lise ikinci sınıfta bir cuma günü okul nöbetçisiyim. bizde okul nöbetçileri cuma günü ders sonlarında bayrağı göndere çekmekle de yükümlüdür. ben de tören anında direğin yanındayım. karşımda yaklaşık 700 kişi. istiklal marşı başlıyor. ben elimdeki urganı çekmeye çalışıyorum. ilk başlarda bir sorun yok. bayrak, direğin yarısına kadar sorunsuzca yükseliyor. ancak tam o noktada iki yönlü urgan elimde karışıyor ve ben bayrağı yanlışlıkla aşağıya çekmeye başlıyorum. sonra o telaşla bayrağı bir aşağıya bir yukarıya çekiyorum. tabi, gülüşmeler istiklal marşı'nı bastırıyor. bendeniz de yerin dibine girmek istiyorum.
ilk kez alınan bir ders. fazlasıyla yabancısı olduğunuz bir ortam ki kendi milletinizden olan birini bulmak mucize. hiçbir şey anlamadığınız, etrafa bön bön bakındığınız, esprilere * gülmediğiniz için arkadaşınız ve siz yeterince dikkat çekmişsiniz. dersin ortasında gelen bir üşüme ve baş dönmesi ile amfiden çıkmak istersiniz. toplanır merdivenlere yönelirsiniz. merdivenlerin ortasında baş dönmesi artar ve kendiniz birden yere kapaklanmış bulursunuz. birden hocanın sesi kesilir. siz ise yüzünüzde sıcak renklerin çeşitli tonları tüm bakışlar üzerinizde çantanızı yerden alır çıkarsınız. işte böyle bir andır. tek teselliniz insanların size gülmemesidir.
evde misafirler varken sessiz sessiz hacetini gidermeye çalışırken, "big bang" gürültüsü ile dışarı hacetini salmaktır. nedensen o esnanada zaten hiç bir ses bile çıkmaz.
yüzünüzün kızardığı, hatta tabir-i caizse domates rengini aldığı anlar istene şeydir.
yüz kızartan şeyi geç, yüzün kıpkırmızı bir renge boyanması, sıcak basması ve bu durumun alenen görünüyor olması bile yerin dibine girmek istemek için yeterli bir sebeptir. çünkü o an insan kendini çırılçıplak hissetmektedir.
avşa da tatildeyken henüz olmamış şeftalilere daldığımız günün ertesi günü kuzenlerim ve bir arkadaşımızla beraber sabah erken saatte plaja gitmek için yola koyulduk. henüz cırcır olmuş olabileceğimin farkında değilim. makara kukara gideceğimiz koya doğru yürürken insanlık hali gazım geldi. çaktırmadan atayım nasıl olsa açık hava kimse uyanmaz diye düşünerek salmam ve akabinde altıma sıçmam sonrası hissetiklerim. *
der meister öküzü hatun düşürmeye çalıştığı sırada kızın parmağında yüzük gözüne ilişir. hoppala bu ne lan diye düşünür, bakar ki yüzüğü yüzük parmağında kızın. evli değilse de sevgilisi vardır lan der. yavşayacaktır güya, nuri alçovari bir sesle,
- evlisin galiba?
+ yok hayır değilim.
- sevgilin var, o yüzden taktın o zaman. yaparlar hep.
+ yok, sevgilim de yok. niçin sordun?
- senin gibi güzel bir kızın evsiz olması garip geldi de.
+ ehehehe teşekkür ederim.
kız kendini tutamayıp daha oracıkta güldü. şimdi şunları incelemek gerek,
1) evli olmak tamam da... evsiz olmak ne biçim bir kavram?
2) madem kızın evli olduğunu düşünüyorsun, parmağında yüzük var neden evli misin diye soruyorsun?
3) bir kere mantık hatası yaptın. "senin gibi güzel bir kızın evsiz olması garip geldi de" dedin kıza. en başta evli olduğunu düşünüyordun? nerden garip geldi ki evli olmaması?
şehir dışındaki birkaç aylık bir işte, bir haftasonu partisinde alkolü fazla abartmamın akabinde (çok bira, biraz votka, kapanış tekila) iş arkadaşlarımdan benim gibi sarhoş olmuş yabancı bir kızla herkesin ortasında acaip samimi hallere girip, fena danslar edip, gecenin ilerleyen saatlerinde biryerde birbirimize sarılıp uyuyakaldıktan sonra, sabah hiçbirşeyi hatırlamadan uyanıp herşeyi en yakın arkadaşımın ağzından duyduğum ve öbür gün bütün ekibin-özellikle de bayanların-bana bakışlarındaki farklılığı farkettiğim andır.
bir an dediğime bakmayın. bir hafta kadar sürmüştür o "an".
iş: foto muhabiri
yer: çanakkale 18 mart stadı
maç: dardanelspor - sarıyer
tarih: hatırlamak bile isyemiyorum....
sarıyer kale arkasına geçmiş foto çekiyorum. dardanel'in mutlaka kazanması lazım. dakikalar 80 civarı. dardanel bastırıyor sarıyer direniyor. bende şakır şakır foto çekiyorum. derken bi pozisyonda çok güzel foto yakalıyorum diye hemen makineme bakıyorum. o anda önüme maç topu geliyor. sarıyer vakit geçirmesin diye topu oyun alanına atıyorum. stattan bi anda küfürler yağıyor. * meğerse top toplayıcı çocuklar çoktan topu sahaya atmışlar ve maç oynanıyor. * hakem düdüğü çalıyor ve oyunu durduruyor. topu oyun alanının dışına alıyorlar ve ben küfürler yemeye devam ediyorum. **
abazanlıkta son noktadır. ne demek lan "yer yarılsın içine gireyim bir güzel zevkleneyim, hazlanayım. hahayt düşmanlarım çatlasın!" pes ettim artık. buyrun istediğiniz yere girin. kulağımın arkasını ihmal edin.
canciğer arkadaşa samimiyetten ana avrat küfürler yazılmıştır. bir süre cevap gelmemiştir. daha sonra annesi merhaba canım nasılsın arkadaşın uyudu tarzı nazikçe şeyler yazar. işte onunla sohbet ettiğiniz 5 dakika boyunca bırak yerin dibini dünyanın çekirdek kısmına batıp çıkarsınız. allah ım hala titriyorum!
bayram telaşından yeni kurtulunmuştur, ev misafirlerden, çoluktan çocuktan arınmıştır. nihayet eskisi gibi evde güzel güzel oturmaktasınızdır. yalnız olmanız da cabası. böyle keyif falan yaparsınız, moraliniz yerine gelmiştir, biraz yatarsınız, biraz oturursunuz, nete girersiniz, müzik dinlersiniz. sessizlik, sakinlik huzur verir insana.
derken telefon gıcık ötesi sesiyle çalmaya başlar, o sese zaten en baştan beri uyuz olmaktasınızdır, telefonu isteksizce açarsınız, "evdeyseniz size oturmaya gelicez" diyen bir ses vardır telefonun diğer ucunda. hay amına koyayım diye küfürler yağdırsanız da içinizden "eeh, tabi gelin evdeyiz, ehehe" şeklinde misafirperver olmaya çalışırsınız.
işte o an yer yarılmalı ve siz yerin dibine girmelisinizdir, misafirlerden, evde birazdan zuhur edecek patırtı kütürtüden, çay faslı, kek faslından kaçmalısınızdır. ama nafile.
eticin kişisinde bol bulunan anlardır. son olarak kulaklıkla gelen komşusunu mp dinliyor sanmıştır.
eticin arkadaşıyla ders çalışmak için görevliden lokalin anahtarını almıştır. elinde sallaya sallaya geliyor ki komşuyla karşılaşır.
komşu: o açmaz yalnız onu -anahtardan bahsediyor sanır-
E: yoo açıyomuş. recep abiden aldım.
K:format atman lazım
E:ne formatı?...
eticin olayı anlamak için salak salak bakınca komşu mecburen açıklama yapmıştır. telefonla konuşuyorum diye. eticin yerin dibinde elbette.
beden eğitimi öğretmenini öğrenci sanıp "geçsene oğlum sıraya"demek.adamın manalı manalı bakışlarından sonra,"pardon hocam sizi ögrenci sandım"deyip rezilliği örtmeye çalışmak.
Skys o zamanlar körpe bir lise öğrencisidir ve son sınıfta olması nedeniyle her faaliyete atlamaktadır. Ne hikmetse okulda voleybol turnuvası düzenleneceği duyurulur, kurbanımızın sınıfı da turnuvaya katılma kararı alır ancak sınıf mevcudu 10 olduğu için voleyboldan zerre anlamayan kahramanımız da takıma dahil edilir. Maçın sonlarına kadar idare eden o körpe insan, takım arkadaşının boşalttığı alana koşar topu karşılayıp kahraman olacak kendince. Unuttuğu ise arkadaşının yerine koşmaya başladığıdır. Kahramanımız topa dokunduğu gibi kendisini yerde bulur, gözlerini açtığı anda hakemi görür ama tersten. Evet yere düşmüştür, hatta filenin diğer yayına geçmiştir. Ve hakemin tam altına. Kafasını kaşıyarak yerinden kalkar, spor salonu yıkılmaktadır. Yerin dibin girer. Ha 5 sene geçmiştir ve hala her arkadaş toplantısında anlatılan tek konu budur.