lise yıllarında bir sınav günü. felsefe gibi o zamanlar pek de önemsenmeyen bir dersin sınavı. sınıfın yarısı çalışmamış, önüm arkam sağım solum bana bel bağlamış durumda. ancak beklenmeyen bir durum olur ve hoca sınav kağıtlarını a, b, c ve d olmak üzere dört grup yapar. bu da tüm planı suya düşürür. ancak çoğu kişi bu durumu fark etmemiştir. arkamdaki arkadaşın sorusuyla irkilirim:
+dört ne la dördü söyle çabuk olum hadi
-c'yim olum ben c'yim (c grubu olduğum kast edilir)
+anlamıyom bir daha söyle hadi
-ya c'yim off!
+hmm tamam sağol (burada böylesine odun bir arkadaşın niye teşekkür ettiği gerçekten anlaşılmaz)
ve sınav biter, dışarı çıkarız. arkadaş yanıma gelir ve ben olmasam yapamayacağını söyleyerek teşekkür eder. ben ne konuda yardım ettiğimi hala anlayamazken daha sonra bir türlü toparlanamamıza sebep olan olayı anlarız:
arkadaşın bana sorduğu dört nolu soru : pragmatizm felsefesini savunan filozof kimdir?
ve yazdığı cevap : ceym*
ben ve o bir düğündeyizdir ve şembambe şembambe eşliğinde halay çekilmektedir.
b- lan nası düğün amk bu shemale shemale diye türkü mü olur. ne kadar avrupai bir ortama girdik haha
o-mınısktigim dövdürtcen mi bizi şembambe şembambe o.
b- aman tipik türk düğünü o zaman. cık sarmadı beni hadi gidelim.
edüt: mxmx sayesinde öğrendim ki ben uzun zamandır hala yanlış anlama içindeymişim. aslında şembambe şemmame imiş aslı. *
p(tam biz yanından geçerken): gel ablam gel çok güzel ya**ak var gel 2 lira. ablam veriyim mi 2 lira.
cnsun: anne ne diyo bu herif ya**ak filan hemen uzaklaşalım ne terbiyesiz insanlar var ya oha.
a: ?!?'^+^+%^' yaprak dedi adam be saçmalama salak.
lise yıllarında muhabbet olur diyerek girdiğim bilgi yarışmasının final sorusunda cevap verme sırası bizdeydi ve soruya doğru yanıt verdiğimizde kazanacaktık. Ardından gelişen olaylar şöyleydi.
soru: necati cumalının yazdığı yine aynı adla sinema filmi çevrilen ve berlin film festivalinde altın ayı kazanan eserinin adı nedir? (tam hatırlayamasam da soru bu türevde bişeydi.)
arkadaş 1: bilmiyorum bilader ben
arkadaş 2: sen biliyor musun len?
ben: tamam bilader biz kazandık biliyorum. susuz yaz.
arkadaş 2: tamam.
moderator: evet süre doldu cevabı alayım.
arkadaş 2: susuz.
ben: naptın olum, malmısın susuz yaz yazacaktın.
moderator: malesef yanıt doğru değil.
arkadaş 2: olum sen demedin mi susuz yaz diye.
ben: lan mal, susuz yaz kitabın adıydı, susuz yaz yazacaktın kağıda.
...
aynen yaşanmıştır:
babamla evde aynayı falan söküyoruz şöyle bir diyalog gelişti aramızda:
b*:mxmx git x ten bizim kaseyi al.
ben tamam derim ama içsesim kase ne alaka lan diyor bu sırada.tabi gider sorarım kaseyi x te ben getirmiştim kaseyi der ve tamam deyip eve dönerim.
b:neden almadın olm penseyi?(pense diyomuş ben kase diye gittim.)
bende (durumu profesyonel bir şekilde idare ederek)kapıyı açmadılar baba derim.
sonra tabi mal mıyım diye derin düşüncelere dalarım.***
kardeşimin yaşadığı ve beni yaran bir olay kardeşim ve uzun süredir görüşmediğimiz kuzenim arasında geçmiştir kuzen dediğim de 40 yaşında adam:
ben ve kuzen bi kafede otururken kardeşim gelir ve...:
kuzen: açlığın var mı mervecim.
kardeş: tabi canım. (zavallı yanlış anlamış meğerse harçlığın var mı diye.)
kuzen: e söyleyelim o zaman bir şeyler. ne yersin.
kardeş: (zavallı o zaman kafasına dank eder) haa yok ya aç değilim almayayayım ben...*
bazen insanı utandırabilen durumlardır. hemen örnek gelsin; sevgilinin yanından geliniyordur, arkadaş laf olsun diye sorar:
-e ne yaptınız, nasıl gidiyor?
+iyi işte..
cevabı duyduktan sonra bi afalladı, sustu. ben bişey anlamadım tabi saf saf gülüyorum yüzüne. düşüncelere daldı bir an sonra gülmeye başladı "iyi işte"yi "yiyiştik" diye anlayıp "neden benimle böyle bir detayı paylaşma gereği duydu ki" diye düşünmüş geri zeki arkadaşım daha sonra ben sanki suçluymuşum gibi utandım kendimden.
kuzenim sordu: mecidiyeköy'deki mezarlıkta ne yazıyor biliyor musun?
ben:ne bileyim ben.
k-herkes birgün ölümü tadacaktır.
b-yavrum o öyle değil her canlı bir gün ölümü tadacaktır. hem o zincirlikuyu mezarlığında yazar!
k-ercan mı ölümü tadacakmış?
b-her canlı her! zeki'm benim. hem mecidiyeköy hem ercan! ne diyeyim sana! *
babanın peşine takılıp meraktan cuma namazına gittiğimiz zamanlar. küçüğüm yani. namaz daha başlamamış, vaazı dinliyorum. imam böyle bir şey dedi:
"hayır için yapılan yarışlar vardır ve şer için yapılan yarışlar vardır. siz hayır için yarışanlardan olun."
düşünmeye başladım. "nasıl olur? bildiğimiz yarışlar hayır veya şer için mi? peki şer içinse neden izin veriyorlar? o kadar pistler kurup masrafa giriyorlar? acaba hangi yarışlar şer için? monaco mu mesela? orda gazino virajı* var çünkü. gazinolarda da rakı içiyorlar. günah filan yani." o zamanlar formula 1 pilotu olmak isterdim. imamı yanlış anladığımdan günaha girmek istemedim ve vazgeçtim (yoksa kesin olcaktım yani). aklıma o kadar kötü işlemiş ki, imamın aslında öyle demek istemediğini daha az önce anladım. valla (töbe töbe şakadan yemin ettim, dinimiz amin). işte bir yanlış anlama hayatımı böyle değiştirdi.
zaten vaazı dinlerken ayaklarım uyuşmuş, bu kafa karışıklığının üzerine bir de namazda düştüm.
oysa arakdaşa sadece deprem olduğunu söylemek için mesaj atmıştım. ama o hissetmediğini söyledi. bunun üstüne ben
'nası hissetmezsin beşik gibi sallandık' dedim. ancak arkadaşın telefonunde ş karekteri çıkmadığı için mesaj aynen şöyle iletilmiş:
'nası hissetmezsin be sik gibi sallandık'
bunu benden beklemeyen biri için dumur olmamak elde değildir.
bir mağazada tişört bakılmaktadır. bir-iki tanesi beğenilir, ele alınır ve kasaya doğru yürümeye koyulunur. derken satış görevlisi hanımefendinin sesi duyulur:
-bu elinizdekiler olacak mı?
-?!! bilmem, olur herhalde. iç ses: ulan ne demek istedi bu, şişman mıyım yani?
-(gülüşmeler) ben o anlamda dememiştim.
-hay allah, ben de bir anda... iç ses: birer hamburger yeseydik...
zannımca asıl yanlış anlama budur. karşıdaki kişinin dediğini doğru duyarsınız fakat alakasız, çok farklı bir anlam yüklersiniz, duruma göre rezil de olabilirsiniz, şaşkın sempatik de... buna benzer yanlış anlamalarım sürüsüne berekettir, bilahare paylaşmaktan büyük kıvanç duyarım.