Not: ortalamanin alti guzellikte bi kizim.
hayatim boyunca hep arkadas cevrem cok genis olmustur. Ve allah razi olsun arkadaslarim da beni cok sever.
Cabuk kaynasirim yani.
Neyse:
Gecenlerde yazliktan arkadaslarla oturmus konusuyorduk. Konu nerden geldiyse ingilterenin ab'den cikmasina geldi.
Arkadas bi espri yapti ben anlamadim bana acikladilar falan. Buraya kadar tamam.
- Yahu asude bunu nasi anlamazsin?
+ ay bilmem ben para meselelrrinden de hic anlamam ki politikadan da...
Ordan yeni tanistigim bi erkek arkadas bana dondu ve dedi ki "simdiki halini bilemem ama umarim makyajliyken cok guzelsindir."
Bana resmen "yarim akilli. Bu zekayla guzel bi yasam falan suremezsin"
Dedi ya la.
2 sene önce, ev arkadaşımla kick boksa gidiyoruz. dükkanın alt katı spor salonu üst katı kick boks eğitimi verilen yer. biz de ders saatinden önce gittik kum torbasıyla falan oynarız diye. erkekler tuvaleti alt katta soyunma odasını içinde. kadınlar tuvaleti de üst katta. biz üstümüzü değiştirdik merdivenle yukarı çıkıyoruz, arkadaşım önden gidiyor. daha kimse gelmediği için üst katın ışıkları kapalı arkadaşım merdiven girişinde bulunan ışıkları açıp çıkıyor yukarı. üst kata çıktığımızda benim tuvaletim geliyor. alt kata gitmeye de üşeniyorum, kadınlar tuvaleti de sürekli boş oluyor arada bir girip elimizi yıkıyoruz orada. kadınlar tuvaletini kullanmaya karar veriyorum. tuvaletin de dahil olmak üzere üst katta ki bütün ışıklar yanıyor. ben arkadaşım yaktı sanıyorum. tuvaletin kapısını açmaya çalışıyorum. yok açılmıyor. daha önce kapalı halini görmediğim için herhalde kapı sıkışıyor diye düşünüp kapıya omuz atıyorum. ikinci omuz atışımın ardından tuvaletten "oha oha" diye bir ses geliyor. ben o an ki bütün mallığımla ne yapacağımı bilemiyorum özür dilerim boş sandım diyorum. ve sonra ve sonra o kapı açılıyor. hani güzel kadınlar için at gibi kadın diye bir tabir vardır ya işte o tuvaletten bırak atı unicorn çıkıyor. ben utancımdan kem küm pardon diyene kadar unicorn bir şey demeden gidiyor. bir daha spor salonunda görmedim o kadını.
bir kaç gün önce okuduğum haberden sonra bu duyguyu hissettim. habere göre 13 yaşında ki bir kız çocuğuna uzun bir süreçtir babası, abisi ve amcası tecavüz ediyormuş. okuduğumda insanlığımdan utandım. bu insanlarla aynı ülkede yaşamaktan utandım. o an yer yarılsa ve tüm ülkeyi yutsa hayır demezdim.
Bi gün arkadaşlarla sinemadayız. 'skyfall' mıydı neydi film tam hatırlamıyorum. 4-5 kişi gittik oturduk en arkaya başladık izlemeye. Buraya kadar her şey normal. izleyenler bilir gerilim sahnesi oldukça fazladır. Tam böyle bi sahne, çat ekran gitti ışıklar yandı falan. Devre arası. Sahneden ötürü gürültü de fazlaydı. Benim akıl orda kalmış olacak ki 'haydaa burda da kesilmez ki!' diye bağırmıştım. Devre arasında ne arar gürültü, en ön koltuktan önümüzdeki koltuğa kadar yandan bakıldığında meksika dalgası gibi görünecek bir kafayı çevirme akımı başladı. Yaklaşık 50 kişi bana bakıyo. Ben de arkadaşlara bakıyom onlar yapmış gibi. Paçayı yırtamadım tabi, gülerek salonu terketmek zorunda kaldım.
açlıktan geberdiğimiz zamanların birinde, büyük bir hipermakette yenecek şeyler arıyoruz.
ben meyvede karar kılarak o reyona geçiyorum, arkadaşlar da kuruyemiş almak için yönleniyorlar.
meyve seçerken arkadaşlara gözüm ilişiyor. önce kuruyemişlerden yiyip sonrasında yenilebilir olanlara karar veriyor, orada duran kıza ne kadar alacaklarını gösteriyorlar, kız da tartarak poşete koyuyor. sonrasında bir yenisi, bir yenisi derken hem bizim hayvanların karnı doyuyor, hem de bizimkilerin poset ağzına kadar doluyor. bildiğin 2-3 kilo kadar kuruyemişle geliyorlar.
yanıma vardıklarında kuruyemişin ne kadar ucuz olduğundan bahsediyorlar.
sonrasında kasaya geçiyoruz, önümüzde sırayı beklerken arkadaşların kuruyemiş poşetinin üzerine yazan rakama ilişiyor gözüm. yaklaşık 150 euroluk bir fiyat. bizimkilere kuruyemiş o kadar da ucuz değilmiş derken bizimkiler reyondaki fiyatların 50 gram için olduğunu fark ediyorlar.
ellerinde kurtulmaları gereken bir kuruyemiş poşeti ile ilerleyen sırada çaresizce etrafa bakıyorlar. hızlı bir adımla hemen yan sıradaki amcanın alışveriş arabasına poşeti bırakarak alışverişsiz çıkıştan çıkıp gidiyorlar.
bense elimde birkaç meyve poşetiyle dumur olmuş şekilde kalakalıyorum.
hayatım boyunca böyle saçma bir an yaşamadım.
o amca mı, ne yazık ki bekleyip görmeye yüzüm olmadı, ama umarım bizim öküzleri affetmiştir.
otobüs ani fren yapınca en arka koltukta artist, artist oturan ben birden öne doğru fırladım. ve koşar adım orta kapıya kadar gittim. kapı açıldığı için inmek zorunda kaldım. sonra durakta bir 522 daha beklemek zorunda kaldım.
yaşım 10 ya da 11 , arkadaşlarımın mahallesine top oynamaya gitmiştik. neyse topu falan oynadık ama hayvan gibi susamışım yanımda da 5 kuruş para yok. neyse mahallede otururken camdan bir kadın seslendi , ''bana ekmek alır mısın?'' dedi. bende ''tamam.'' dedim ve kadın yukarıdan parayı attı. sonra bakkala gittim ekmeği aldım ve 25 kuruş para üstü arttı. gözüm sulara ilişti , o zaman da sular 25 kuruştu. asla böyle bir şey yapmazdım ama susuzluktan ölecek durumda olduğumdan 25 kuruşa su aldım. sonra mahalleye yeniden vardım kadın sepeti uzattı , ekmeği koydum , ''para üstü nerede?'' dedi. utanarak ''su aldım abla'' dedim. o da bağırarak , ''benden izin aldın mı da su alıyorsun?'' dedi , yan balkonda da bir kaç kadın vardı , muhabbeti duydular ve beni ayıplar şekilde şeyler söylediler. o an kendimi hırsız gibi hissetmiştim , yer yarılsa da yerin içine girsem dediğim bir durumdu. aradan 10 yıl geçti ama olay hala aklımda.
bi keresinde otobüsteyken midemin aşırı bulanması üzre ağzımın içine bir kuple kusup* daha sonra onu dışarı tükürmek yerine yutmak durumunda kalmamdır. bu acı gerçeği sadece benim bildiğimi sanıyor oluşumun sonlanması ise tam karşımda oturan kızın surat ifadesiyle oldu. ama daha çok o ''yer yarılsa da içine girsem'' diyor gibiydi, o başka tabiî..
lise yılları...
haliyle ergenliğin nirvanasında olduğumuz yıllar...
ders müzik...
müzik hocamız da epey güzel, adanalı gencecik bir kadın...
gözlerimiz takılı kalırdı çoğu zaman; öyle bir kadın işte...
o gün subay tıraşı olmuşum ve okul üniforması kalıbını esnetecek derecede de sportif giyinmişim.
derste hocanın dikkatini çektiğimden midir nedir bilemiyorum, durduk yere 'bu sınıfın en güzel kızıyla en yakışıklı erkeğini seçelim' dedi...
tabi sınıfın canına minnet, herkes paldır küldür atladı muhabbete...
herkes bir ağızdan konuşuyor...
hocam ben yakışıklıyım, hocam ben ben ben...
hoca bir müddet ergenler sürüsünü susturmakla uğraştı.
ben de her zamanki gibi arka dip sırada sessizce sınıfı izliyorum. (kesinlikle cıvık bir tip değildim.)
hoca zırtoları zorlukla susturmayı başardıktan sonra, sınıfta yürümeye başladı...
''hayır gençler, bana göre sınıfın en yakışıklısı...'' dedi ve yanımda durdu...
ellerini, okşamak için saçlarıma uzattı...
güya, ellerini saçlarımda dolaştırma jestini sunacaktı bana...
fakat o da ne!
kadının elleri saçlarıma takılıp kaldı...
tabi okula gelmeden önce saçlara bolca limon sürdüğümü söylememiştim değil mi genjjjler... swh
kadın ne sürdüğümü anlamadı, ama ben kızarmış piliç kadar renk değiştirmiştim.
herkes, bu jestten dolayı kızardığımı düşünmüşken, sağolsun hoca da bozuntuya vermedi. sadece ne sürdün kafana der gibi bir baktı çaktırmadan...
diğer elinin yardımıyla saçlarımda mahsur kalmış elini kurtarmaya çalıştı, olmadı itfaiye çağırmak zorunda kaldık falan derken...
hoca gidip bir de sınıfın en güzel kızı olarak, dostumun platonik aşkla bağlandığı sarışın yeşil gözlü subay kızını seçtikten sonra bizi birbirimize yakıştırdığını ifade etmez mi üstüne...
anlamlı bir sessizlik oluştu sınıfta...
hocanın dışında bütün sınıf bu aşktan haberdardı çünkü...
kız mutlu mutlu gülse de, hiçkimse tek kelime etmedi.
bana da kızarmanın alası kaldı...
mahcup olmuştum, kızarmıştım.
ama bu mahcubiyet, birkaç hafta sonra aynı müzik hocamızın, asker çocuklarının olduğu sınıfımızda 'çok güzel kürtçe şarkılar vardır. çok severim, fırsat buldukça da dinlerim.' demekten dolayı ücra bir köye sürülmesi kadar utanç verici bir durum değildi...
Otobüse binip akbili bastığın zaman o kırmızı ışık yanıp death race şarkısı çalınca, otobüstekilerin sana "hahhahaha fakir hahahah" diye güldüğü andır.
mekan : eczane.
eczanenin sahibi: tanıdık bi kadın. samimi içten.
ben eczane ye girdim tabi..
ben: merhaba teyzecim nasılsın, işler nasıl gidiyo, alt dudağımda uçuk çıktı da, ne verebilirsin bana ?
eczanenin sahibi: aaa hedecim dur ben sana bir şey verim onu sür iki ya da üç kez günde, iki gün de geçer.
eczanenin sahibinin kızı gelir o ara da dışarıdan.
eczanenin sahibi: aaa inci de gelmiş, inci hanım nerelerdesin 3 gündür eve de uğradığın yok. göremiyoruz sizi hanımefendi.
inci: anne ye derseler falan filan işte, biliyosun yoğunum.
ben: inci naber, dersler nasıl ?
inci: iyi hedecim ne olsun koşturuyoruz.
eczanenin sahibi: inci güzel kızım ne oldu senin alt dudağına, hede de aynı şikayetle geldi yoksa siz ikiniz bir şeyler mi yaptınız ?
inci şok.
ben de şok tabi.
ulan insan sevdiğini siker mi ? sen antonyus ?? aziz romalılar ??
Toplu taşımada kulaklık takılır, müzik açılır niye az geliyor diye çıkarıldığında kulaklık soketinin taklaya geldiği ve sesin dışarıya yayıldığı farkedilir, en yakın cam kırılarak boğaz kesilir.
Ofiste ağır bir parfüm kokusu olmasından rahatsız olan ben , genel müdürle konuşurken " ulan bu ne biçim koku " diye söylenmeye başlarım.
Aradan biraz zaman geçer mutfakta çay alırken yine kokuya denk gelirim ve " lan bu ne sikim koku öldük vs " diye söylenmenin hızını arttırım ki tesadüfen genel müdür de o sırada mutfakta çayını almaktadır ve oradan ayrılır.
Mutfağa bakan arkadaş ise o sırada " abi o xxx bey' in parfümüydü" diye sırıtarak taşak geçmektedir.
Yer yarılsa girsem içine bir daha çıkamasam diye düşünür , adamın yüzüne karşı parfümünü sikeyim dediğim için de yusuf yusuf diye sızlanırım.