kimse olmadığında yanında birşeyler anlatabileceğin ya da kimseye bir şey anlatmak istemediğinde canın, yorulduğunda, sıkıldığında, bunaldığında,anlatacak bir şeylerin olduğunu duyumsadığında sığınılabilecek dünyanın en değerli ve güzel limanıdır yazmak.
yazmak yaşamaktır aslında. yaşamayı gerektirir. yaşamadan yazılmaz,yazmasan yaşanmaz.
hep bu işi hakkıyla yapanlar değiştirmiştir dünyanın akışını,insanların birbirlerine bakışını.örneğin dostoyevski okuyan ve onu gerçekten hazmeden bir insan bir daha asla o önceki insan olamaz.çünkü o inanılmaz şeyler yaratır,yazar.tanrı yazarları,yazarlar ise kimi unutulmaz karakterleri yaratırlar. insanlık tarihi yazı için ölenlerle,öldürenlerle,yazmadan yaşamayacaklarla,yazmasa çıldıracaklarla,yazmak için karısını satanlarla doludur.
vakit varken yazmalı,yeni ufuklar açmalı,kabuğumuzdan çıkmalıyız.çünkü her yazı,yaratılan her şey yeni şeyler katar bizi biz yapan bize, özümüze.
beni anlayasın diye yazıyorum, anlatayım diye kendimi. belki bir çıkış yolu bulurum diyorum satırların arasından. belki kaybettiğim bir şeyleri yakalarım diye...
köpekler gibi taptığım eylem. günden güne deli gibi sosyalleşiyorken ve eskisi kadar çok kitap okuyamazken bu yüzeyselliğin yazılarıma da yansıdığını gördükçe ve ağlamaya çalıştıkça, soğumuş bir kalple, eskisi gibi içlenişler geçire geçire, derin dünyaya, o katranımsı geceye sayfaların arasında eskisi gibi yeniden dokunabilmek için şimdilerde gözümü kırpmadan canımı verebileceğim eylem. içerisinde yolumu yitirdiğim araç. bütün büyülerini ben büyüdükçe üzerimden çekmiş olan. sonbaharı ve masal/kaldırım/soytarı/güz/tuz/kapı/koridor gibi eski kadim dost kelimelerimi hatırlayıp da yazamadıkça boğazımda yumru büyüklüğünde bir düğüm bırakan durum. beni gittikçe terk etmekte olan. artık anlatacak hiçbir şey bırakmayan / bana.
sonbahar her yıl şu lanet sıcaklar tarafından biraz daha öldürüldükçe tılsımını yitirdiğim şey.
ırmakların
büyülerin hiç yok artık hiç
tan kızıllığı diyorlar sana biliyorum
çekip gittiğinde sayfalarımda
masalları başıma bırakıp gittiğinde
oturup sokak lambaları altında ağladıydım
çoğu insan doğruluğunu kabul etmese de, yine en sevdiğim sözlerden birisini söyleyerek bitireceğim yazımı;
hayatın anlamıdır. yaşama dair geride bırakılabilecek tek miras ve dününüzü yaşanmamışçasına tekrar yaşatacak, bugününüzü farkına vardıracak değişilmez eylemdir.
dilin kendisinin, insanlik disi yansimasi yazmak.. evcil bir sey olan dilin donustugu vah$i tur! dilin yakalandigi, insanlik di$i bir islevi olan hastalik! aslinda en guzelini, "yazamayanlar"in yaptigi.. gercek ruh hastalarinin..
Her canı sıkıldığında kaleme kâğıda sarılmaktır yazmak. Kendini her yalnız hissettiğinde, canı her yandığında, içinde birikenleri paylaşmaktır hiç tanımadığı insanlarla.
"Yazmak özgürlüğü seçmektir. Soru sormayı öğrenip de cevap bulamayınca yazının askeri oluyorsun. insanlığımın diyetini ödüyorum yazarak. Bir hıyar daha doğup öldü demesinler diye kendimden ve insanlardan intikam alırcasına sarılıyorum kaleme. Yazmak bir meslek, iş değildir. Yazmak Robenson'un adası, karaya ulaşma çabası, kaderidir. Yazmak kan kaybıdır, mürekkebin aktıkça kanın tükenir. Yazmak sorumluluk almaktır. Bu sebeple insanlar yazmak için saçlarının ağarmasını bekler, ben kaybedecek hiçbir şeyim kalmayıncaya kadar bekleyip aldım bu sorumluluğu ama dünyaya milyon kez gelsem gene taşırım, gene bu kutsal yükün hamalı olurum. Çirkindim, kirliydim, çelişkilerim vardı, sevmeyi beceremiyordum, küfürbazdım, asiydim. Bütün bu şıklar yazmamı sağladı."
aniden olur. bir iç titremesiyle, bir anlık hevesle, yoğun bir duygu akışıyla "yazmalıyım" dersiniz ve yazarsınız. ondan sonra koyulaşır bu heves, kendi yolunu, yatağını bulur.
bazan kendimize bile anlatamadığımız, başkalarının anlatsak da çoğu zaman anlayamayacağı,bazan da içimizi dolduran haykırmak ve paylaşmak istediğimiz düşüncelerimizin kaleme sarılıp kağıda giyinerek vücut bulması eylemi.
bir kere zehrini parmaklar tattı mı vazgeçilemeyen; insana alternatif bir varoluş şeklinin kapılarını açan bir dışavurum şekli. zordur yazmak; bilgi ister, birikim ister, yürek ve hayal ister. üstelik sürekli olarak da, yazan kişiyi tüketen bir eylemdir; çünkü sizden beslenir, sizin kelimeleriniz, sizin hayallerinizden. yazdığınız oranda yabancılaşırsınız insanlara, çevrenize ve kendinize. bir süre sonra yerini şizofreniye bırakır; hep benbenben deyip durduğunuz ben bir gün bir anda biz oluverir, farketmessiniz. üstelik hiçbir garantisi de yoktur; size, kendinizi ya da etrafınızdakileri değiştirmek için söz vermemiştir asla. eninde sonunda ya tüketirsiniz ya da tükenirsiniz.