15-16 yaşındayım. akşam aileyle yemek yedikten sonra babam marketten sigara almamı söyledi. markete gittim. tam sigarayı alırken hormonların da vermiş olduğu dikkatle birden bi gazetede bikinili bi hatun dikkatimi çekti. benim ergenlik döneminin meşhur gazetesi 'tan'. alsam mı almasam mı diye düşünürken 'hadi ulan evde malzeme olsun' diyerek aldım gazeteyi. eve gelince hemen odaya sakladım.
1 saat sonra falan annem, babam, abim, ablam... hepsi birden giyinip süslenmeye başladılar. meğer bi akrabamızın düğünü varmış. oraya gideceklermiş. benim kalabalık yerlerden pek hoşlanmadığımı bildikleri için 'düğüne gelir misin?' diye sorma ihtiyacı bile hissetmemişler. bildiğin 15 yaşındaki bi ergende olan yabanilik işte. herkes gittikten sonra ben de dışarı çıkıp arkadaşlarla buluştum. 1-2 saat sağda solda sürttükten sonra eve geldim. evde hala kimse yok. televizyonu açıp film izlemeye başladım. hangi film olduğunu tam hatırlamıyorum ama filmde hafif bi sevişme sahnesi oldu. öyle bi sahne olunca tabii bende de bi hareketlenme oldu. işte o an gelecekte değer kazanacak bi hisseye yatırım yapmış broker edasıyla odama gidip tan gazetesini sakladığım yerden (yatağın altı amk klasik yer işte) çıkardım. hemen banyoya geçtim. en iyi malzemeyi bulmak için sayfaları hızlıca dolaştım. çünkü ev boştu, zamanım vardı, malzeme de var. bu yüzden her şey kusursuz olmalıydı. koca göğüslü koca kalçalı bi abla buldum. (15 yaşındaki açlık işte)
tam bu sırada evin kapısının açılma sesini duydum. allak bullak oldum o an. annemler gelmişti. duygularımla gerçekler arasında kalmıştım. o günkü sayıda bolca malzeme vardı ama bi de babaya yakalanma korkusu vardı. o canım gazeteyi yok etmek zorundaydım. sanki wikileaks belgesi amk. parçalayıp klozete atsam diye düşündüm. ama olmaz. tuvalet tıkanır bok içinde kalırdık. işte o zaman babam beni çükümden tavana asardı. bu gelgitler arasında birden havalandırma boşluğuna bakan pencere ilişti gözüme. hemen ordan salladım gazeteyi. tası tarağı toplayıp malzemeyi indirip çıktım banyodan. sıkıcı bi durumdan kurtulmanın vermiş olduğu mutlulukla muhabbet ettim evdekilerle. zaten yarım saat sonra da yattım.
ne kadar uyudum bilmiyorum, annemin çığlıklarıyla uyandım. ışığı bi yaktım, evin heryeri duman amk. bırakın bizim evi apartmandaki bütün evler duman dolmuş. her daireden çığlıklar yükseliyo. ne olduğunu anlamadan bütün apartman dışarı attık kendimizi. bildiğin 5 katlı binanın he yerinden duman çıkıyo ama ortada alev falan yok. karşıdan duman tüten bi apartmanı izliyoruz hep beraber. sanki bi film setindeyim amk. itfaiye, ambulans, polis.... ne ararsan var. itfaiye 'kundaklama falan olabilir' diye konuşurken 'hangi şerefsiz yapar bunu ' diye bağırmaya başladı herkes. ben de sövüyorum tabii 'orosu çocuğu bunlar' falan diye.
itfaiye olayı bi şekilde halletti ve yangının kaynağının apartman boşluğu olduğunu söyledi. hala basmıyo kafam amk. beyine tam oksijen gitmeyen yaşlardayım işte. itfaiye yangını söndürdükten sonra apartman boşluğuna merdivenle indi. ne kadar malzeme var çıkardı tabii. en başta benim tan gazetesi tabii. yarısı yanmış bi şekilde onu öylece görünce içimden bi parça koptu resmen. ama benim gazetenin dışında kuşe kağıda basılmış bi ton porno dergi de çıktı tabii. yalnız olmadığımı o an anladım. herkes benim gibi tan gazetesiyle idare etmiyo tabii. millet parayı dergiye yatırmış resmen. olayın oluş şekli belliydi. dergi, gazete... gibi yanıcı malzemeler buraya atılmış ve gece tuvalette sigara içen biri, izmariti tuvalete değil de apartman boşluğuna atmıştı. itfaiye bu durumla defalarca karşılaştığı belliydi. o dakika olayı çözdüler. daha önce de apartman yakan ergenlerle karşılaştıkları açıktı. bi ilk değildik yani bu alanda.
gözler apartmanın ergenlerine döndü tabii. ben ve benim dışımda 3 kişi. konuşmamıza gerek yok çünkü suratımızdaki sivilceler anlatıyo herşeyi. hepimizin kafası sikimize bakar şekilde önde öylece bekledik. o andan itibaren de kimse bu konu hakkında konuşmadı. babalar ertesi gün gidip gerekli yerlere ifade verdi. bizi bulaştırmadılar hiç.
bu olaydan sonra 3 ay ereksiyon olamadım amk. ne zaman niyetlensem yanan bi apartman geldi gözümün önüne.
Bir arkadaşıma, komşu dairede oturan bir kız, telefon sapığı olarak yazılıyordu. Bekardık, gece yarılarına kadar film, oyun, eğlence bizde tabi... Bu kız zırt pırt arıyor, çaldırıyor vs. iki kelam edemiyoruz ki! Tüm ortamların içine ediyor!
Efendim, girizgahtan sonra gelelim rezalete:
Bir gün arkadaşla bir mekanda öğlen yemeğindeyiz. Yine bizim mal-um sapık kız dijital tacize başladı. Siparişleri verdik, arkadaşım ellerini yıkamaya gitti, telefonu da masada duruyor. Tepem attı, öylece telefonu bekliyorum ki haddini bildireyim. Derken telefon bir daha çaldı, ben hemen kaptım telefonu ve konuşmasına fırsat vermeden ağzıma ve aklıma gelen bilcümle kötü sıfatları ve hakaretleri yağdırdım. O kadar ki Sibel Kekilli duysa yerin dibine girerdi. (Durun daha ben gireceğim...) Suratına da bir güzel kapadım.
Öyle bir rahatladım ki sormayın, sanki 3 günlük kabızlıktan kurtuldum, o derece!
Arkadaş lavabodan geldi, ben de büyük iş başardığına inanan sümüklü sıbyanlar gibi anlattım arkadaşa olayı bir güzel. Güldük beraberce. Neden sonra arkadaş şu numaraya bir bakayım dedi. Bakar bakmaz da yüzü domates gibi oldu, sesi kısıldı ve beni yerin dibine, taaaa magma tabakasına sokup geçiren şu lafı söyledi:
Oğlum, annem aramış lan!
Not: Yazar, bu olaydan dolayı arkadaşından sayısını hatırlamadığı kadar özür diledi. Ağlayası geldi. Arkadaşı, annesini arayıp ezile büzüle vaziyeti kurtarmaya çalıştı.
2. Telefon babasından da gelse önce dinleyip sesten emin olmayı (ki bu yazarın telefonda kaynanasına köpek gibi havlamışlığı vardır ve ayrı bir yarılmalık başlık konusudur, ileride yazılacaktır.)
lisede felsefe dersinde " ımmanuel kant " ve ahlak felsefesi işlenmektedir. ne ders kitabına ne de dersin hocasına bir kez bile bakmayan ergen şahsım " imanuel " telaffuzunu duyunca sirkelenip kendine gelir. libido, cine 5, göz ağrıları, ve fransızca bir şarkı büyük bir nöron zinciri oluşturur. yüksek sesle yanımdaki ergen arkadaşıma:
- kadın ismi değil mi la o?
arkadaşım: belki unisex isimdir.
hoca: yok telaffuz farkı var. biri fransızca diğeri almanca.
işin daha yere sokan tarafı hocanın kadın olması ve muzip gülümsemesi ile " lan ben bile sizden iyi biliyorum " havası yaratması.
(bkz: emmanuel)
97 yılı orta okuldayız. okuldan çıktık yürüyoruz ileride de inşaat var. arkadan da arkadaşım geliyor. baktım gülüyor döndüm ona ama yavaştan yürümeye devam ediyorum. ne gülüyon lan derken bir şeyin içine düştüğümü fark ettim. kaldırımın bittiği inşaat yerinde yere dökülmüş kireç tabakasına girdim paçaya kadar. ayakkabılarım ve paçam bembeyaz oldu. bu mal da kahkaha atmaya devam ediyor. haber vermediğine mi kızayım rezil olduğuma mı üzüleyim. bir de okul çıkışı olduğundan öğrenci topluluğu yakınımda. daha sonra nasıl eve geldim hatırlamıyorum o derece etkilemiş.
babam yaşında bir tanıdığımızın Seter cinsi siyah bir köpeği var. adı da derdo.
ben bu köpeğin cinsini soracaktım, ağzımdan istemeden şu cümle çıktı.
- dildonun cinsi ne?
o an, yer yarılsa da içine girsem diye başladım, allah benim belamı versinle devam ettim.
öncelikle bu sabah 8 - 9 saatleri arasında kumkapı civarında olan yazar arkadaşlarımız var ise beni görme ihtimalleri olduğundan çaktırmamalarını rica ederim ehee,
bu sabah kumkapı sahile inip biraz koşayım niyetiyle ufak ufak tempo tuttum kulaklığımı taktım kapşonumu da kafama çektim tam havaya girdim sarayburnu na kadar koşarım yeter diye içimden geçiriyordum ki, bir kaç adım gerimden tabiri caizse taş olarak nitelendiriiebilecek bir hatun bana gülümseyerek koşuyor hemen havalara girdim üç beş adım koşup arkama dönüp havalı havalı bakıyorum kız gülüyor tabi, tamam dedim yavaşlayayım tanışırım son kez arkama bakayım bir daha dedim arkama döndüm kızla göz göze geldim tam gülümseyeceğim ayağımda bir ıslaklık hissettim, lan dedim bu ne noluyo derken balık tutan bir vatandaşın kovasına ayağımı sokmuşum amk, sallıyorum çıkmıyor da kız hemen arkamda gülmemek için kendini zor tutuyor derken adam geldi kovayı çıkardık, kız geldi yanımızda durdu adam demez mi" zaten iki tane tutmuştum onları da sen ezdin" diye, kız iptal oldu tabi ondan sonra.
balık tutan abiyle en son beşiktaş ın hali ne olacak diye konuşurken kız gitti, tanışıp ne yapacaksın ?
bir günlüğüne odamda kalmak zorunda kalan bir çift 'sevgili' arkadaşlarımın benim yer yatağında uykuya daldığımı düşünerek benim yatağımda sevişmeleri. uyansan uyanamaz, uyusan uyuyamazsın. tek yol yerin dibi.
üniversite sınavında uykuya dalmam (buna rağmen istediğim heri kazandım).
okulda kaç gün bir kızın peşinden koşup tam konuşacağım gün önümden başka bi herifle el ele geçmesi.
Üniversitedeyken ttnet başvurusu için bir ttnet şubesine gittik. bize yardımcı olmaya çalışan tatlı bir kız vardı. sonrasında sıra bize geldi ve işlemleri başlatabilmek için bu tatlı kızımız kimlik istedi bende benim üstüme olsun deyip cüzdanımdan kimliği çıkartırken, şap diye kondom yere düştü. işte o an tüm bakışların bana dönmesi, kızın gülmesi benim kondomu yerden almam. tam olarak ettiğim kelamdır 'yer yarılsa da içine girsem'.
kuzenin nişanlısı ameliyat olmuş, hastahaneye ziyarete gidilmiş...
uzun bekleme sonunda haliyle tuvalet ihtiyacı hasıl olmuş.
hasta odasının tuvaletine girilir, iş biter orada kırmızı bir ip görülür...
"ulan adamlar ne kadar düşünceli hasta arkaya dönemez diye buraya da sifon koymuşlar" denilir ve o ip çekilir.
su sesi olması gerekirken bir alarm sesi ve ertesinde oda da koşturma.
tuvalletten çıkılır ve herkesin kafası sana döner (sabahtan beri kesişilen ufak şakalar yapılan hemşire dahil)
en salak ifade:
- ya ben onu şey sandım ya
(ulan yemin ederim hayvan gibi adamım o kadar utandım ki kaplumbağa olsam kafamı içime çeker kalırdım)
+ biz nelere şahit oluyoruz ihihihihhi
(şakalarıma gülen, muhabbetin bitmediği işveli cilveli hemşire)
Minibüse bindim ve evime gidiyorum o esnada sevgilimle yazışıyoruz. Tam o esnada ona mesaj yazarken ineceğim yere geldiğimi farkettim ve tıklım tıklım mininüste müsait yerde inebilir miyim aşkım demiştim. Laayyn.
annemin maaş kartı ile kendisinden habersiz avans nakit çektiğimin anlaşıldığı andır.
ölsem çok daha iyiydi. hala utanıyorum bir pislik olarak. evet kabul, pisliğim ben.
Lise 1 speaking sınavında hocanın "when were you last night" sorusuna türkçe olarak "işte evde takılmaca falan" diye cevap vermem, hocanın anlamsız bakışları, sınıfın kahkahaları..
bi konser de yüksek eğlence sırasında hayvan gibi cüssemle delikanlım şarkısının "hafife alma, aşk vurur insana
bu kadar kolay sanma delikanlım" kısmını yüksek sesle söyledim. sonra kafamı çevirdiğimde uzun süredir cilveleştiğim kızın pis pis sırıttığını gördüm. "evli mutlu çocuklu" şarkısına eşlik etsem bu kadar utanmazdım.
yaklaşık 12-13 yaşlarımda bakkala ekmek almaya giderim, çok tatlı bir çocuk da o sırada bakkaldadır. ben bu çocuğa olabildiğince havalı gözükmeye çalışarak 5 ekmek (evet 5 ne bakıyorsun?) aldığımı sanarım. parasını öder havalı havalı yürümeye çalışırım. biraz ilerledikten sonra arkadan deminki çocuk gelir ve "abla ekmekleri bakkalda unuttun." nidaları beynimin içinde yankılanır. kaderime küser, döner ekmekleri elinden alırım.
eğitim ve kültür seviyesini gayet yüksek olduğu bir ortamda ahkam keserek mevcut yasa taslakları ile ilgili konuşurken chp milletvekil prof dr süheyl batum dan bahsederken ismini " süheyl uygur" olarak söylemek, rezillik rezil.
halısaha maçına çağırıldığım bir günde otobüse atladım gidiyorum ama dolmuş hıncahınç dolu , nefes alacak yer yok o derece.
herneyse o sırada telefonum çalar ve bağırarak
-nerdesin lan *mına koduğum (bu sırada bütün otobüs bana döner)
+geliyorum yoldayım kardeş(ses kısmaya çalışılır)
-senin ben ırzını s*kiyim çabuk gel yaa(ses git gide yükseliyor) kanka bide şey dicem?
+he söyle
-seni çekip çıkartan ebenin *mına koyuyum . der ve telefon kapatılır
lakin otobüste ufaktan gülme sesleri duyarım , o an hayatımın en rezil anlarındandır.
asus cep bilgisayarımın bok yemesinden kaynaklanan dumur anıdır. günün birinde yine çılgınlar gibi sevgilimle aşığız, bi tatil maksadıyla memlekete döndüm. bi hajısos kardeşimle kafede oturmuş tavla oynuyoruz. bu hajısos arkadaşın bi tanıdık kız arkadaşı da civarda bi masada. o kız arkadaşı başka bir kızla sohbetteyken bi eleman geldi yanlarına ve o kız arkadaşla eleman gizli bişey konuşacakları için diğer kızı bizim masaya yolladılar iki dakka onlardan uzak olması için. bu hajısos arkadaş da onu tanıdığından bizim masaya oturdu hatun kişi. neyse, tabi olağanüstü tavla oynayışıma hasta oldu kız (burda çeşitli göz kırpan smileyler var bide güneş gözlüklü havalı smiley)
her neyse, işte hoşlanmış yani. ertesi gün demiş ki bizim hajısos arkadaşa beraber buluşalım muhabbet ederiz. ertesi gün buluştuk ben tabi mevzuyu bildiğim için nası yükselişte ego bi gör yani. ama planım belli, bu hatun kişi bir sevgilimin olduğundan haberdar olduğu halde bana yazdığı için ona muhabbetin sonunda sağlam bi degaj dikme niyetindeyim. her neyse, bu buluşmadan önce benim numaramı almış bi yerden ve bana mesaj atmıştı " merhaba rusen amca nın oglu sedat ben naz " mesajı görmemiş olmalıyım ki akabinde bir mesaj daha alındı : "rusen amca nın oglu sedat biz kafedeyiz canım geliyor musun?" bende gelirim birazdan gibilerinden bişey yazdım ve buluşmaya biraz geciktim.
velhasıl buluştuk muhabbet sohbet gırgır şamata gebertiyorum bunları güldürmekten, kızın gözleri büyüdü her dakka daha da bi hayranlık duyuyo. kız da sedef avcı nın aynısı bro, hakkaten güzel kız. ama tabi sevgilim ultra güzeldi o ayrı ehe. neyse günün sonunda kızı evine bıraktık, bırakırken dedim ki bak ben niyetinin farkındayım, ama benim evlilik yolunda giden bi ilişkim var. o yüzden sakın. ehe.
çok bozuldu.
neyse geri dönüyorum eve o sırada benim hatun aradı normal konuşuyoruz, bi ara dedim ki "bak sevgiline ne hatunlar yazıyo ama yani gelişine çekiyo voleyi haberin olsun" zannettim ki aferin lan falan dicek (üzgün smiley) ağzıma sıçtı. haha.
hal böyle olunca tabi bende diyemedim ki ben buluştum onlarla diye. yani sadece teoride biri sevgilisini beğenmiş oda haber yollamış olmaz o iş diye biliyo. ve gelelim yerin dibine tüpsüz dalma isteğimin geldiği noktaya. bir iki ay sonra hatunla beraber kütahyanın el değmemiş izbe ilçelerinden birine gidiyoruz, bi arkadaşım orda çalıştığı için tatil yapıcaz bi hafta sonu orda beraberce.
nası mutluyuz ölcez mutluluktan, bu arada bende bi asus cep bilgisayarı var telefon niyetine, onun doğum gününde bi tanede ona almıştım aynısından ikimizdede aynı telefon var oda bende inciğini cinciğini biliyoruz hep. sonra benim telefonu aldı eline mesajlara girdi, daha evvelden ben tabi tehlike arz edecek tüm mesajları sildiğim için içim nası rahat ölüyorum huzurdan. ehe. mesajların içine bakınca binlerce mesaj olduğunu gördü dedi ki hafızayı boşaltmamı ister misin? bende onun hiç bi mesajına kıyamadığım için hiç birini silmezdim oda bilirdi ancak telefon artık öyle yavaşlamıştı ki bu yükten, karşı çıkmadım. dedim ki silebilirsin. ben dolmuşun içinde kendime bi viski dolduracak kadar keyifli şekilde dışarıyı seyrediyorum o sırada da o mesajları siliyo. derken güzel sesi kulaklarımda yankılandı "hayatım bu kim?" telefonun ekranına doğru kaygısızca baktım, gelen mesajda "rusen amca nın oglu sedat biz kafedeyiz canım geliyor musun?" yazıyordu. numara kayıtlı olmadığı için bir isim görünmüyordu ancak hafızamdaki puzzle bi anda şekillenince lan dedim bu naz!!!! hnanskym!nası olur? ben bu mesajları aylar evvel silmiştim!!11!! o an beynimddeki tüm nöronlar 32 bit hızında bir kıvrımdan diğerine veri taşırken, eğer gerçek öğrenilirse yaşanabilecek tüm olasılıklar hesaplanıp en doğru yalanı bulmaya çalışırken dışarıya ağzımdan şu cümle döküldü "ne bileyim hayatım?" ehe. telefon bi yandan yeni mesajları silerken bir yandan çok eski silinmiş mesajları yeniden yüklemeye başlamıştı, böyle işler en uyduruk bilimkurgu filmlerinde bile olmazken nasıl benim başıma gelir diye düşünmeden edemedim. o mesajı sildikten sonra gelen mesaj ise freeedooom diye bağıran wilyım wolıs olmamı sağlayan mesajdı : " merhaba rusen amca nın oglu sedat ben naz "
allahım bana kaderimin nasıl bir oyunu bu diye düşündüm saniyenin onda birinde, sonra ekranı sanki görmemişim gibi yüzüme tuttu ve dedi ki "anlat ne demek oluyo bu?"
işte karşılaşmak istemediğim ilk soruyla karşılaştığım andı o an. o mona lisa tarzı sevimli yüzünden eser yoktu ve mavi gözleri kırmızının en koyu tonuna bürünmüştü. ağzından alev çıkmadan evvel toparlanmaya çalıştım, kalbim saniyede 140 bpm atmaya başlamıştı belli ki, yoksa bunca kan yüzüme bu kadar hızlı toplanamazdı, sıcaklığı hissettim o an egzoz borusuyla aynı santigrat dereceye sahiptim. içimde bunca fırtına koparken dışarıya gayet sakin soğuk kanlı bir ses tonuyla olaya hakim karakter olarak konuşmaya girdim "hayatım sandığın gibi bişi değil!!" ehehe.
tam 2 günlük tatilde 2 gün ağzıma sıçtı. 5 farklı senaryoyu 10 dakikada üreterek gines rekorlar kitabına girdim dolmuştan indiğimde. ama yemedi. hajısos arkadaşıma mesaj attı nedir bu durum açıkla dedi, hajısos arkadaşımdan gelen cevap " rusen amca nın oglu sedat ne diyosa doğrudur, bence çok şanslısın onun gibi bi sevgilin olduğu için" şahidim bir şıracıydı evet. ama çokta günahım yoktu be, pişirip pişirip önüme defalarca koydu tabi hatun bu ilişki süresi boyunca bu olayı. ama işte o dolmuşta o mesajı gördüğüm an elimdeki hayali viski bardağı ve o dolmuşun koltuğu ile beraber yerin dibine dünyanın çekirdeğine gitmeyi nası istedim bi bilsen sevgili sözlükcan.