türkiyenin gelmiş geçmiş en iyi komedi dizilerindendir.bir sürü hatası vardır ama, o zamanın teknolojik imkanları.ve şimdiki dizilerle karşılaştırıldığında hataların devede kulak olması.onu en iyiler listesine sokmuştur.saf bir aşk nasıl yaşanır bize armağan ve haydar karekterleriyle göstermiştir.
10 küsür sene geçmesine rağmen hala ilk günkü keyifle izlenebilen dizidir.
hatta ben şimdi izleyince daha çok keyif alıyorum. bazı espirileri eskiden yaş itibariyle anlamadığımın farkına vardım.
türkiye' de yapılmış sayılı iyi dizilerdendir. o dönemde bu derece iyi yapımın yapılması gerçeği, şimdi neden böyle diziler çekiliyor sorusunu da beraberinde getiriyor.
dizi başladıktan sonra çok fazla ilgi görüp beğenilince dizinin yapımcıları ve oyuncuları bile şaşırmış. çünkü başta istedikleri biraz para kazanıp tiyatro yapmaya devam edebilmekmiş. zaten planlı bir şekilde başlayıp büyük prodüksiyonlara para dökselerdi muhtemelen kısa zamanda unutulanlar arasına gireceklerdi. ayrıca diziyi 75. bölümde bitirip çok fazla istek olunca tekrar başlamış ve 92. bölüme kadar çekmişlerdir. trt dizinin devam etmesini isterken yapımcı ve oyuncular (senaryoyu oynayanlar yazıyordu zaten) artık yürümediğini görüp kendi istekleri ile diziyi bitirmişlerdir. ben dizi ilk yayınlandığında izledim mi hatırlamıyorum. fakat son 10 yıl içinde baştan sona 10 tekrar izlemişimdir heralde. hala moralim bozuk olunca açar bir bölüm izlerim keyfim yerine gelir.
defalarca yazdım ama yine yazacağım; keşke hiç bitmeseydi.
sulugöz rüya'yı, şen şakrak cansu'yu, kokoş ayten'i, ağırbaşlı armağan'ı, saf ve temiz haydar'ı, her şeye ekonomik açıdan bakan recep'i, aklına saçma sapan ihtimalleri getiren candan zeliha'yı, sürekli "ne diyon bea!" diyen vahit'i, her şeyi karıştıran, aklında hiçbir şey tutamayan saf meryem'i, erkek gibi, temiz kadın asiye'yi, şeytana pabucunu ters giydiren berat'ı, sansar sabit'i, hiç bitmeyen recep-ayten, cansu-rüya çekişmelerini çok özledim.
Avrupa yakası ve yalan dünya dizileriyle karşılaştırmak isterim bu mütevazı diziyi. söz konusu 2 dizinin ana ekseni abartılı karakterlerdir. seyirci bu karakterler ile çekilir. haa bu diziler kötüdür demiyorum, gülse birsel gerçekten çok iyi yazıyor. gelelim yedi numara'ya. buradaki karakterlerde abartı fazla değildir. içimizden, bizden olan insanlar vardır, samimidir. yedi numara mı yoksa diğer iki dizi mi? yedi numara derim. bilmiyorum belki de çocukluğumda olan pek çok şey gibi bu dizi de daha güzel geliyordur.
en güzel bölümlerinden biri de 54. bölümdür.
vahit in dükkanında yabancı bir adam kamerasını unutur ve bunu sahiplenen vahit kendisini acar haberci zanneder.
önüne geleni çekmeye başlar, hatta evde mini klipler bile çeker.
kaçak çalışan inşaat ı çekerken , işçilerden kaçmaya çalışır, o esnada ünlü birine takılıp yasak aşk ını çekerler. kaset karşılığında ise vahit 1.5 milyar kazanmak üzerin olsa da karısı yüzünden parayı alamaz , bedaya verir kaseti. karısına da bişeycikler diyemez vahit.
ayrıca reha muhtar ın ismini vefa mundar olarak değiştirmeleri, gözden kaçmıyor.
eskiden bir dizi vardi trt nin 89un 90a ayak bastigi yillarda yayinlanan gencler adli diziyi hatirlatti. tabii yedi numara bir dizi olan 7 numaranin bendeki daha bir ayri canim.
HAYDAR`IN SÖYLE DEDIGINI DUYAR GIBIYIM"-sıfır bir değer değildir.bir sayı bile degildir.ancak başka bir sayının yanına gelince değer yaratır,tıpkı sevda gibi.sevdanın da tek başına değeri yok.ille de biri olmalı.sıfır ne kadar çoksa sayı o kadar çoğalır.sevda ne kadar çoksa insan o kadar çoğalır,büyür sana dese ki biri,"sevdamı al,kendine ekle,bir ömür ile çarp,sonra sonsuza eşitle".yine değeri sıfır mı olur senin için?...."