abim ve eşi iş dolayısıyla bizden farklı şehirde yaşamaktadır, tabi benim "oğlum" dediğim yeğenim de öyle. günlük rutin telefon görüşmelerimizin birinde "oğlum"un hasta olduğunu öğrendim, beta mikrobu yerleşmiş küçük bedeninin minik boğazına, lanet olasıca mikrop! telaş kapladı tabi ailemizi, işyerinde gün bitmek bilmedi bir türlü, moral yerle bir. "oğlum"un dr u gece nöbetinde olduğu için saat 21,00 de götürülecek hastaneye, maaile, telefonlar yanımızda haber bekliyoruz hastaneye giden abimlerden, saat 23,20 sularına kadar devam ediyor bu sıkıcı bekleyiş (her bekleyiş sıkıcıdır tabi ama bu bambaşkaydı), sonunda dayanamayıp arıyorum, bizimkiler dr. kontrolünden çıkmış, otomobille güzel evlerinin yolunu tutumuşlar bile; e tabi hayıflanmak hakkım "yahu ölüyoruz burda bi aranmazmı çıktık, durum şudur diye", neyse durum anlaşılıyor, az önce de bahsettiğim beta mikrobu yerleşke olarak "oğlum" u seçmiş bu kez, antibiyoktikler ve vitaminler verilecek aslanıma. çekinerek soruyorum "belki amcasıyla konuşmak ister" diye, iki yaşına basmasına 1 ay kalmış "oğlum" un sesi yakınlaşıyor ahizede, aramızda ki şifreleri döküyorum hemen, "oğlum" da alışılagelmiş karşılığını veriyor;
m&m : oluüuümmmm.
"oğlum": oluüuümmmm.
m&m : uçuo uçuooooooo
"oğlum": uçuo uçuooooooo
bunlar birbirimizi tanıma şifrelerimiz, normalde şen bir heyecanla söylediği bu sözcükler biraz buruk bir tonda çıkıyor bal dudaklarından ama olsun. otuz yaşıma yaklaşmış ben gecenin bir yarısı otuziki dişim meydanda, sol gözümden ince bir yaş süzülerek duyabildim sesini yine de "oğlum"un, sol mememin altında ki cevherin halini ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.
bir dayının yeğenini nasıl da canını ve tüm cananlarının üstüne çıkarabileceğini, göz yaşı dökebileceğini, "kızım" diye severken hislerinin sesini nasıl da titrettiğini gördüğüm,bildiğimdir. hastalık o dayıyı da yer bitirirdi.