Çocukluğumu ve ergenliğimi saran, yıllar geçse de hatırlayınca bile tepkilerimin refleksim olarak üzerimde kaldığı acı şeyler yaşadım. Hala da cpcukluğumun kabusuyla içiçe yaşıyorum. Onlarca arkadaşlık kurdum, bitirdim. Yardım ettim yardım gördüm sabahlara kadar içtigimiz dostlarımız da oldu.
Çok büyük ve çalkantılı bir aşk hayatı yaşadım dolu dolu 14 ay. Acısı da aynı oranda büyüktü tabi.
Tüm bunlar yaşarken değil bittiğinde öğretti asıl öğreteceklerini.
Hayatta duygusallığa yer yokmuş bunu anladım. Ve iyiye ya da kötüye; nasıl kullanılırsa kullanılsın insanların güce taptığını anladım.
Ayağın yere sağlam basarken herkesin dost olacağını ama sendelediğin zaman yine sadece kendinle başbaşa kaldığını gördüm.
Ve mutluluğun peşinden koşmamak gerektigini iyi şeylerin değil de daha cok kötü şeylerin insana güç ve yaşama direnci kattığını, mutluluk peşinde koşarken hayatın gerçeklerinden kaçmış oldugumu ögrendim.
Ve sonunda hepsini tek cümlede özetleyen bir ifade buldum ; hayat kendisini altedenindir.
“Baba, bunca sene yaşadın, bana hayata dair bir şeyler söyle; nasıl yaşamak lazım, ne yapmalıyım?” Babam, bir süre düşündükten sonra, içimi sızlatan bir cevap vermişti: “Gece yarısı ıssız bir tarladan tek başıma geçip gitmiş gibiyim
oğlum.”
hayat etrafınızda kim olursa olsun yalnız yürünen bir yol. sıfatı ne olursa olsun insanlara çok anlam yüklemek, onsuz yapamam demek eninde sonunda üzüntü veriyor. bu yüzden herhangi bir şeye, bir insana odaklı yaşamamak lazım.
Daha önce de söylemişimdir mutlaka, ama bir daha söyleyeyim. Merhametini gizleyeceksin insanlardan, yoksa senin vicdanına güvendiklerinden her şeyi yapmaya hak bulurlar kendilerinde. Asıl mesele sevgiyi gizlemek falan değil yani merhameti gizlemek.
Hersey bi ders veriyo çalistigin iş, yaşadigin ilişki, çevrendeki insanlar.Seni öldürmeyen şeyde güçlendiriyor aldigin derslerle daha da güçlenip yoluna devam etmeye bakmak lazim