arkadaşlarınızın 90 & 180 derecelik açılarla sürekli rüzgar gülü gibi dönmesi...
the mask filminin baş kahramanından daha hızlı maske değiştirmeleri... süpermen den daha hızlı telefon kulubesi bulup, gereksiz insanların yardımlarına soyunmaları...kullanıldıklarının farkına varamayışları, akıllarını kullanmayıp, saflık derecesini git gide düşürmeleri...
dün kesinlikle doğru diye anlattıklarının bugün tam tersi yönde hareket etmeleri...
gelecek plânlarınızı kurmuş mutlu günleri beklerken saçma sapan bir sebep ile terk edilmek yaşananları hatırlayıp bunlar da mı yalandı ulan diye çıldırırcasına isyan duygusu ile kabarmak. sonra güçlendiğini sanıp bir süre mutlu ve güçlü takılmak. farklı izlenim çizerken, üzülmemiş gibi görünürken, buna insanları da inandırırken aniden bir koku, bir müzik , yada sadece güneşin batışı olmadı yıldızların karanlık gecede gökteki ahenkli dansı ile onsuzluğun sizi sarıp sızının kalbe nüksetmesi, elinizin telefona gitmesi tam bir mesaj gönderirken o seni istemiyor, o mutlu diyen iç sesinizi duymanız ile sinirle telefonu bir köşeye fırlatıp onlu anılarda ezilip büzülmek, ağlayıp sızlamaktır. ama geçecektir bu böyle biline...pehhh!
sevdiğiniz ve yıllarca hatalarını mazur görerek katlandığınız birinin ayrılma noktasına gelindiğinde ''bak ben biraz daha deneyebilirim'' demesi anında duyulan histir.
ishal olunan bünye ile sevgilinin evindeki tuvalete kendinizi attığınızda, işiniz bittikten sonra geçmişi sileceğiniz anda suların kesik olduğunun farkına varmak.
çok beğendiğiniz bir şarkıyı bi hevesle arkadaşınıza da dinletmek istediğinizde arkadaşınızın daha şarkının başında ' aa ben bunu biliyorum zaten' demesi. iki dakka rol yap arkadasim. azcik dinle aa harikaymis de cok sevdim de. kirma hevesini adamin.
bu sanki biraz da umut sarikaya tipi mutsuzluk tanimlarina girdi.*
sevgilinizin sizi aldattigi ve yakin arkadasinizin bunu bildigi halde size soylemedigini, ustune sinifta kaldiginizi ogrenmek. bunlar yetmezmis gibi bu olaylarin aksaminda tum parayi kumarda kaybedip eve yuruyerek serhos donmek, ole bir sogutur ki adami anca 3 yaz sonra isinirsiniz.
bittiğini anladığınız anlardır. neyin bittiği önemli değil; bazen çok sevdiğiniz bir film, bazen en sevdiğiniz yemek, bazen bardağınızdaki kola, bazense aşk...
insanın en sevdiği arkadaşının ismail yk hayranı olması.. bu gerçekten büyük bir acı.. insanı olgunlaştırmak bir yana iyicene şirazesini kaydıran, insanı yaşamaktan soğutan anlar..
7-8 yaşlarında üzerinde montu olmayan ve titreyen bir çocuğun elindeki mendilleri ve bebek maskotlu anahtarlıkları uzatarak ''abi alır mısın? çocuğuna götürürsün'' diye size yaklaşması. *