her içinize çektiğinizde varlığınızı hissettirir size. yağmur damlaları ıslatmıştır gezdiğiniz sokakları tanıdıktır hüzün kokan köpeğin çığlıkları. bakarsınız farkınız yoktur titreyen köpekten anlarsınız bir it kadar değeriniz yokmuş. ağlarsınız şimdi göz yaşım tütsün. farkıda anlayan çeksin içine. yağmurdan sonraki toprak kokusu hep bir hikaye gömer yüreğinize.
aslında o koku hep vardır; ancak yağmurun uzun bir süre sonra yağmasıyla fark edeceğimiz işte o kokudur. yüzün-feridun düzağaç
şarkılara bile konu olmuştur daha ne sölüyeyim ey dost!
toprak - hava - su birleşiminin bir mucizesi olan kokudur.
nedense çocukken daha sık duyduğumuz bir kokudur, büyüdükçe yağmur sonrası bu kokuyu içimize çekecek zaman mı bulamıyoruz yoksa toprak azlığından koku mu oluşmuyor bilemiyorum...
ayrıca, bu koku çok özenilip içe çekilirse ölüm getirir gibi bir batıl inanç da vardır.
insana garip bir şekilde huzur veren kokudur. o kadar güzeldir ki burnum bu kokuya hiç alışmasa da hep ilk duyumsadığım gibi hissetsem kokuyu diye dua ederken bulur kendini insan.
yüksek bir dağ başında hayal edin kendinizi.. gökyüzü ve sizin aranızda başka hiçbir engel yok. yağmur yüklü bulutlar toplanmış.. ve yağmur yavaşça yağmaya başlıyor. düşen ilk damlalara bakmak için yüzünüzü gökyüzüne çevirin. kollarınızı açın. yüzünüze ılık ılık düşen yağmur damlaları özgürlüğünüze özgürlük katsın. o anda her şeyi unutun. sadece yağmura konsantre olun. yağmur gittikçe şiddetleniyor. toprağa düşen her damla parçalanıp dağılıyor; ruhunuzdaki yorgunluk gibi. topraktan mis gibi azot kokusu yükseliyor. bu eşsiz koku ruhunuzu kuşatıyor. yağmurun altında sırılsıklam olmaya aldırmadan hayatın anlamı hakkında düşünün. yağmurdan sonraki toprak kokusu özgürlükle birleşince yaşama sevinci bin kat artıyor insanın... ve yağmur kesiliyor.. toprak kokusu daha da belirginleşiyor. hafif güneş doğuyor kaybolan yağmur bulutlarının arasından. güneşi görünce birazcık üşüdüğünüzü farkediyorsunuz..ılık bir yel esiyor..hafif bir titreme duyup mutlu oluyorsunuz...
hatay da dağın başında hudut karakoludur; sabahtan beri nemli yapış yapış, boğucu bi havanın ardından, bardaktan boşanırcasına derler ya, tam da öyle yarım saat süren ve birdenbire aniden kesilen bir yağmurun arkasından açan güneşle birlikte insana huzur veren, şafağı mafağı unutturan, gölgelik bi yere sandalye attırıp mis gibi çayla insana insan olduğunu hatırlatan kokudur.