ilk defa kendi başıma tost yapmıştım. bunun verdiği sevinçle babama da yapmak istedim. evden çıkmasına az kalmıştı. aceleyle kestim ekmeği kaşarı koydum tost makinesine. tostu makineden tam çıkartacağım babam seslendi neredesin çıkacağım diye. ben de heyecandan üst tarafını tuttuğum kısmı düşürdüm. elim içerisinde kaldı. ne akılsa tekrar kaldırmak gelmedi aklıma. şokuyla da bağıramadım. babam geldiğinde elim tost makinesinde ağlar haldeydim. sonrasında ortalığı yıktım tabi ama iş işten geçmişti. şimdi tost makinesinin izi elimde çıktı diye hatırlıyorum ama saçma da gelmiyor değil. sonuç olarak bir daha her tost yaparken aklıma gelir dikkat ederim.
köyde saklambaç oynarken farkında olmadan, yeni doğum yapmış bir köpeğin inine saklandım. hayvanın nefesini ensemde hissedince topukladım ama bacağımı ısırılmaktan kurtaramadım.
* ortaokula gidiyordum. kardeşimle yere oturmuş oyun mu oynuyorduk tam hatırlamıyorum. annem de yanımızda ütü yapıyordu. ben bağdaş kurmuştum. ne olduysa annemin elinden ütü birden bacağıma düşüverdi. anında aldılar ama olan oldu sonuçta. o acıyla banyoya koştum, etim iyice kalkmıştı. işin en ilginç kısmı ağlamamış olmam, ortalığı yıkmam gerekiyordu oysaki. maalesef iz kaldı.
* lise yıllarında annem çalışma masanın tozunu al diye tutturdu. ben de söylenerek almaya başladım. yazı yazdığım kısma çıkıp en üstün tozunu almak istedim. bi anlık gözüm karardı ve sandalye bir yere uçtu ben bir yere ve masam, baya da büyük, içindeki tüm kitaplar, defterler, kalemler vs ile üzerime devrildi ve ben sadece ayağımı incittim.
iki yaşımdan beri bileğim çıkar ilk kez hırka giyerken çıkmış ota boka kolum çıkıyodu basket kursuna yazılmıştım topu sektirirken bile bileğim çıkmıştı hoca bana bi daha gelme dedi en son on iki yaşında paten kayarken 10 cm lik bir yükselikten düştüm kolum yine çıktı sandık çıkıkçıya gittik neyse kadın evirdi çevirdi yaptı aradan 10 gün geçti bileğim çok ağrıyo dayanamıyorum birden fark ettim ki bileğim yamuk duruyo düzelmiyo hemen doktora gittik röntgen çekildildi ki bilek kırılmış ve yamuk kaynamış aldılar beni odaya beş doktor girdi bileğimden bir sesler geliyo çatur,çutur nasıl sanki herifler çekirdek çıtlıyo kırdılar bileğimi tekrar yaptılar şimdiye kadar 12 kere bileğim çıktı en son kırıldıda kurtardık.
8 - 9 yaşlarındayım. cumartesi sabahı tatile çıkacaktık. annemle babam kendimi bildim bileli çalıştığı için cumadan kendi çapımda çantamı hazırlayayım dedim. her şeyi koyduktan sonra sıra banyoda tavana doğru duvara monte olan dolaptan simit ve kolluklarımı almaya gelmişti. küvetin yanına basarak parmak ucumda yükseldim dolaba tutunup derinliklerinde araştırma yaparken dolapla birlikte küvetin içine düşmem bir oldu. dolabın sivri köşesi kafamı yarmış ve ben yaklaşık 1 saat baygın bir şekilde küvette yatmışım. ablam bulmuş beni ve kucaklayıp hastaneye götürmüş. ne tomografi ne bir şey 5 dikiş atıldı kafama ve ben o tatilde hiç denize giremedim olan kafama oldu . *
3-4 yaşlarındayken, bizim zamanımızda sokaklarda oynamak modaydı. Herkes herkese güvenir, bütün mahalle birbirini tanırdı. Haliyle ben de kafama göre gezerdim sokakta. Biraz hızlı gelişmiş bi çocuktum. Bizim evin yanındaki arsanın etrafında 1 metre kadar bi beton duvar vardı. üzerinden de kablolar geçiyordu. Telefon kabloları o zamanlar yer altında değildi. Kablonun üzerinde duran kumruya taş attım 1-2 kere. Vuramayınca sinirlendim. bir sürü taş doldurdum cebime. Çıktım duvarın üstüne. Kuşun altına geçtim ve bütün taşları birden fırlattım. Fırlatınca dengem bozuldu. tam dengeyi sağladım ki, taşlar kafama düşmeye başladı. Üstüne bir de yere düştüm.
daha 1-2 yaşında iken 2.katın balkonundan aşağıya düşmüşüm ama burnum bile kanamamış, beni abar topar hastaneye götürmüşler hiçbirşeyim çıkmamış. annemler eve bi misafir geldiğinde falan durmadan anlatırlar bunu çok komik mi desem çok sinir mi desem bilemedim.
4-5 yaşlarında iken bir akşam karacabey aile çay bahçesine gitmişiz ailecek, hayal meyal hatırlıyorum, saklambaç oynuyorduk ya da askercilik gibi birşey ben yerde sürünerek bir yere gitmeye çalışıyodum sonra birden ayağa fırladım, fırlamamla birlikte önümdeki son gaz sallanan çocuğun salıncağı kaşıma çarpması bir olmuş, ben tabi deliler gibi ağlıyorum. annemlerde başkasının çocuğudur diye ilgilenmemişler sonra farketmişler ki ben yırtınıyorum. babam almış kucağına, kaşıma basmış mendili, gitmişiz devlet hastanesine, tabi saat geç, doktor yokmuş galiba hasta bakıcı dikiyor kaşı, sağolsun çok iyi dikmiş hala izi durur. yeni tanıştığım herkeste sorar onu.
arkadaşlarım (sayıları 10 kadar) her bir yanımdan tutup, havaya atıyorlardı beni. "korkma! seni bırakır mıyız hiç?! elbette tutacağız" dediler, ama tutmadılar.
9 aylıkken yürütecimle beraber merdivenlerden yuvarlanmışım ve yine bu zamanlarda ellerimi fırına yapıştırıp avuçlarımı yakmışım, anaokulunda 2 basamaklık merdivenden düşüp sol kaşımı 4. sınıfta da sağ kaşımı patlattım ha birde yokuş aşağı bisikletle inerken sadece ön frenin tuttuğunu unutup frenlere abanınca takla atmıştım daha bir sürü vardır da şimdilik bu kadarını hatırlayabildim
12 yaşında iken okullar arası futbol turnuvası vardı.ben de bizim okul takımının kaptanıydım.maç 2-2 son dakika havada rüzgarlı.arkadaş orta açtı ben de uçarak kafa vurmaya çalıştım ama rüzgarın etkisi ile top yön değiştirince ben burnu diğeri vurdum,hastaneye kaldırdılar sonuç burun kırılmış,ameliyat falan derken şimdi gayet güzel buruna kavuştum ama o acıyı asla unutamam.
küçük bir sevgi kelebeğini andıran Viva la raza babasının yurt dışından getirdiği treniyle yalnız oynamak istemektedir. Raylarını, vagonunu , trenini kucaklayıp traktörlerinin kasasına gitmek ister. Her zaman baş düşmanı olam koçu evet yanlış okumadınız koçu unutur lakin koç onu unutmamıştır. iki sağlam kafa darbesiyle Viva yı Clubber Lang karşısında nakavt olmuş rocky'ye benzetmiştir.
kelebek yakalayıp kuzenime artistik yapıcam derken 5-6 metre uçurumdan aşşağ düştüm neyseki çalı çırpı olan dikenli bir uçuruma düşmüştüm de sağım solum kırılmadı. yalnız ağlaya ağlaya eve geldiğimde suratımdaki çizikleri siz düşünün.
bir tane bisikletim vardı o zaman köydeydim yeni bisiklet sürmeyi öğrenmiştim bir düğün arabası gördüm. yokuşta hızlanırsam yetişirim arabaya belki geçerim diye hayaller kurarken. arabanın hareketlenmesiyle ben de kaptırdım kendimi yokuştan aşşağı fren sıkmak aklıma gelmedi büyük bir taşa takıldı bisiklet 2-3 takla attığımı hatırlıyorum.
kardeşimle evde kafadan kafaya diye bir oyun vardı onu oynuyoduk annemin süs olarak kullandığı sebzelerle. ben kardeşimi yendim bu gavatı sinirlendirdim tükürüyom çocukluk işte kaçıyom. bu da evdeki gerçek futbol topunu aldı beni zımbalamaya çalışıyo tabi televizyon cam top her yere geldi allahtan bişey olmadı beni zımbalamaya çalışmasına bir daha gıcık oldum bu sefer dövdüm ben bu çocuğu o sinirle beni yakalasa ciddi zararlar verebilir kapının arkasına geçtim kapıyı tutuyodum. elleriyle kapıyı itmeye çalışırken cam çatladı. cam olduğu gibi eline girdim benim de boynumu kesti bende ufak çizik vardı ama kardeşe bir 10 dikiş atıldı.
bir ara merdivenlerden düştüm sol kolum kırıldı.
armut düşürcem diye ağaca attığım teneke kafama düştü.
arkadaşım karşımda çivi çakıyodu çekiçin başı çıktı o da kafama gelmişti.
ışkın çubukların (genç filiz dalların) ucuna ağaçtan düşürdüğmüz elmaları takıyoduk sapan etkisi yaratıyodu o elmaları birbirimize atıyoduk. bir tanesi tam burnuma gelmişti.
boncuklu tabanca savaşlarındaki olaylar anlatılamaz bile. böle adrenalin dolu bir çocukluk geçirmişimdir.
yazarların akıllarında kalan ilginç kazalardır. uyurken koltuktan düşmemek için yan tarafa dayanan sandalyelerin altında uyanmak ve parmakları morartmayı başarabilmek, ucu yakılacak diye tutulan ipin tutuşması sonucu bilekte yeşil kabuk tutan yaraya sahip olmak gibi.
ilk okula giderken sınıf öğretmenimiz herkesi pikniğe götüreceğini söyledi fakat ailenizden onay alacaksınız dedi. o yüzden elimize bir kağıt verip şunu imzalatın dedi ve erken dağıldık. Bende heyecanlı bir şekilde annemin çalıştığı iş yerine doğru gidip anneme kağıdı imzalattım. buraya kadar her şey yolunda idi. eve doğru giderken iş yeri ile ev arasındaki yokuşu iniyordum sevinçli bir şekilde. pek bir şey anlayamadım ama büyük bir gürültü sanki gök gürlüyormuş gibi bir ses ve etrafımdakilerin çocuk çocuk diye bağırışları inanılmaz derecede beni korkutmuştu. tam yanımda çöp kovası vardı ve bende onun 1 adım önündeydim. arkama bile bakamadan.'' gümmmm '' diye bir ses. o koca elektrik kablolarının sarıldığı dev tahta makaralardan bir tanesi , onu taşıyan kamyondan düşerek üzerime doğru gelmiş. neyse ki şans eseri hemen 1 adım arkamdaki çöp kovasına çarparak yön değiştirmesi ile bana çarpmasından kurtulmuştum. Şanslıydım.
5 yaşındayken komşunun horozu, benden ne istedi bilmiyorum, koşturup popomu didikledi. ama intikamım acı oldu. bizimkileri ayarttıktan sonra o horozu alıp ailecek yedik. hayatta aldığım tek intikam. intikam soğuk yendiğinde güzel bir aştır diyenlere bakmayın, sıcak da güzel oluyor.