elinize bir kürek verip, "sevaptır en az üç kürek toprak atmalısın" derler... yaşınız daha 17 olmasına rağmen, aşık olduğunuz insanın cansız bedenine üç kürek toprak atar, titrek ellerinizle zar zor tuttuğunuz küreği başkasına uzatıp bayılmamak için bir yere çömelir ve size uzanan sigaradan derin bir nefes çekersiniz...kafanızı kaldırıp, sigara uzatan da kim acaba diye, baktığınızda az önce çektiğiniz sigarayı size babanızın uzattığını anladığınızda bir anda büyürsünüz... aradan geçen yirmi koca sene bile unutturamaz o anki hislerinizi...
hayal kırıkları. ondan sonra gerek tavsiye, gerek yaşanmışlıklarla olsun, duygularınızı nerede ve nasıl kullanacağınıza dair kendi içinizde fikir teatisi yapabiliyorsunuz. tabii bunları yapınca, yine de artık yanlışlar yapmayacağınız anlamına gelmiyor. hani " olaylara olgunlukla yaklaşmak" diye bir şey var ya. ona adım atıyorsunuz belki de sadece. bu da önemli tabii. çünkü yaşanmışlıklara rağmen olgunlaşamayan kişiler de oldukça mevcut. bu kimi zaman kişinin kendi elinde, kimi zaman elinde olmayan sebeplerle.
Bundan yaklaşık 25 sene önce annemin örneklendirdiği durumdur. "Olgunluk hayatta yaşanılan hayal kırıklıkları ile gelişir, ama yine de kimsenin seni üzmesine izin verme" bunu sabah kalktığımda baş ucumda bulmuştum yerle yeksan olduğum bir gecenin sabahında