efsane yılmaz güney filmi yalnız cannes'i hak ettiğini düşünmüyorum açıkçası,kazanma sebebinin de darbe döneminde Fransa ile Türkiye arasındaki büyük gerilimin olduğunu düşünüyorum. film hakkında konuşmak gerekirse kürt-türk çatışmasını çok güzel yansıtmış ve darbe döneminin boklugunu ortaya dökmüş bir filmdir.
başrollerini tarık akan ve halil ergün'ün paylaştığı bir yılmaz güney filmi. karakterlerin filmin başında ayrılan yollarının film boyunca bir daha birleşmemesi, uğur yücel'in yazı tura filminde bu filmden biraz etkilendiğini düşündürmektedir.
ufak bir ayrıntı; film için ayrıca fikret hakan'ın yılmaz güney'e kendisi yerine, halil ergün'e rol verdiği için küstüğü rivayet edilir.
tam bir başyapıt. oyunculuklar, senaryo, karakterler... ah bu filmi Amerikalılar çekseydi şimdi imdb de kesin ilk 30 da olurdu.
--spoiler--
en etkileyici sahne tarık akanın karda donmak üzere olan karısını döve döve uyanık tutmaya çalıştığı sahnedir.
--spoiler--
kesik kesik yol çizgileri, klimanın uğultusu, belki lastiklerin uğultusu. ara ara kahve getiren şişman muavin, saçma sapan bi ekran, kulaklık, iyi müzik, kötü kahve.
plastik bardak keşke kâğıt olsaydı.
bitmeyen kesik çizgiler, sönük farlar.
onlarca yolcu, o kadar sessizler ki otobüs sanki bana çalışıyor. eskiden de mi böyleydi acaba? hepimizin ortak amacı yolculuk etmek değil de susmak gibi. otobüste yalniz gibiyim. zaten yalnız olmasam çekilmez o kesik çizgiler. Allah' tan çizgiler gece daha keyifli. hic yoktan sayması güzel. herkes sayıyor zaten o çizgileri. hepisini toplasak kaç yapar acaba?
bir yere gitmenin nesnesi... yol gidilen degil gidilebilecek yerler için düzenlenir. oysa yol kişinin takip ettiği düşünce bütünüdür. nesne olarak değil töz olarak yola bakmak icap eder.
özlem tekin'in fransız mcn kanalında bolca klibi yayınlanmış şarkısı. şarkının koro kısmının duran duran'in rio şarkısından arak olduğu keşfetmemle yıkıldım.
zamanında yasaklayan kişiler oturup keşke dersler çıkarmaya kalksalardı filmden. terör sorununun yeni başladığı yıllarda güzel tespitler içeren bir film. darbenin gündelik yaşantıya olan etkileri abartısızca anlatılmış. izleyin izletin.
ilk adı bayram, ilk yönetmeni erden kıral olan, 1982'de kazandığı altın palmiye 'yi costa gavras 'ın kayıp filmiyle paylaşan yılmaz güney senaryolu şerif gören başyapıtı.
erden kıral'la yılmaz güney'in anlaşmazlığından dolayı filmi şerif gören çekmiştir. erden kıral yıllar sonra dahi bu konuya dair olumsuz bir şey söylememiştir.
1982 yapımı, Yılmaz Güneyin senaryosunu yazdığı ancak hapiste olduğu için yönet(e)mediği, yönetmen açısından bakıldığı zaman bir şerif gören filmidir. filmlerle ilgili bir sınıflama ihtiyacı her zaman duyuluyor, bununla beraber, film izleme tecrübesini filmin kendisinden bağımsız görmek gerektiğini düşünüyorum. bu açıdan bakıldığında, yol filmi ilk tecrübemde izlediğim en iyi filmdi. bir filmin tek bir boş sahnesi olmaz mı? bir ülkede yaşananlar, gerçek ve benzetmeyle bu kadar mükemmel anlatılır, insan profili ve yöresel özellikler bu kadar kısa zamanda bu denli iyi ortaya konulur mu? 14 yıl geçti ve daha iyisiyle kesinlikle karşılaşmadım diyebilirim.
film aynı zamanda sıkı yönetim zamanında çekilmiş bir film olduğu için, yapılan çekimler hep kısıtlı anlarda ve kısıtlı imkanlarla oluvermiştir. bu kadar sıkıntıya bu şiirsellik, bravo doğrusu. filmde beş hapishane arkadaşının yol hikayeleri anlatılıyor, hepsinin hikayesi belirli bir yerde başlıyor ve bitiyor, ayrı birer hikayeyi detaylarıyla izliyorsunuz.
filmle ilgili olarak, bu halinde bile sansüre kurban giden bir kısmı olduğu söylenmiş. emin olamıyorum, aslında karakterlerin hikayelerinin hepsi, süre olarak eşit dağılmasa da bir sonuca ulaşıyor. ancak o etkileyici atmosfer içerisinde bazı yarım kalan şeyler olabileceğini, zihnimi çok zorlayınca tahmin edebiliyorum.
son olarak, izlediğim en eksik haliyse bile mükemmel bir film olduğunu, söylenen her şeye rağmen başka filmlerini de izlediğim şerif gören in çok iyi bir iş çıkarttığını ve yılmaz güney den sahne detaylarına kadar onay aldığı konusunun yılmaz güney i parlatmaya yönelik zoraki çabalar olduğunu söyleyebilirim.
yol;
umuttur
belki de bir serap
herkesin ayağının ucu değmiştir yol'a
ummuştur yol'dan
kavuşmayı
ya da kaybolmayı.
yol;
belki de bir vesileydi
dinlenmek için durup gökyüzüne bakmaya.
yol;
kimininki kırlar arasında patika
kiminin çetrefilli dağlar arası incecik bir kıvrım.
ha düştü ha düşecek...
bazen,
birçoğunun yol'u kesişecek
birçoğu da hep yalnız yürüyecek.
yol mu tükenecek?
yol'u mu tüketeceğiz?
yol mu bizi...
bilemem
ama
sonu gözükmeyen o yol
elbet bitecek.
bitebilen bir şey değildir. bir yere gidebilen bir şey de değildir. yolun bir yere gidebileceğini ve bir yerde bitebileceğini düşünmek sadece ahmaklıktır. yoldan medet ummak ahmaklıktır.
Yol zamanın bir fonksiyonu değildir. Hız yolun zamana bölünmüş halidir.
ivme ve sürtünme katsayısı bizi ilgilendirmez. Yolda olmak bir hıza sahip olmayı gerektirir. Aksi durum, yolda durmaktır. Durmak sıkıcıdır.
Yolda durmak yolda olmak anlamına gelmez. Yolda durmak, yolda durmak anlamına gelir.
Yolun bittiği yerde durulmaz. Ya önce durulur, ya durulmaz.
Bazen yolun kenarından renksiz duru sular akar. O sularda balık da vardır.
Yolun yardığı tepelerin biri yeşil toprak, diğeri bej olabilir.
Su aktığı yerin rengine bürünmez ama sana öyle gelebilir.
Ayrıca; yol bitmez. O labirentin duvarıdır. Yol asla bitmez.
____
1981 dir yılmaz güneydir.
____
her adım her nefes gibi yenidir.
yolu düşününce aklıma hep poets of the fall'un late goodbye şarkısı geliyor. çünkü bence yolculukların en güzeli gece olandır. farlar açık olmalıdır ama bu farların ışıklarını sadece yanınızdan geçene kadar görmelisiniz. aynı şarkıda da dediği gibi her şeyi bir farın ışığının gözünüze çarptığı zaman ölçüsünde hatırlayıp sonra yola devam etmek. işte bu da şarkının sözleri:
In our headlights, staring, bleak, beer cans, deer's eyes
On the asphalt underneath, our crushed plans and my lies
Lonely street signs, powerlines, they keep on flashing, flashing by
And we keep driving into the night
It's a late goodbye, such a late goodbye
And we keep driving into the night
It's a late goodbye
Your breath hot upon my cheeck, and we crossed, that line
You made me strong when I was feeling weak, and we crossed, that one time
Screaming stop signs, staring wild eyes, keep on flashing, flashing by
And we keep driving into the night
It's a late goodbye, such a late goodbye
And we keep driving into the night
It's a late goodbye
The devil grins from ear to ear when he sees the hand he's dealt us
Points at your flaming hair, and then we're playing hide and seek
I can't breathe easy here, less our trail's gone cold behind us
Till' in the john mirror you stare at yourself grown old and weak
And we keep driving into the night
It's a late goodbye, such a late goodbye...