bugün

yılmaz güney’ in reel karakteri ve kimilerine göre hatalarını elbette bay geçersek ne kadar güçlü bir senarist/yönetmen olduğunu gösteren filmdir. doğal yapısı, hiçbir şekilde abartıya kaçmadan insan dürtüsünü verişi ve tüm toplumsal normlar ve kabullerin gerisinde insanın önemini vurgulayan hümanist bir film yol.

---olası spoiler ibaresi---

adı gibi bir yol filmi olarak başlayan ve tüm kurgusunu bunun üzerine kuran film, tüm yol filmleri gibi çizgisel kurgu ile karakterlerin kendi yollarındaki dönüşümünü senkronize vererek geleneksel bir temelin üzerinde yükseliyor. fakat bu birkaç karakter üzerinde odaklanan hikaye katastrofik bir yapı kazanıyor.

karakterlerin hapisten çıkış, dolayısıyla özgürlüğe kavuşma, kısıtlı bir zaman da olsa eski samimi ailelerine, köylerine dönüş hayalleri kendileri içerideyken toplumun değişmesi ile kırılır. onlar hapiste iken türkiye devrim ertesinde kabuk değiştirmiş, kendi hapishanelerinin dışında makro bir hapishane oluşmuştur. öyle ki rejimin baskıcı tutumu hiçbir yerde yakalarını bırakmayacak ve onları da mutasyona uğratıp toplumsal sağaltılmayı imkansız kılacaktır. yin-yang veya boyalı kuş diyebiliriz kısaca. ya da renklerin kirlenmesi – birinciliği beyazın alması klişesi…

bu noktada güney senaryosunda tüm ideolojilerin ötesinde insani duygusallık ile baskıcı devlet düzeninin (sağ ya da sol olsun) paranoid doğasını çarpıştırıyor ve bu çarpışmadan elbette sağ çıkan devlet oluyor. işin daha da kötüsü bu çarpışma en azından kendi içinde arı olanı da kirletiyor ve adalet mekanizması böylece kendi kendini fesih ediyor, işlerliği yıkılıyor. adalet insanı iyiye yönelteceğine kendi pisliğini bulaştırıyor sadece.

filmdeki daha insani sorunlara dönersek sevgi belli şartlara mı bağlıdır sorusunu görüyoruz. eşinin kardeşinin ölümünden sorumlu tutulan ve bunu insani bir korku yüzünden yapan adam katil sayılabilir mi sorusunun yanında artık eşi onu sevemez mi sorusu daha zor gibi. yani malum olaydan önce eşini seven kadın böyle bir hatadan dolayı sevmekten vazgeçebilir mi? aşk belirli koşullara mı bağlıdır?

tabi birde filmde en beğendiğim sahnelerden olan tuvalette çiftin basılması ve aşağılanmasının olduğu bölüm var. filmlerin sarkastik olmasını, insanı rahatsız edip düşünmeye, kendini rahatsız edenin ne olduğunu bulmaya itmesini severim. her insanın en özel bölgelerinden biri olan cinselliklerini topluma göre çok uygunsuz bir yerde yaşamaya çalışan çiftimiz basıldığında işte bunla karşılaşıyoruz. burada en olmayacak yerde ve dramatik yapıda en zayıf noktada yakalanan çift utancın zirvesini göstererek seyirciyi rahatsız ediyor. en azından ben fazlasıyla oldum. ayrıca buradaki yalın anlatımla şiddetin farklı biçimleri de vurgulanıyor. egemen gücün halka uyguladığı şiddet ile halkın bireye uyguladığı şiddet tümden gelimi baskıcı yapının tevatür biçimli bir kangren olarak ilerlediğini ortaya seriyor.

yine filmdeki bir başka ilginç nokta sahiplenme güdüsü ile köleleştirmenin karıştırılması. bence burada yılmaz güney kürt halkı ve töreye de güzel bir eleştiri getiriyor. evleneceği kız ve onun akrabalarıyla gezen (ismini hatırlayamadım şimdi) karakterin evliliklerinde kadına nasıl davranacağını açıklaması, bunların kızın hoşuna gitmesi bir kadının sahiplenilme güdüsü ve maskülen davranış ile köleleştirmenin birbirine karışmış bir görünümü. yani burada sahiplenilen kadın/ilişki yerine maskülen yanın toplum desteğiyle şişerek mikro domine toplumu (aile) yaratması, yine tümel baskının sirayeti ve kirlenme görülüyor. aynı şeyi tarık akan’ ın oynadığı karakterde de farklı bir şekilde görüyor ama tüm filmde sürekli bu şiddetle karşılaşıyoruz. burada eleştiri (ya da özeleştiri) dediğim ise iki taraftan birini savunmaması, insan olarak hepsini defolarıyla resmedebilmesi ve en kolay yol olan eğitimsizlik yüzünden böyle gibi basit bir aklamaya yeltenmemesi. kısaca kendi kültürümüz, töremiz ya da alışılagelmiş yaşantımız da tümüyle hatalı kurulmuş olabilir. sürekli geçmişin mirasını, kültürü yüceltmek yerine belki de sorunları içeride aramak daha doğru olabilir. bilmiyorum, eğer doğru anladıysam filmin bu noktası bana samimi geldi.

---olası spoiler ibaresi bitti---

kısacası hakkında çok şey yazılıp çizilmiş, dopdolu bir film. yılmaz güney hakkında pozitif ya da negatif bir görüşe sahip olmadan izlenirse daha doğru olur görüşündeyim. tabi filmin asıl yönetmeni şerif gören biraz haksızlığa uğramış durumda. neyse, bir yerlere çomak sokan güçlü bir film.
bir barış manço şarkısı.
enfes bir yolda şarkısı, dönüp duruyor zihnimde
Kalkıp gelmek istesem şimdi.. Yollar değişti değil mi... Kaybolmak içten değil, kaybolmamak...
filmin ilk adı "bayram"dır. amerika'da ise "izin" anlamına gelen "the permission" adıyla da bilinir. yılmaz güneyin yazıp şerif gören'in yönettiği bu başyapıt nakış gibi işlenmiş senaryosuyla ümidin ve değişimin öyküsüdür ayrıca golden globe da en iyi yabancı film dalında aday olmuştur. yaşanan tüm maddi ve yasal imkansızlıklara rağmen filmin bu denli başarılı olması yılmaz güneyin ne kadar usta bi'sanatçı olduğunun göstergesidir.
türküler yakılandır.
"bir yoldur ki kimse ermez murada..."
http://www.youtube.com/watch?v=ylkxFhAT0to&feature=youtu.be
hapishaneden 1 haftalık izin almış bir kaç mahkumun kodlanmış kültür ögeleri yüzünden hayatlarının eskisinden daha kötü olmasına sebep olacak derin yolculuklarını anlatan büyük yılmaz güney filmi. doğu bölgesinin çilesini ve devletin o bölgedeki tutumunun pkk ya nasıl taban sağladığını çok yansız bir şekilde anlatabilen bir film olmuş aynı zamanda. yansız diyorum zira film 1982 yılında çekilmiş ve pkk kanlı eylemlerine ancak 1984 de başlamıştır. zaten filmde terör örgütü ile veya silahlı direnişle ilgili herhangi bir temada yok. tüm suç kaçakçılık üzerine kurulu. filme göre zaten insanların asıl sorunu geçim sıkıntısı değil, filmin ana temasıda zaten kültürel ögeler üzerine kurulu. bu yönüyle bir kezde biz buradan tüm yol arkadaşlarına şükranlarımızı iletelim.
sonu belliyse iyi, değilse çok daha iyi.
Kimi zaman düşünerek oturttuğun yapıtaşlarının üzerinde ilerlemeye yarıyan yerdir.
(bkz: Eğitmenlik yolunda yürümeyi tercih etti) gibi.
çok da önemli değildir. önce refik, sonra tarik...
(bkz: iki yol)
Yol-mak, fiil, bir seyi bulundugu yerden topamak, koparmak. mec.: usulsuz bir sekilde cikar saglamak, hortumlamak. ornek: durmak yok yolmaya devam.
usta aktör müşfik kenter in, enver güneyi seslendirdiği 1981 yapımı türk filmi.
bir no call 'recently' şarkısı. şöyle de bir klibi mevcut: http://kisalink.tk/epw
şu an atv de yayınlanan filmdir. tüylerim ürpererek seyretmekteyim. çocuğun başına silah dayandığındaki çaresizliğini birebir yaşadım sanki.
yolu düşününce aklıma hep poets of the fall'un late goodbye şarkısı geliyor. çünkü bence yolculukların en güzeli gece olandır. farlar açık olmalıdır ama bu farların ışıklarını sadece yanınızdan geçene kadar görmelisiniz. aynı şarkıda da dediği gibi her şeyi bir farın ışığının gözünüze çarptığı zaman ölçüsünde hatırlayıp sonra yola devam etmek. işte bu da şarkının sözleri:
In our headlights, staring, bleak, beer cans, deer's eyes
On the asphalt underneath, our crushed plans and my lies
Lonely street signs, powerlines, they keep on flashing, flashing by

And we keep driving into the night
It's a late goodbye, such a late goodbye
And we keep driving into the night
It's a late goodbye

Your breath hot upon my cheeck, and we crossed, that line
You made me strong when I was feeling weak, and we crossed, that one time
Screaming stop signs, staring wild eyes, keep on flashing, flashing by

And we keep driving into the night
It's a late goodbye, such a late goodbye
And we keep driving into the night
It's a late goodbye

The devil grins from ear to ear when he sees the hand he's dealt us
Points at your flaming hair, and then we're playing hide and seek
I can't breathe easy here, less our trail's gone cold behind us
Till' in the john mirror you stare at yourself grown old and weak

And we keep driving into the night
It's a late goodbye, such a late goodbye...
Yol zamanın bir fonksiyonu değildir. Hız yolun zamana bölünmüş halidir.
ivme ve sürtünme katsayısı bizi ilgilendirmez. Yolda olmak bir hıza sahip olmayı gerektirir. Aksi durum, yolda durmaktır. Durmak sıkıcıdır.
Yolda durmak yolda olmak anlamına gelmez. Yolda durmak, yolda durmak anlamına gelir.
Yolun bittiği yerde durulmaz. Ya önce durulur, ya durulmaz.
Bazen yolun kenarından renksiz duru sular akar. O sularda balık da vardır.
Yolun yardığı tepelerin biri yeşil toprak, diğeri bej olabilir.
Su aktığı yerin rengine bürünmez ama sana öyle gelebilir.
Ayrıca; yol bitmez. O labirentin duvarıdır. Yol asla bitmez.
____
1981 dir yılmaz güneydir.
____
her adım her nefes gibi yenidir.
peyk adlı grubun bir şarkısıdır.
çok mutsuz bir film. tıpkı türkiye gibi.
kürt sorununa değinen ilk filmlerdendir.


1982 yapımı film 1999'a kadar yasaklanmıştır türkiye'de. sebebi ise çok komik:

1- komünizm propagandası: filmde hiç komünist yok, hatta solculuk ya da siyaset yok, bildiğin insan hikayesi.

2- türkiye'yi kötü gösteriyor: türkiye'yi olduğu gibi gösteriyor. aslında bunun meali o tarafa çok bakmayın. boğaz, şiş kebap bunlarla ilgilenin.

ayrıca kürt sorununa değinen bir filmi yasaklayan zihniyet pkk ile girilen mücadeleyi sürpriz olarak algıladı mı merak ediyorum.
bitebilen bir şey değildir. bir yere gidebilen bir şey de değildir. yolun bir yere gidebileceğini ve bir yerde bitebileceğini düşünmek sadece ahmaklıktır. yoldan medet ummak ahmaklıktır.
yol;
umuttur
belki de bir serap
herkesin ayağının ucu değmiştir yol'a
ummuştur yol'dan
kavuşmayı
ya da kaybolmayı.
yol;
belki de bir vesileydi
dinlenmek için durup gökyüzüne bakmaya.
yol;
kimininki kırlar arasında patika
kiminin çetrefilli dağlar arası incecik bir kıvrım.
ha düştü ha düşecek...
bazen,
birçoğunun yol'u kesişecek
birçoğu da hep yalnız yürüyecek.
yol mu tükenecek?
yol'u mu tüketeceğiz?
yol mu bizi...
bilemem
ama
sonu gözükmeyen o yol
elbet bitecek.
en güzelinden bir yolda şarkısı:
girişine ayrı hastayım. kemana ayrı, sese ayrı. sözleri ise şöyle:

güneş değer tenime
her gün büyür aşkın içimde
yüreğine sor denizde
sevmeyeceksen ben gideyim

adam gibi seveceksen sev
yoksa ben yoluma gideyim
denizlerde çiçekler ve çocuklar,
hayallerime geri döneyim

dinleyin: http://www.youtube.com/watch?v=RvU8Nc-xBk0
1982 yapımı, Yılmaz Güneyin senaryosunu yazdığı ancak hapiste olduğu için yönet(e)mediği, yönetmen açısından bakıldığı zaman bir şerif gören filmidir. filmlerle ilgili bir sınıflama ihtiyacı her zaman duyuluyor, bununla beraber, film izleme tecrübesini filmin kendisinden bağımsız görmek gerektiğini düşünüyorum. bu açıdan bakıldığında, yol filmi ilk tecrübemde izlediğim en iyi filmdi. bir filmin tek bir boş sahnesi olmaz mı? bir ülkede yaşananlar, gerçek ve benzetmeyle bu kadar mükemmel anlatılır, insan profili ve yöresel özellikler bu kadar kısa zamanda bu denli iyi ortaya konulur mu? 14 yıl geçti ve daha iyisiyle kesinlikle karşılaşmadım diyebilirim.

film aynı zamanda sıkı yönetim zamanında çekilmiş bir film olduğu için, yapılan çekimler hep kısıtlı anlarda ve kısıtlı imkanlarla oluvermiştir. bu kadar sıkıntıya bu şiirsellik, bravo doğrusu. filmde beş hapishane arkadaşının yol hikayeleri anlatılıyor, hepsinin hikayesi belirli bir yerde başlıyor ve bitiyor, ayrı birer hikayeyi detaylarıyla izliyorsunuz.

filmle ilgili olarak, bu halinde bile sansüre kurban giden bir kısmı olduğu söylenmiş. emin olamıyorum, aslında karakterlerin hikayelerinin hepsi, süre olarak eşit dağılmasa da bir sonuca ulaşıyor. ancak o etkileyici atmosfer içerisinde bazı yarım kalan şeyler olabileceğini, zihnimi çok zorlayınca tahmin edebiliyorum.

son olarak, izlediğim en eksik haliyse bile mükemmel bir film olduğunu, söylenen her şeye rağmen başka filmlerini de izlediğim şerif gören in çok iyi bir iş çıkarttığını ve yılmaz güney den sahne detaylarına kadar onay aldığı konusunun yılmaz güney i parlatmaya yönelik zoraki çabalar olduğunu söyleyebilirim.
gidilecek menzil; gidilecek hedefe ulaşmayı sağlayan geçiş yeri.

yol ve yolcu; yolun yolcusu... yolun bizde çağrıştırdıkları nelerdir?

aşık veysel'e göre ömürdür: "uzun ince bir yoldayım..." diyor veysel.

ömür biter yol bitmez diyerek bitirmek istiyorum.