vakti zamanında köyün birinde, pek çok eşek yaşarmış. köyün ergenlikle hesaplaşma halinde olan bir grup genci varmış. bu gençler tüfeklerle yüz yüze gelmekten korktukları için kızlara yanaşamazlarmış. bir gün bir köylü, eşeğindeki değişik hal ve hareketlerden kıllanmış. "ulan bizim eşşeği zikiyor olmasınlar" deyu telaşa kapılmış. eşeğin cinsel çağrışım yapacak organlarına motor yağı sürüp, köy kahvesinin girişini gören en stratejik noktaya oturmuş.
bizim kanı güldür güldür akan ergen tayfa da yine her gece olduğu gibi bahsi geçen eşeğin bulunduğu ahırın yolunu tutmuşlar. aradan 2 saat * geçtikten sonra kahveye girmişler. bu dört silahşörün önündeki yağ lekelerini farkeden, eşek sahibi sesini kahvenin tüm duvarlarında çınlata çınlata haykırmış;
"ahmeeeetttttttt bizim damatlara benden bol şekerli kahve."
kaynak: geçen yıllara ve yüzünde oluşan onca kırışıklığa rağmen neşesinden hiçbir şey kaybetmeyen kahvehane amcası.
dans çalışmasına üzerinde system error yazan t-shirt'ümü giyerek gittiğim bir gündü. üzerinde 18 tane aynı model koyun ve aralarında 1 tane iki ayağı üzerinde duran siyah koyun vardı. ben farklıyım düzen hepimizi koyunlaştırıyor ben ona uymayacağım falan havası veriyordu. pink floyd'un animals albümündeki sheep şarkısına gönderme olduğunu tahmin ediyorum. neyse işte kirlenmişti annem yıkadı bugün falan diye daha fazla kişileştirmeden olayı anlatayım.
bir dans sırasında kareografiyi şaşırıp herkes geriye giderken birkaç adım öne gittim kendi havamda. millet baktı güldü tabii. ardından bir arkadaş
- system error.
dedi ve millet gülmeye başladı. işte o laf hayatım boyunca yediğim ve hiç de azımsanmayacak bir sayıya ulaşan lafların arasında en güzellerinden biriydi bana göre.
zamanın birinde daha teknoloji bu kadar ilerlememişken bir adam varmış. bu adamın cep telefonu varmış bir de. aranbataria türü bi servise aboneymiş arandıkça kazanıyormuş. adam gitmiş gazeteye ev ilanı vermiş. özellikleri çok iyi olan bu ev sudan ucuzmuş. arayanı çok oluyormuş adamın bu ev için. adam da anlatıyormuş evin özelliklerini. en sonunda da üzgün olduğunu söyleyip satıldı diyormuş. beleş kontörlerin keyfini sürüyormuş sonra da bu dalavereci adam.
süper hafıza diye bi kitaptan alıntıdır. adamlar çok yaratıcı olarak bu olayı anlatmışlar. ahlaksız yaratıcılığın ben.. neyse.
bir pazar gecesi kanye dedesindedir. balkonda telefonla konuşmaktadır. * o sırada telefonundan "pil zayıf" uyarısı gelir. ve kanye balkonda priz arar. tam bulamadım derken kafasını hafifçe yukarı kaldırır. bir de ne görsün üst katın balkonundan bir adet üçlü priz sarkmaktadır. o sırada şaşkınlığı yeni boyutlar kazanmıştır. kanye oturur ve hayatın anlamı üzerine düşünür. ve en son şu yargıya varır. "ulan demek ki ufo isteseymişim o bile önüme gelicekmiş." *
rakimalboğa'nın bir dönem gittiği taekwondo kursunun hocasının başından geçen bir olaydır efenim. ibrahim bey siyah kuşak 3 dan sahibi bir hocadır. bir gün eşiyle konak sinemasına giderler. filmin ilk yarısı devam ederken arkada oturan bir adamla münakaşa ederler. neyse film arası verilir; olay kavga boyutuna varacaktır. ibrahim bey kurallar gereği adamı uyarır:
- bak arkadaşım ben siyah kuşak 3 dan sahibiyim canını yakmıyım!
+ nerden bilicem lan senin siyah kuşak olduğunu; belgen varsa göster!!
bizim saftorik hoca cüzdandan belge çıkarır ve adama gösterir:
- al buyur, belge diyodun!
+ göremiyorum ki yaklaş hele.
neden saftorik dediğimi burada anlıyoruz. hoca adam "göremiyorum" deyince iyi niyetle yaklaşır, akabinde adam hocaya sağlam bi kafa atar. hoca knock out; her yer dan.
arkadaşlarla bir ortam oluşturulmuş telefondan stairway to heaven dinleniyordur. birkaç arkadaş kendinden geçmiş şarkıya eşlik etmeler falan. dülgerbob kişisi de dur ulan bunlara bir ibnelik yapayım diye düşünür ve tam şarkının solosunun başlayacağı yerde şarkıyı durdurmak için müzik oynatıcısını açar.
tam o anda bir mesaj gelir ve şarkı kapanır. bütün gözler dülgerbob'a çevrilmiştir. lan bak mesaj geldi. ben sadece durduracaktım diye çırpınması boşunadır. lakin özrünün kabahatinden büyük olduğunu anlaması biraz uzun sürecektir.
dünya rekoru için yarışan bir atletin* eline sırığı alması, içinde yallah diyerek* koşması, sırığı yere saplayıp havaya yükselmeye başlaması, derken o anda sırığın kırılması...
güzide bir ilçemizde, hem sap hem de çulsuz olan 4 kazmanın karnı acıkır. yemek yiyecek hesaplı bir yer ararlarken, dikkatlerini bir kebapçı çeker. ikişer lahmacunla doyacaklarını hesap eden gençler, lahmacunun fiyatı konusunda büyük tartışmalar yaşar. aralarından birinin önerisiyle dükkanın telefon numarası alınır ve dükkanı gören bir yerden, lahmacun fiyatını öğrenmek üzere en gudikleri telefon açar.
telefondan gelen ses lahmacunun tanesinin o zamanki parayla 750.000 olduğunu söyler. gudik sevinçle arkadaşlarına döner ve karınlarını doyurabileceklerini çünkü fayda - maliyet analizinin olumlu olduğunu söyler. sonrasında dükkana giren gençlerden en kazması aynen şu soruyu sorar.
Mecidiyeköy-i.ü Avcılar kampüsü otobüsüne ara duraklarda yaslı bir Teyze binmiş.
Yaşlı teyze:
-Evladım biletim yok bir sonraki durakta inip bilet alabilir miyim?
şöför:
-Tamam ama önce içeriye bir sorun.
Teyze arkasını döner ve arkaya doğru yüksek sesle:
-Pardon acaba bundan sonraki durakta inip bilet alabilir miyim?
sitenin guvenliginin arkadasa bir not bırakması ve arakadasın bunu anı olarak saklayarak bana cuzdanından cıkartıp gostermesi:
-gecen gun pleyshteşhn oynadıgımız yerdeyim gel.
kocatepe camii avlusunda kedilere ekmek atmakta olan bir kadının, bir yandan da çiftleşmeye çalışan iki kediyi "ayıp ayıp" diye delicesine dürterek ayırmaya çalışması. ardından ekmekler bitince hala inatla denemelerine devam eden kedilere "edepsizler" diye trip atıp, yoluna devam etmesi
tatil icin okul arkadaslariyla tatile gitmeye karar vermek sonucu arkadasi otobus tutmasi bizimde bu rahatsizligi bilmemiz sonucu arkadasa uzun sureli uyku etkisi yapabilcek ve onu rahatlatabilcek zanax vermemiz arkadasin cok rahatlamasi 13 saatlik yolu uyumasi ve ardindan varilan yerde uyandirilamamasi sonucu kucaga alinip tasinmasi ve taksiyle kalinacak otele yerlesilmesi kucakta otle tasimak ve ayilmasi bekleme sureci..
2 sene önce ders asılmış, dershanenin çatısında, tikky mouse arkadaşıyla beraber kahve içip futboldan geyik yapmaktadır..konu adriano ya gelmiştir ve o esnada önlerinde temizlikçi bayan camları silmektedir:
tikky mouse: o nası bi vücuttur anlamadım ki...
arkadaş: hiç sorma ömür boyu body e gitsem olamam öle.
tikky mouse: bildiğin öküz..
( ve temizlikçi ablamız arkasını döner: acıklı bi ses tonuyla bombayı patlatır):
-bana mı diyorsunuz?!
tikky mouse ve arkadaşı: ?!?! ***
yaklaşık 10 saniyelik bi sessizlik ve saf saf bakışmanın ardından:
tikky mouse: eeeeöööö olur mu abla öyle şey bi futbolcudan felan biz kem küm...
lise sonda; diğer liseden kovulup bizim okula kaydını yaptıran ve kendisine bizim sınıfta yer bulan, aynı zamanda samsunspor alt yapısında oynayan arkadaşın beden dersinde yapılan çift kale maçta topu defanstan alıp herkesi çalımlayarak ceza sahası içinde kaleciyle karşı karşıya iken herkesin şaşkın bakışları içinde topu eline alıp:
+ bi dakka bi dakka... aynı alex gibi çalımlamadım mı ama? demesi...
hypnogaja 7-8 yaşlarında fırlama bir çocuk iken annesi onu bakkaldan ped almaya yollar. hypnogaja aşağı iner ancak ne alacağını unutur, daha doğrusu alacağını değil de hangi çeşit alacağını unutur. yoldan sürüyle insan geçerken hypnogaja aşağıdan anneye seslenir:
-anne kanatlı mı olucak kanatsız mı?
anne:
-allahın cezası, çabuk çık yukarı!
hypnogaja ısrarla sormaktadır:
-kanatlı mı kanatsız mııı?!?
anne sinirle:
-sen çık yukarı, söylicem sana ben!
hypnogaja yukarı fırlar, içeri girmesiyle annsinden bir temiz dayak yer.
20 yaşlarındaki iki kronun birbirlerine el-kol sarılmış bir şekilde "Ayyayaya Coco Jamboo ayyayai" şarkısını türkü gibi bağıra bağıra söyleyerek gezmeleri.
hani şaka olsun diye yapılır bu tür şeyler ama aga bunlar valla billa gerçekti.
giresundan trabzona doğru yol alınmaktadır. mekan otobüstür. vakit gece yarısıdır, h uyumaya çalışırken ön kolkukta oturan kızlar kıkırdamaya başlar. ikide bir arkaya bakmaktadırlar aynı zamanda. h de meraklanır, arkasına bakar, bir de bakar ki yaşlı bir amca gözleri açık bir halde horul horul uyumaktadır. horultudan otobüs bile sersemlemiştir.
arkadaşın birinin parası yoktur. ailesinden para istemiş, ancak annesi yirmi ytl yatırabilmiştir. sigarası dahi kalmamıştır.
pizzacı aranır. konuşma şöyle gerçekleşir:
arkadaş: a pizzacı: p
a: iyi günler. ben pizza siparişi verecektim.
p: buyrun efendim.
a: bir tane medium mix pizza getirebilir misiniz? ayrıca ben biraz rahatsızım da gelirken de bir tane kısa vigor alabilir misiniz?
p: tabii. ultimate mi?
a: evet ultimate. adres, helecan apartmanı daire 5. teşekkür ederim. iyi günler.
p: iyi günler.
(pizzacıya sigara siparişi veren ilk ve tek insan benim bir tanecik numunelik arkadaşım olsa gerek)
(bkz: oha dedirten anlar)
işin tuhaf tarafı, adamın bu isteği tuhaf karşılamaması. *
mahalleden çocuğun biri m29 modelindeki minibüse biner şehirden. (neden m29 birazdan) köye geldiğinde inmek üzereyken ücretini minibüsçüye uzatır. minibüsçü de ne kadar ücret alacağına karar verebilmek için çocuğa nereden, hangi semtten bindiğini sormaya çalışır.
- abi alır mısın ücreti?
+ nereden binmiştin sen oğlum.
- arka kapıdan...
bir gün niyazi ye bir telefon sapığı musallat olur. ona sürekli mesaj atar. sevil senin olduğunu biliyorum, baban vefat etmiş duyduğuma göre, geçmiş olsun diyecektim tarzı mesajlardan gına gelir. niyazi de sürekli der ki ona, ben sevil değilim, hatta ben bir bayan değilim diye. ama o zat-ı muhterem anlamaz. biliyorum senin olduğunu sevil yalan söyleme der durur. niyazi, bu mesajlardan kurtulamaz, en sonunda o kişiyi arayıp konuşmaya karar verir. der ki ona, benim adım niyazi bilader, bak sesimi de duydun ben sevil olamam değil mi der. zat-ı muhterem anlamamakta ısrar eder, hala mesaj atar. sevil, senin olduğunu biliyorum başkalarına beni aratma falan der. bu niyazi, olayı bana bu noktada anlatır. artık olayda üç kişi vardır.
1. zat-ı muhterem sapık
2. niyazi
3. kardiyak
niyazi bana bu olayı anlatırken, ilginç bir detaya da dikkat çeker. zat-ı muhteremin bir de ringası varmış. yurtseven kardeşler den "ölmek var dönmek yok".
niyazi, topu bana atar sen ara diye. ben de dedim neymiş bu şarkı daha önce duymadım bir dinleyeyim diye. hem de konuşayım dedim belki etkili olur sanmıştım.
zat-ı muhterem aranır:
k: merhaba.
z: merhaba. kiminle görüşüyorum?
k: ben demin mesaj atıp rahatsız ettiğiniz kişinin kız arkadaşıyım. o sevil değil, ben de lezbiyen değilim takdir edersiniz. bir daha aramayın, rahatsız etmeyin lütfen.
z: kem.. kümm...
k: ayrıca, babası ölmüş bir kişiye geçmiş olsun denmez, başın sağolsun denir.
z: tamam teşekkür ederim.
k: iyi günler.
telefon kapatılır. olayın da bu telefon gibi kapancağı sanılır ama nafile.
zat-ı muhterem hala mesaj atar niyazi ye. niyazi artık hayattan bezer. her gün günde dört-beş defa mesaj gelir.
sevil senin olduğunu biliyorum ne olur bir cevap ver tarzında.
birkaç gün sonra ben ve niyazi aynı ortamda bulunuruz. bu zat-ı muhteremden hala mesajlar gelir. onunla başa çıkamayacağını anlayan niyazi, olayı bana devreder. artık oyun başlamıştır.
yine sevil senin olduğunu biliyorum tarzı bir mesaj ve olanlar:
z: sevil senin olduğunu biliyorum. ben sadece baban için mesaj atmıştım sana. gerçekten çok üzüldüm. ne olur bir cevap ver.
(biz bu sevil in, zat-ı muhteremdeki sıfatını eski sevgilisi olarak tahmin edip ona göre mesaj yazdık)
k: tamam, itiraf ediyorum. ben sevil. ama seninle konuşmak istemiyorum. bir daha mesaj atma lütfen. bye.
z: niye öyle diyorsun zaten şuan serap sana mesaj attığımı bilse beni siler. ben onları göze aldım.
k: ben seni babam yerine koymuştum, sen bana neler neler yaptın. seni çok sevmiştim, ama bitti... affedemem seni.
z: hadi yaa. baban yerine mi koydun? çok duygulandım ağlıyorum şu an :( (o smiley mesaja dahil)
k: zırlamayı kes. sen kendi salaklığına ağla. ben sevil değilim.
z: ne diyorsun sen yaa, madem sevil değilsin niye mesaj atıyorsun? hem sevil benim sevgilim değil, dostum!
k: bunu sen istedin.
z: sevil değilim desen anlardım. oyun oynamana gerek yoktu.
"oradaki sevil değilim desen anlardım" yazısını gördüğümüz gibi koptuk. acaba eksik mi söyledik? daha 200 e ulaşmamıştı. *
bu zat-ı muhteremin ilk ve son mesajı arasında yaklaşık iki haftalık süre var. bu sürede günde ortalama beş defa "ben sevil değilim" dendiyse de anlamamıştır.
zat-ı muhterem, buradaysan ses ver. merak ettim ulaşabildin mi sevil e? geçmiş olsun dileklerini iletebildin mi? *