geçmiş günlerde kaybettiğimiz şair. genç yaşta bırakıp gitti. şiirleriyle ağlatan düşündüren kahırlandıran biri.
ahnet kaya anısına yazdığı harika bir şiir.
işte gidiyorum
Karşılıksız bir aşka kurban ettim ömrümü
işte gidiyorum
Toprak alsın benimde bu hazin öykümü
işte gidiyorum, gurbet yorgunu gövdemi
Çukura kim indirecek
işte gidiyorum
Bu menfur cinayeti, şimdi çıkıp kim üstlenecek
Çürüdü gözlerim, yüreğim, bu yağmurlu şehirde
işte gidiyorum
Beni kaldırın, hicran kalsın teneşirde
Size yüzyallardır sesini kaybetmiş
Bir türkü söyliyecektim...
Ve bir yayla şefkatiyle
Kirpiğinizin ucundan öpecektim
Bir masum türküydü sadece
Yüzbinlerce madurun gönlünde
Belki söyleriz hepbirlikte
Belki, mahşerin birinci gününde
Nasıl sevmiştim hepinizi..nasıl böyle oldu akıbetim?
Ve nasıl çöle döndü
O benim gül gülistan memleketim
işte gidiyorum, hiçbiriniz, hiçbir dilde beni anlamadınız
Ben başımı verdim, sizinse
insafsız bir linç oldu karşılığınız
işte gidiyorum
Penceresiz bir dünyanın labirentine
işte gidiyorum
''Saçlarındaki yıldızları koparabilirsin anne''
Sonunda kaptırdım gönlümü
ölüm denen o kaypak türküye...
Ve işte kurtuldun benden
Şen olasın ey sevgilim Türkiye
Elbet benimde vardı
Kendime ve yurduma dair umutlarım
Belki bıraktığım yerden sürdürür
Dostlarım, karım ve çocuklarım...
Çatladı yüreğim çatladı sazım
Demekki böyleymiş yazım
Sizlere armağan olsun
Sizlerden ödünç aldığım bu yürek sızım...
Benim hiç hayalim olmadı anne
Ne seni rahat ettirdim, ne kendim ettim rahat
Bir mutluluk fotoğrafı bile çekdirmedi bu hayat
Kaybolmuş bir anahtar kadar sahipsizim anne
Ne omuzumda bir dost eli, ne saçımda bir şefkat...
''Şarkılarda yaşadığımız süreci anlatmak istiyorduk ama çok iyi bir şiir okuru olan Ahmet, hiçbir şairden tatmin olmuyordu ve benim müsvette şiir denemelerime bayılıyordu. Yoğun ısrarları sonucu şarkılarını da yazmaya başladım. Müziği, edebiyatı iyi bildiğim ve halkı çok iyi tanıdığım için her yazdığım şey, hem biçim hem de içerik açısından, dönemin duyarlılığı ile çok iyi örtüşüyordu. Artık geniş kitleler tarafından tanınıyor ve çok seviliyorduk. Kasetler birbirini takip ediyor, şarkılarımız ortalığı kasıp kavuruyordu. 13 yıl boyunca Yorgun Demokrat'tan, Adı Bahtiyar'a; Ayrılık Hediyesi'nden, Kafama Sıkar Giderim'e kadar onlarca şarkıya imza atmıştım ama bunun yaşamsal karşılığından çok uzaktım. Başımı sokacak bir evim, hurda bir arabam bile yoktu; kiramı ucu ucuna veriyor, geçim zorluğu içinde bunalıyordum. Birlikte yola çıktığımız, bir kaderi paylaştığımız Ahmet ise ev ve araba sayısına her yıl birer ilave daha yapıyordu.. Artık bütün zamanımı ona harcayarak yaşayamazdım.. Başka denizlere açılmalıydım...''
sözleriyle ahmet kaya'nın ne kadar vefalı(!) olduğunu anlatan şiir adamı. mekanı cennet olsun...
Değeri öldükten sonra anlaşılan güzel insanlardan sadece birisi.. Bir defa ankara'da karşılaşmış, sohbet etmiştik.. Gerçekten sohbeti, düşünceleri, devrimciliği, ölüme meydan okuyuşu saygı duyulası sanatçı.
onun yorumu diğer şiir yorumcularından hemen ayrılır... onun şiirlerini okumak yetmez, kimse de onun gibi yorumlayamaz o şiirleri. kendi sesinden dinlemek icap eder...
mesela istanbul acılar kraliçesi nde:
"iliklerime, gömlek ceplerime kadar dolan bu allahsız yağmurundan bıktım"
derken, gerçekten bir bıkkınlık verir, bir isyan havası verir dinleyiciye...
"eyy acımasız acuze, utan şu türbelerinden, minarelerinden utan"
dizesini öyle basarak söyler ki insan dizeyi üstüne alınır, etraftaki minarelere baktıkça kendinden utanır...
hangi ayrılıkşiirinde:
"hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın,
hangi cam kesiği var ki böyle musluk gibi içime damlasın..."
derken, dinleyici yakında bir ayrılık yaşamışsa dişinin ağrımaya başladığını hisseder bir anda...
"hiç sanmam, hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz
feriştah olsa böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz...
derken bir anda kalbi sıkışır insanın, sanki hasta kalbi oracıkta duracakmış gibi...
dokunma bana şiirinde her,
dokunma bana ellerin tutuşur sen de yanarsın
deyişinde kendini bir kor parçası gibi hisseder insan, kimse ona dokunsun istemez...
Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?
Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?
Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren.
Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
Hangi cama kafa atsam?
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?
Bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın?
Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
Hiç sanmam! ...
Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! .
Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
Hangi mübarek dua,
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye?
Olur mu be! . olur mu?
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi?
Buruşturup bir kenara atılır mı?
VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı?
Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden?
Hangi pense kopardı bizi birbirimizden?
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini?
Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı?
Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı?
Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti?
Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti?
Dağ gibi adamı eze eze! .....
Hangi anası tipli parlak çömeze,
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı?
Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı?
Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı?
Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı?
Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni?
Ve! .. Hangi su bağışlatır?
Hangi musalla temizler seni?
Merhaba nalân… bu sen misin
Yoksa sen mi sandım;
Biri çimdiklesin beni
Şöyle ışığa gel de göreyim
Beni dümdüz eden
O yalandan da yalan gözlerini
Merhaba nalân
Amortiden mi çıktın güzelim
Bak yine şapşal ettin bizi
Oysa ne güzel unutmuştuk
Ve ne güzel sona ermişti
O gerzek pembe dizi
Hani, son bölümde sen yamuk yapıp
Fabrikatör nubar beyin
Tarabya köşküne gitmiştin
Hani, arkadaşım halit akçatepenin yanında
Beni acayip refüze etmiştin
Ve işte o an gözümde
Eskicinin bile almadığı
Bir eski eşya gibi, bitmiştin
Merhaba nâlan
Pişmanlıklar denizinin biletsiz yolcusu
Merhaba, artist olma hayallerinin
ikinci sınıf karakter oyuncusu
Vay anasını sayın seyirciler
Vay anasını be… vay anasını
Bak, şimdi ağlarım ha
Tez kapatsın biri
Gözlerimin bozuk vanasını
Oysa, o zehir kusan fabrika yolunda
Beraber ıslanmıştık biz, nice yağmurda
Ve o gün, nubar beyin çarpıp kaçtığı
Bir hayvancağızdı inleyen
Yol kenarı çamurunda
Ve hep kendine ayırdığın
O bencil yüreğin
Bir de o gariban köpeğe sızlamıştı
Ve ben, ilk defa seni böyle bilmiştim
Ve damarlarım ilk defa böyle cızlamıştı
Merhaba nâlan… merhaba
Yoksul mahallemizin en havalı kızı
Merhaba, yanlış ağlara takılmış
Muhteşem deniz yıldızı
Ben sana bakınca, dolardım bulut gibi
Dolardım da bir türlü yağamazdım
Sen bana bakınca
Bir ağlamak düğümlenir boğazımda
Gurur yapar, ağlamazdım
Ne düşkündüm sana be
Hani hayvanlar yavrusunu yalarmış
Aynen öyle
Ne tutkuydu bizimkisi be
Hani ferhat dağları nasıl delermiş
Aynen öyle
Ve o nasıl gidişti be
Hani bir tren gelir de üzerinden geçermiş
Aynen öyle
Of nâlan of
Sen benim neler çektiğimi bilsen
Bunu bilmekten ölürdün
Şu kadarını söyleyeyim:
Hani taş olsan
Yani taş olsan;
Ortadan ikiye bölünürdün
Gitme nâlan, dur
Tekrar gitme ne olur
Aldırış etme saçma sapan sözlerime
Yoo… hayır, ağlamıyorum
Galiba cıgaranın dumanı kaçtı gözlerime
Belki de sen haklıydın
Bu mahallede ne bahtın açılır
Ne de boyun uzardı
Üstelik annen ölmüştü
Ve sokağınız
Acını kaldıramayacak kadar dardı
Terso gidiyordu herşey
Milllet işi-gücü bırakmış
Aklını bize takıyordu
Altımızda çul yoktu
Üstümüzde dam akıyordu
Arap kızı camdan bakıyordu
Sen gittikten sonra ben
Hiç sorma
El attığım her işi, çok geçmedi batırdım
Çünkü seni unutmanın tek yoluydu;
Bütün kazancımı şaraba yatırdım
Ama gelinliğin duruyor
Baba yadigarı cumbalı evi de satmadım
Yalanım varsa kalkmayayım şuradan:
Ben seni bir tek gün
Bir tek gün bile unutmadım
muhteşem şairdir. kendisiyle tanışma fırsatım olmuştu. bir programda kendisiyle sohbet edip şiirini okumuşumdur. öldüğünü duyduğumda üzüldüğüm tek ünlüdür.*