kısaca yaşam: bizler için tıpkı geçen senelerle, kuru bir yaprağın gövdesini, toprağa kavuşturması ciddiyetini anımsatıyor. ve biz umutsuzluklarımızla, her gün dünyanın ırzına geçerek onu daha yaşanmaz hale getiriyoruz.
bu ayırdımı renkli yapan tek olgu ise, yaprağın bu yolculuğunu renkli kılan rüzgar gibi hayatımızı havalandıran sevdiklerimizdir. iyi ki var'lar..
sevimli bir aşk hikayesinden epik bir serüvene dönüşen bir hayattır bu.
seven sevilmez, sevinilen sevmez.
hani al gülüm ver gülüm değildir.
ne kadar gübre o kadar domates değildir yani anlayacağınız.
ne kadar çok kadın o kadar başarı yüzdesi de değildir.
yaşam, nefes aldığımız anların toplamı değildir. nefesimizi kesen anların toplamıdır.
bu da bir savaş tarzı. sokakta gördüğüm şişe toplayan teyzeler sorunca neden topluyorsun? gözleri ağlamaklı anlatır sana hikayesini. peki biz neden göremiyoruz bu insanları? neden başladıkları yere geri dönüyorlar? neden fakirlik diz boyu? çünkü çözülmek istenmediğinden. ''bu düzen değişsede, yarın yeni biri düzecektir.''
yaşamın anlamsızlaştığı, yapacak birşeyin kalmamış olabileceğinin göstergesidir. belki de hiç birşeyin yaşanamamasıdır. yaşam çogu kez de gecenin hiç bitmemesi güneşin doğmamasını istemektir. gecenin karanlığı siyah bir perdedir tüm yaşananları ve yaşanamayanları kaplayan... umutların, umutuszlukların, mutsuzlukların yaşamıdır. yaşam gecenin karanlığıdır. zamanın geriye dönmesini istemek, yaptıklarından pişman olduğunu en acımasızca hissettigin zamandır....ya da bir başkası için yaşamak; onun yaptıklarını, yapamadıklarını hissedebilmektir. gerçek olandır başkaları için yaşamak yaşadıklarını kontrol etmek, zamanla kendi duygularını anlayamamak, duygularını önemsememektir. tüm gün boyunca yaşananları unutmak için uyumak uyandığında herşeyi tüm ayrıntılarıyla hatırlamak, unutmadığının farkına varınca da saatlerce ağlamaktır. yaşam bir çocuğun gülüşünde ve umutlarında gizlidir büyüdükçe uzaklaşmak, uzaklaştıkça büyümektir. uzun bir yolculuktur mola yerlerini bilmeden çıkılan aslında gidilecek yeri de çogu zaman bilmemektir. kopan bir fırtınada alabildiğince uzağa savrulmaktır. otobüsün gelmesini beklemek ya da bir dakika ile otobüse yetişememek ve otobüsün ardından savrulan küfürlerle şansızlığının farkına varabilmektir. herşeyin durmadan yenilenmesi, doğanın ölmek, gelenin gitmek zorunda olmasıdır. yaşam gecenin karanlığında yaşadığın ne varsa tümüyle kabullenebilmektir.
bir yerlerde bıraktım onu.belki bir uçurum kenarında, belki dipsiz bir kuyuda belki de gördüğüm güzel bir rüyada...
manevi veya soyut bir şey değildir. kuralları olan somut bir kavramdır. bu kuralları yerine getiren organik maddelere yaşıyor denilmektedir. nedir bu kurallar ? öncelikle madde dna veya rna ya sahip olmalıdır. ayrıca kendi içerisinde kararlılığını koruyan bir sisteme sahip olmalıdır ama aynı zamanda dışarıda ki uyaranlarla ilişki içinde olmalıdır ,hareket edebilmelidir ve kendini çoğaltabilmelidir. bu basit şartların sağlandığı her yapıya yaşıyor denir. örneğin virüsler sadece protein bir kılıf ve içinde dna veya rna'sıyla canlı ile cansızlık arası geçişi temsil eder. bir virüs canlı ortamda canlı özellikleri gösterebilirken cansız ortamda kristal (cansız) halindedir .
canlılığı oluşturan maddeler basittir ve tüm canlılarda ortaktır. dna artık günümüzde yapay olarak üretilebilmektedir.
çoğu insan canlılardaki kompleks yapıları görüp bu kompleksliğin nasıl olurda kendiliğinden aniden geliştiğine hayret etmektedir. oysa bu hatalı bir düşüncedir. yıllar süren evrimsel süreç bugünkü yüksek organizmaların oluşumunu sağlamıştır. aniden ortaya çıkmış değiliz.
virüs gibi en basit canlıları gözlemleyen bir insan canlılığın aslında o kadar da karmaşık olmayan bir sistem olduğunu anlar . Ölüm ise herhangi bir sebepten dolayı bu sartlardan birinin veya birkaçının yerine getirebilme yetisinin kaybolmasıdır.