sevmiş anlaşılıyor, bıraksalar ağaca tapacak. tapsın da. isteyen istediğini yapsın.

atatürk son zamanlarında en çok etrafındaki dalkavuklardan çekmiş. bir trajedi yaşanmış resmen. güya her dediği yapılan adam, güya bir numaralı devlet adamı resmen hapsedilmiş bir çemberin içine. sofralar, yemekler, gösterişli balolar davetler ve bir ton çanak yalayıcısı dalkavuk...

"beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir; benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu yeterlidir." sözünü eden biri böyle mi anlaşılmalı? bayrak, flama, dövme, yılda bir yükselişe geçen modavari hareketlenmeler sonra tısss. arada bir "şeriat alert". yine o zamanlar bayraklara atatürklere sarılmalar. oğlum atatürk'ün patenti sizde mi? niye her siyasi harekette onu, onun sevgisini, ona duyulan saygıyı istismar ediyorsunuz? ben atatürk'ü senden başka anlıyorum diye neden gerici oluyormuşum. dövmedir, bayraktır, balondur, bu tip şeyleri samimiyetsiz içi boş buluyorsam vatan haini mi oluyorum? afedersin de ben neden senin biçiminde sevmek zorundayım? başka türlüsü neden hainlik oluyor? bu şekilde kendi elinle bir düşmanlık bir nefret yarattığının farkında değil misin sen? yılmaz çocuk en çok da sen? sen yine tapın canım benim. memlekette vicdan hürriyeti var. bana ne de. işte insan yadırgamadan edemiyor. lahana turşusu, perhiz filan, bilirsin...

ha unutmadan yılmaz özdil'den o sofralara çok güzel bir dalkavuk olurdu. sabah akşam gazel yazardı atasına. yani ismetinci inönü olabilirdi. ama bir fevzi çakmak bir kazım karabekir asla. asla!

onlar gibiler hiçbir sofraya tav olmadı ve yeri geldiğinde de atatürk'e bile karşı durdular. eminim ki atatürk'ün gözünde onlar daha değerliydiler. böyle fanatikçe böyle aymazca böyle düşüncesizce ve böyle sersemce sevdiği için kızabilirim ama bu adama. atatürk öldüğü için üzülüyor değil yalnızca. sevgiyi göstermenin bir sürü yolu var. ben balkona çıkıp gecenin üçünde birini sevdiğimi haykırabilirim misal bütün mahalleye. ama bu magandaca olmaz mı? işte özdilli çocuk da aynen öyle seviyor magandaca. birini severken ille de başkalarını dövmek zorunda değilsin. kendi memleketinde birilerinin gözünün içine bakarak nispet yaparcasına hep beraber savaşarak yukarılara çektiğimiz bayrağı silah gibi sallamak tehdit unsuru gibi kullanmak ve adeta siyasileştirmek ne kadar acınası ne kadar yazıkça. atatürk'ün imzasını vücuduna kazımayı, fikirlerini tam da onun istediği şekilde akıl süzgecinden geçirerek ve muasır meedeniyetler seviyesinde tartışmaya yeğlemek ne kadar çocukça. yılmaz çocuk, seni olgun bir yazar zannetmek ne kadar salakça.
tartışmasız türkiye'nin en iyi yazarıdır * *
her yazısında iktidarın foyasını ortaya çıkaran yazar.
inanılmaz derecede hayranlık duyuyorum bu yazara, zekası, yazılarındaki müthiş üslüp en önemlisi iktidarın foyalarını ortaya çıkarışı her geçen gün beni bu adama baglıyor.

seviyorum çünkü tam bir malım.

seviyorum çünkü laikligi geçmiş, bizim mahalle sizin mahalle mevzusuna girmişim.

seviyorum çünkü sistemin devamını saglayan kemalizme en çok bu yazarcık katkı saglıyor ezilen yine eziliyor.

seviyorum çünkü sike sürülecek aklım yok.

seviyorum çünkü üniversite sınavında sırf uzun diye 20 soruyu atladım.

seviyorum çünkü laikligi koruyor.
Sevdiğim yazar.

Seviyorum çünkü göte Göt diyebiliyor.

Seviyorum çünkü herkesin araziye uyduğu, 180 derece döndüğü bir ortamda hala güçlünün değil, mümkün olduğunca haklinin yanında.

Seviyorum çünkü hayat tarzları şimdiki düzenin ağalarından tamamen farklı olan, herdevrin adamları gibi çıkıp gelene ağam gidene paşam demiyor.

Seviyorum çünkü kafası 700 lerde kalmış yobazlardan demokrasi beklemiyor.

Seviyorum çünkü kafası 700 lerde kalmış yobazlardan demokrasi, özgürlük, insan haklarına saygı bekleyenlerin ne kadar mal olduklarını onların dahi anlayabileceği basitlikte anlatabiliyor.

Seviyorum çünkü hain yobaz işbirliğini açık edebilen, zülfüyare dokunan yazılar yazıyor.

Seviyorum çünkü şu kadar eleştirilecek yanları olan iktidarı bile eleştirmeyen, ya götü yemeyen ya da bu düzenden çıkarları olan sahtekarları açık ediyor.

Seviyorum çünkü türkiye'de Türk'üm diyebiliyor.

Seviyorum çünkü Türkiye'de türküm demek istemeyenler, ya da götü yemeyenler bu adamı sevmiyor.

Seviyorum çünkü adamın 10 satırda anlattığı şeyleri eleştirmek ve çürütmek için destan yazıyorlar.

Seviyorum çünkü senelerdir adamı eleştirenlerin tek argümanı "enter tuşu"

Seviyorum çünkü bu adamın yazı boyunu eleştirenler önemli olan "boy değil işlev" sözünü bilmiyorlar. Önemli olan sooooyy soooooooyyyyy sözünü söyleyenlerin önünde secde ediyorlar.
her geçen gün hayran * kitlesini biraz daha artıran yazar.

bu adamı;

seviyorum çünkü ayda 5 bin lirayı cebe indiriyor.

seviyorum çünkü burjuvanın şakşakçıları benim gözümde aslan parçası sonuçta bende bir burjuvayım.

seviyorum çünkü ilkokul kompozisyon sınavı terkim.

seviyorum çünkü her defasında dönüp dolaşıp aynı şeyi yazıyor, farklı bir şey yazınca beynim basmıyor.

seviyorum çünkü adamın facebook sitesindeki sayfasına kimse mesaj gönderemiyor. egosu yüksek bu da benim hoşuma gidiyor.

seviyorum çünkü ülkede demokrasinin degil üstünlerin hukukunun işlemesinin taraftarıyım.
bazı insanlara neşe kaynagı olan yazar kişisi.

ne zaman üzülüp bunalıma girer gibi olsam aklıma bu adamı getiriyorum. oglum diyorum oglum necati yılmaz özdil yazar olabiliyorsa ve buna üzülmüyorsa, yazarlık sıfatını kendine yakıştırmaktan utanmıyorsa ben de üzülmemeliyim ben de utanmamalıyım.

bu adam hiç bir şey olmadıgının farkında degilse ve bir şeymiş gibi davranıyorsa hakikaten başa gelen hiç bir şeye üzülmemeli.
facebookta
yazı
paylaşıyormuş
ah
bir
de
hayranları
mesaj
atabilse.
Sözlüklerde yazdıkları on entryden yedisinde Yılmaz özdil'e sallayip, arkasından " ben bu adamı takmıyorum ki bana ne bana ne" diyen danaları görüp, eğlenmemizi sağlayan yazar.

Hee takmiyon takmiyon. Adam iki satır bi şey yaziyo. 20 entry girmene rağmen hırsını alamiyon.

Hiç uğraşma.o kadar basit değil. Yetenek meselesidir.o yetenek sende olsa şu an o sözlükte yazıyor, sen hürriyetin üçüncü sayfasında 15-20 bin dolara yazıyor olurdun.

Herhalde seni değil onu seçenler bir şeyler biliyorlardir değil mi? Herkes mi aptal? Bak sen değil o yazıyor gazetede.

Yirtma kendini. Kapasiten bu. O sıçar. Sen konarsın.
bu adam bu işten bir de para almaktadır.
http://www.hurriyet.com.t...sp?yazarid=249&gid=61
--spoiler--
Bakın,geçenlerde
Başbakanımız aldı eline tebeşiri,milli eğitim vizyonumuzu kelime
kelime yazdı karatahtaya:OkuDüşün, Uygula,Neticelendir.Herkes pek
beğendi,alkışladı.
*Halbuki az düşününce.Topluyorsun başharflerini: (bkz: ODUN) çıkıyor!
DEĞERLi ÖĞRETMENLER.Ne yapalım, müfredat böyle, araç gerecimiz eksik, kalorifer.yok, hademe az,bilgisayar pahalı; filan,bırakın artık bunları.Düşünmeyi öğretmenin maliyeti,SIFIR LiRA
--spoiler--
sorunları gören ama sorunları çözemeyen yazardır. böylesi yazarlar iktidarlar için hiçbir zaman zararlı olmazlar. kendi okurlarının bilinçlerini canlı tutmaya çalışırlar o kadar. zaten çözüm üretse o köşede oturmazdı. kendi ideolojimi pazarlamasına rağmen sevmiyorum bu adamın yazılarını.
--spoiler--
öğretmenim canım benim

teflon tavaya hiçbir şey yapışmadığına göre, teflon o tavaya nasıl yapışıyor?

yüzme zayıflatıyorsa, balinanın stili mi yanlış? fatih sultan mehmet bizim şerefli ecdadımız olduğuna göre, henüz beşikteyken boğdurduğu kardeşleri bizanslıların haysiyetsiz ecdadı mıydı? yumurta kolesterolü azdırıyorsa, kalpten gitmemek için niye tavuk eti yiyoruz?

*

yaş otuz beş, yolun yarısı eder, dante gibi ortasındayız ömrün’ü papağan gibi tekrar etmesi güzel de, 70 yaşında mı rahmetli oldu dante?

eğitim şart’sa, annesi öğretmen olduğu halde üniversite bile okumayan bill gates, malı nasıl götürdü?

*

mustafa kemal neden müselles’e üçgen demiştir, üçyan dememiştir? futbol, korner, faul, penaltı, gol, ofsayt, forvet, frikik, maç, pas, skor i̇ngilizceden... hakem niye arapçadan?

*

düşünmeyiz çünkü...
ezberleriz sadece.

*

mercidabık mesela...
nerdedir?

*

büyükçekmece gölü’nün yüzölçümü küçükçekmece gölü’nden küçük...
e niye büyük?

*

“azı karar çoğu zarar” ise, “fazla mal göz çıkarmaz” neyin nesi? atalarımız mı çok kararsızdı, yoksa bazı atalarımız yavşak mıydı?

*

ölü poposuna pamuk tıkar gibi bilgi sokmaya çalışıyoruz genç zihinlere...

netice?

neden’ler yerine sonuç’larla ilgilenen sistemin kaçınılmaz hezimetidir bu.

*

bakın, geçenlerde başbakanımız aldı eline tebeşiri, milli eğitim vizyonumuzu kelime kelime yazdı karatahtaya:

oku, düşün, uygula, neticelendir...

herkes pek beğendi, alkışladı.

*

halbuki az düşününce...

topluyorsun başharflerini:

odun çıkıyor!

*

o nedenle, sınıflar 60’ar, 70’er kişi... o nedenle, öğretmen maaşları yerlerde sürünüyor. o nedenle, geçinmek için pazarda limon satıyorlar. o nedenle, gelişmiş ülke insanından hiçbir zekâ eksiği olmayan bir millet, moron gibi dolaşıyor ortalıkta... o nedenle, işsizlerimiz diplomalı.

*

çünkü, ne kalabalık nüfustur aslında sorun, ne de ülkenin gariban olması... i̇neklerin sindirim sistemini ezberletiyoruz, düşünmeyi öğretmiyoruz çocuklarımıza...

temel sorun budur.

*

“camdan dışarı bakın, ilk ne görüyorsunuz?” diye soran ve “cam” cevabını vermeyenlere sıfır veren bir öğretmenin... “bakarkör” olmamızı engelleyen bir öğretmenin öğrencisidir bu satırların yazarı...

dün aradı beni, “öğretmenler günü’nü yaz” dedi. yazıyorum.

*

değerli öğretmenler...

“ne yapalım, müfredat böyle, araç gerecimiz eksik, kalorifer yok, hademe az, bilgisayar pahalı” filan, bırakın artık bunları... düşünmeyi öğretmenin maliyeti, sıfır lira.
--spoiler--
tek başına savaşan cesur kararlı kalemdir.o kadar baskıya rağmen yinede yazmaktadır.
yozdil döktürmüş gene.
yine ironi yine sen.
çoban olsun sürüsünde koyun olurum.
25.11.2010 tarihli yazısıyla bir kez daha hayran kaldığım usta gazeteci.
kendini aşmış, upuzuun bir cümle kurmuştur bugünkü yazısında.

" Bakın, taa 17 sene önce Atatürk Havalimanı'nın girişindeki kavşağın ortasına bir heykel dikilmişti. "
'benzer bir kulaktan dolmaya maruz kalan başbakan, dün, “çirkin iftiraları siyaset malzemesi yapanlar, bu utancı ömür boyu yaşar” dedi. haklı... eski hesaplar açılmışken, nostalji yapayım dedim.'

bu yazı yılmaz özdil in bugünkü yazısının son vuruşu.
tarafımdan alkış almıştır.

isviçre hesabı

kimse yazmıyor. ben yazayım bari.

isviçre’deki bankanın adı:
credit suisse.

*
amerikan belgelerine göre, siyasi liderin gizli hesabına gönderilen paranın yol haritası şöyle... bir türk bankasının ankara gaziosmanpaşa şubesinden, aynı bankanın mersin şubesine, bir belediye başkanının hesabına 3 milyon dolar havale ediliyor. söz konusu belediye başkanı, aynı gün, mersin şubesindeki hesabından, bir hollanda bankasının bahreyn şubesine, khalid abdullah isimli birinin hesabına, 7 milyon dolar transfer ediyor.

*

khalid abdullah denilen arkadaş, beş gün sonra, liechtenstein’daki bir bankaya, oechslin diye birinin hesabına, 7 milyon doların 4 milyon dolarını gönderiyor. aynı khalid abdullah, bir arap bankasının bahreyn şubesinden, credit suisse bankasının, zürih şubesinde “enigma” kod adıyla geçen gizli bir hesaba da, 3 milyon dolar aktarıyor. altı gün sonra, bu sefer, oechslin denilen arkadaş, liechtenstein’deki hesabından, credit suisse bankasının zürih şubesinde “enigma” kod adıyla geçen gizli hesaba, 4 milyon dolar havale ediyor.

*
böylece, isviçre bankasında “enigma” kod adıyla geçen gizli hesaba, toplam 7 milyon dolar indirilmiş oluyor... ve, amerikan belgelerine göre, “enigma” kod adıyla geçen gizli hesabın sahibi, siyasi parti lideri değil aslında... söz konusu gizli hesap, parti liderinin kızına ait!

*
yok yok, telaş etmeyin.

*
baykal’a atılan iftiraydı bu.

*
bir önceki seçime aylar kala, chp’nin kurultay arifesinde patlamıştı... malum medya, pentagon kaynaklı olduğu iddia edilen palavradan amerikan belgesine dört kolla sarılmış, “korkunç şüphe, cevap ver baykal” manşetleriyle linç ediyordu. cevap ver diyorlardı ama, verdiği cevapları yazmıyorlardı. köşelerinden kampanya yürütüyor, küfür kıyamet, döşeniyorlardı.

*
baykal laga luga yapmadı, hukuka, mahkemeye başvurdu, adalet bakanlığımız aracılığıyla isviçre’ye sorulmasını talep etti. adalet bakanlığımız, ki, akp’li bakandı, türkiye’nin bern büyükelçiliği’ni görevlendirdi, büyükelçiliğimiz, isviçre adalet bakanlığı’na başvurdu, isviçre adalet bakanlığı da zürih bölge mahkemesi’ni görevlendirdi... zürih mahkemesi, credit suisse bankası’na başvurdu, credit suisse bankası da, “enigma” diye bir hesabın bulunmadığını, deniz baykal’a veya kızına ait herhangi bir hesap olmadığını, hiçbir zaman bu kişilere ait hesap açılmadığını “resmi” olarak bildirdi... daha sonra iftiracı gazetelere açılan davalarda, pentagon kaynaklı böyle bir belgenin de olmadığı ortaya çıktı.

*
ancak, atılan çamurlar gazete arşivlerinde utanç vesikası olarak duruyor hâlâ... ve, iftira kampanyasını yürüten iğrenç kalemler de, utanmadan hâlâ köşe yazıyor bu ülkede.

*
benzer bir kulaktan dolmaya maruz kalan başbakan, dün, “çirkin iftiraları siyaset malzemesi yapanlar, bu utancı ömür boyu yaşar” dedi. haklı... eski hesaplar açılmışken, nostalji yapayım
idolum olan yazar . benzer tepkiler görülmektedir.
hemşehrim olur kendisi. utanç içindeyim. bir de bu adamı idol olarak görenler var. etraf bıcır bıcır junyır ironilerle dolacak desene.
üslübünu,düşüncelerini çok sevdiğim bir yazar. genelde takip ederim.
hayranlarıyla sözlügün zeka seviyesini gözler önüne seren zat.
akıntıya ve rüzgara karşı duran adama duyulan saygı vardır uhdesinde. sürü ve yalakalar bundan hoşlanmaz.