hiç üzmemişim bizimkileri. o kadar salak bir çocukluğu olabilir mi insanın? yahu biraz çocuk gibi ol, yaramazlık yap, kır, dök, sinirlendir insanları. ama yok. diğer kardeşlerim yeri gelince yemişler dayağı, ama benim dayaklı bir anım bile yok. bak yine duygulandım.
yazılıda imla hatası yapmak.
Hepimiz eşek kadar olmuşuz, yazılıda yine imla hatası yapıyoruz. Ve öyretmen kadın defterimizi yokladı başladı teker teker bize dayak atmaya. Dayakda super bir dayakdı haa! insanın yedikce yiyesi geliyor. Dayağı suratıma yediyim için suratımda hoş bir ateşlenme hissetmiştim
mahalle terzisinin oğlu semih ve imamın oğlu izzet in kafayı demir askılıkla kırmak. akabinde, "ya öldülerse lan!" diyerek evden kaçmak. eve çok uzak bir parkta bi süre oturup, bundan sonra ne yapacağını düşündükten sonra, gölgesinde oturduğu ağaca gözünü dikmek, sonrasında üzerine çıkıp orada yaşamaya karar vermek. düşünürken çok yorulmuş olacak ki orada, o ağacın tepesinde bi dalın üzerinde uyumak, oradan aşağı düşmek, gözleri hastanede açmak. kolu kırmak. eve götürüldükten sonra, bu çocuk zaten kolunu kırmış yazıktır diyip sevilip sarmalanacağına anneden bi güzel dayak yemek.
orosbunun cocuu izzet ve semih den özür dileme sancıma başka bi başlık altında değineceğim.
kardeşimle oynarken, küçük bir taş atmıştım ona. niye attım bilmiyorum. ama çocuğun kaşı açıldı, bir kan geliyor ama nasıl. neyse bir süre sonra annemden iyi bir meydan dayağı yemiştim.
babamın annesiyle uğraşmam.
-bügündemi ölmedin
-hani bu yıl ölcektin.
-seni hiç sevmiyorum
( dur eksileme annemi üzdüğü için yapardım)*
söylenmemesi gereken şeyleri olmadık yerde söylemem.
-anne hani ayşe teyzeyi sevmezdin neden geldik ayşe teyzelere *
-annee hani babamdan habersiz aldığın yatak örtüsünü ne zaman gösterceksin *
he birde mahallede kardeşime laf söyleyen döwen cocukların kafasını yarmışlığım olmuştur. **
bir hevesle gidilen kur'an kursundadır yenilen dayak. el bebek gül bebek yetişen bir evladın sopalı eğitime karşı çıkması idi 7 yaşında.
+sopalı eğitim yasak değil mi imam amca?
-sus lan oku sen şunu. (crenk diye bir sopa kafada)
+(kaçarak) şirk koşmayı öğretmeyecektin olm sen yaktım çıranızı allama şirk koşacam bende!!!
-(uçan sopanın peşinde) gel lan buraya babası kafir.
sonuç: 4 dikiş kafaya. işin içine mizah kattık tabi her ne kadar güldürmese de ama yaşandı tabi bu olay.
henüz 5 yaşındaydım. bir kamyonumuz vardı, as 600. babam kamyonculuk yapardı haliyle... kamyonun motorunda bir sorun mu vardı, yoksa babam laf olsun diye mi bakıyordu kapağını kaldırmış bilmem ama, bence çok garip bir andı. zaten hayal meyal hatırlıyorum olayı... şöyle ki;
ve elinde keser sapı olan baba ile 5 yaşındaki oğlu müstakil iki katlı evlerinin etrafını 10 tur dönerler. bu turlar sonucunda veletimizin kıçında güller açmıştır.
küçükken kimyaya çok meraklıydım zaten başıma ne geldiyse bunun yüzünden geldi.
kolonyanın yandıktan sonra geriye su kaldığını okumuşum bir yerde, bir şişe kolonyayı salon masasının üzerindeki cam şekerliğe boşaltıp kibriti çakmıştım. sonucu belli; yangın. masa örtüsü yanmıştı sadece ama... babam eve geldiğinde...
okulda deney yaptık, naftalinin 79 derece eridiğini anlatmıştı öğretmen ben de eve gidip kendi olanaklarımla deneyi tekrarlamak istemiştim. evde gün vardı, misafir dolu. ben einstein edasıyla mutfağa geçtim, kahve cezvesinin içine naftalini doldurup ocağa koydum, evet naftalin eridi ama hemen sonra alev aldı. mutfak duman ve is içinde salondan yangın var diye bağırma sesleri... akşama antreman olsun diye annem başladı dövmeye babam gelince devam etti. bir hafta boyunca evi tek başıma temizledim.
nereden duyduysam asitle çamaşır suyunu karıştırmak tehlikeliymiş diye (klor gazı açığa çıkıyor, adamı öldürür valla) durur muyum? tabiki hayır. plastik tıpalı metal tüp içerisine tuz ruhunu döktüm, kapağı kapatıp enjektörle de içine çamaşır suyu damlatmaya başladım... pof diye patlama sesi, her yerim ve halı asit baz karışımı, odada dayanılmaz bir gaz ve koku... akşama dayak...
sonra biyolojiye merak sardım, mutfak tezgahı üzerinde kertenkele otopsileri, kurbağa ameliyatları... sonuç? dayak...