gece uyuma vakti idi, annem son 1 haftadır, tek gözüm görmüyor, kulağım duymuyor v.b şikayetleri vardı, biraz da hastalık hastasıydı denilebilir, biz de pek umursamadık o gece, ama tabi aynı şikayet için hastaneye götürmüştük 2 gün önce, lakin sonuçlar daha çıkmamıştı, anneciğim biraz boğazına düşkündü, tam ben yatacakken elma soyuyordu.
dedim ki "anneciğim eğer gözlerin görmüyorsa, elmayı nasıl soyuyorsun" dedim.
güldü "onu soyuyom işte" dedi.
ben de güldüm. halbuki mantıklı düşündüğüm de elmayı soyabilmek için gözlerin görmesi bile gerekmez. daha sonra devam eden dialogta annemi ittirdim şakadan, koltuğa devrilir gibi oldu, o kadar halsizdi yani, elin de bıçak vardı
"bıçak bıçak" dedi. gene güldüm.
"canım annem" dedim. öptüm.
"iyi geceler" dedim oda "iyi geceler kuzum" dedi. ve çıktım. o gece felç geçirdi annem, beyin damarları tıkanmış. meğer gözlerinin görmemesi bu felcin bir belirtisiymiş. nereden bilebilirdik. meleğim ile olan son dialoğum böyle idi işte. ne olursa olsun, annenize karşı son sözleriniz hep güzel olsun. hayatın neler getireceği belli olmaz.
anam: hadi eşref, allah'a emanet ol oğlum. erenler evliyalar yar ve yardımcın olsun. allah hep iyi insanlarla karşılaştırsın, hayırlı yolculuklar oğlum. mevlana, şemsi tebrizi ve tüm selçuklu sultanlarına bol bol selam söyle.
ben: aleykümselam. sağol anne hadi allahaısmarladık. hakkını helal et...
( onların duası olmasa biz çocukların hali nice olur )
- anne kahve yapıyorum sen de içer misin
- yok çay içiyorum şimdi içmem
ardından 3 dakika geçer:
annem: e hani kahve yapıyordun sadece kendine yapmışsın
ben: tamam da anne sen çay içiyorum dedin?
annem: ben kahveyle çayı aynı anda içmem dedim. çay bitene kadar kahve olur o arada içerim diye düşündüm sen de düşünürsün sandım ama.. neyse tamam iç sen kahveni.
annemle son diyaloğum haseki hastanesinde olmuştu. beyne giden damarlarında biri tıkalıydı ve artık beyin olarak beni gördüğü anda bazen tanıyor bazen tanımıyordu. kendi evinde oturduğu zaman memlekette sanıyordu kendini 80 yaşına gelmiş yaşlı bir kadın bana buzdolabında yemek getirmeye çalışıyordu. zorla parmağında ki yüzüğü çıkarıp bana veriyor hatıra olarak saklamam için. oğlum al bunu sakla san ki öleceğini biliyormuş gibi. o gece tekrar hastalığı artıyor ve bir hafta yatıyordu. son günlerinde devamlı uyuduğu için konuşamıyorduk bile. ve bir sabah işteyken hemşireden gelen telefonla ölüm haberini alıyor yığılıp kalıyordum. bir yazarın annesiyle olan son diyaloğu buydu.
+ ne zaman geliyosun eskişehire?
- belli olmaz istanbula gitcem. Sen ne zaman gonderiyosun elmalı turtayı?
- göndermicem artık kendin yapmasını öğren oğlum eşek kadar oldun. Verdiğim kargo parasına yazık.
...
-ya bır gel opeyım annenın yavrusu!
-anne dısardayız bı dur, cocuk gıbı sevıyosun hala benı ya, kac yasına geldım!
(bu dıyalog hergun yaşanır, es gecmez)