insan insanın direğidir muhsin. Yani ayaktaysan insan sayesinde; yıkıldıysan insan yüzünden. Hemen telaşlanıp ben kimin direğiyim diye aranma muhsin. Kimsenin gelip sana jartiyerle filan sürtüneceği yok oğlum. En fazla çamaşırlarını asarlar.
Yalnızlığım için hep "kara bahtım kör talihim" derken aslında yalnızlığımın kendi tercihlerimden dolayı var olduğunu fark ettim.
Kalbimde ruhumda birini sevmeyi sevilmeyi bu kadar isterken yalnızlığı neden bu kadar sever oldum. insan hem yalnız kalmak isteyip hem de sevdiğine sarılmayı nasıl hayal edebilir.
Her ruh her bedene oturmuyor muhsin. Yaradılış sırasındaki ruh dökme işleminin beton dökme işlemi ile karıştırıldığına dair şüphelerim var. Sanırım bu kainat gibi bir yapı işleminin ardından yaratılmamızla ilgili muhsin. Keşke kainatın ardından zımpara yaratılsaydı da ruh bedene dökülmeden önce biraz pürüzleri giderilseydi. Neyse muhsin, biraz sallanalım da ruhumuz otursun bedene. Hadi bakalım.
Kimseye anlam yüklememek en güzeli. Hiçbir davranışın, sözün altında fazladan bir iyi niyet aramamak en temizi. Sevdiğin kadar değil görevin kadar arkadaşlık etmek en rahatı. Her şeyi dozunda yaşamak, herkese belli bir mesafeden bakmak benim bundan sonraki hayatımın tek düsturu.
Günün hangi saati olursa olsun oğullarıyla bağıra çağıra kavga etmekten çekinmeyen karşı komşumun alt kata yeni taşınan böğüren komşuları şikayet etmesi de çok komik gerçekten. Apartmanda hiç mi normal insan olmaz arkadaş...
Yıllar evvel, giymelere doyamadığım bir kazağım vardı.
O kadar seviyordum ki, giydiğimde " ne de afili oldum " deyip, aynalara gülümsediğim bir kazaktı.
Eskimesin, başına birşey gelmesin diye dikkat eder, özenle yıkar, kuruturdum.
Şimdi dolabımın en metruk bölümünde, melul melul bana bakıyor, artık giymiyorum, demode buluyorum, Nasıl da abartmışım bunu diyerek, ilgisizce bakıp geçiyorum.
Zamanla Sıradan geliyor işte herşey.
Olmazsa olmazım dediğimiz, asla vazgeçemem sandığımız herşeyden böyle vazgeçebiliyoruz.