itiraf com gibi olsun. ev arkadaşımın arkadaşı bize misafirliğe geldi. her şey o gün başladı. herife acayip gıcık kaptım. odada yalnız bilgisayar başında cima eden kızlara bakıp bakıp attırıyordu. ben de sevmem böyle ulu orta abazanlıkları. neyse, aklıma her zamanki gibi dahiyane bir fikir geldi. -dahiyimdir bu arada.- önce makarna haşladım biraz. bu arada arkadaşlar yattı ve makarnayı beklemeye aldım. ardından makarnadan süzülen yoğun sıvıdan örnekler alıp bilgisayarın etrafına serpiştirdim. ertesi sabah bu abazanlığın kaynağı öğrenildiğinde tüm sorunlardan kurtulup huzurlu hayatıma kaldığım yerden devam ettim. yaptım, pişman değilim..
yer: etlik-kızılay otobüsü ankara
saat: 19.00*
ve olay gelişir...
her zamanki gibi tıklım tıklım olan otobüsün ön bölümünde bulunan bir anne 2-3 yaşlarındaki çocuğunu yüzü kendisine yani anneye bakacak şekilde kucağına oturmuş sakin sakin yolculuk yapmaktadır. çocuk annesinin bluzunun yakasıyla ve kolyesiyle oynar. üst üste ayakta durmakta olan amcalardan birine tüm şirinliğiyle çocuk şu soruyu sorar;
çocuk: amcaaaaaa bak annemin memelerine * ne güsel senin bööööleeee memelerin varmı.
amca: ......
bu sırada anne inanılmaz utanır ve bütün otobüsü bi ölüm sessizliği izler ve anne çocuğu kucağında aksi yönde çevirir * ve çocuk sessizliği bozar;
çocuk: ya anne benim öyle güzel memelerim yok ki ben şimdi neyle oynıycam
bütün otobüs gülmemek için kendini zor tutar ama arkalardan biri;
biri:ki ki ki
ve olan olur bütün otobüs yerlerde otobüs şöförü gülmekten bi durağı kaçırır ve dağa sonraki durakta hemen anne iner.
ok sitesinden yaran soru ve cevapların son iletisine bakan kardeş yarılır gülmekten. sonra geçer bilgisayar başına kaynağına dalacaktır. ancak bir süre sonra seslenir; "ablaaağ okey.gen.tr'de bulamıyorum ben bu soruları".
kardeşe, 17 yaşındaki erkek ergen bireye, oradaki ok'ey'in oyun değil de prezervatif olduğunu anlatmak tabii biraz ilginçti. *
şimdi arkadaşlarla dedik pazar günü salvador dali sergisine gidelim. aradan biri atıldı "pazar günü kalabalık olur oturmaya yer bulamayız". ben de patlattım tabi espriyi "ne oturması, sen koltuğa oturacaksın da adamlar ellerinde tablolarla önünden mi geçecekler."
(bkz: sözün bittiği yer)
kurban kesimine gidilir. kasap beklenir. kesilecek kurban bir boğadır. kasap gelir ve boğayı teknik bir hareketle (ne tekniği la bildiğin el ense girişti hayvana) yere düşürür. etraftakilerin şaşkın bakışları ve sessizleşen ortamın arasından abimin sözleri duyulur:
minibüste, 10 dakika sürecek bir yolculuğa çıkarılır. yol boyunca müşteriler gelir, otobüs dolar. otobüsün dolduktan birkaç dakika sonra, tenha bir yerde bir hanım elini kaldırarak şoföre "dur, binecem" işareti yapar. bunun üzerine şoför elini kaldırır, kornaya basar ve "sana da selam" işareti yaparak güler.
ansızın sizi güldüren yaran geçen vakkalardır.
misal;
(internet cafe işeletilen günlerdir)
- hanım kızım hele bi bak şu zıkkıma ne olmiş.
- amca telefondan anlamıyorum ben.
- de hele bak çalişmii, ses gelmi, dedi bu bozilmiş dedim ne oldi dedi bozuk de hele bi bak.
- peki bakiyim ama..hmmm bunun şebekesi yok amca.
- vallahi o çalmıştır.
- nasıl?
- o herif bakmıştır açmıştır, görmüşüm ben böyle almıştır cebine atmıştır.
- şebekeyi?
- heeea. **
ordu anadolu öğretmen lisesinde yaşanan olayların genellikle tümüne yakıştırılası sıfat tamlaması. bir örneği için;
öğretmenler günü için düzenlenen öğretmenler korosu bazında gerçekleştirilen provalar, birçok dersin boş olmasını sağlamış, bu durum da öğrenci için kaçınılmaz bir fırsat olarak değerlendirilmiştir. öğleden sonraki 1-2 dersinin boş olduğunu öğrenen öğrenci izin kağıdı almak için sıraya girmeye başlar. naçizane bir sayısal öğrencisi de izin alıp gitcem ben yaa diyerek isyanını belirtir ve kapıya doğru yürür. tam o anda hoparlörden bas bas
- kimse izin almaya gelmeyecek gelen öğrenci geldiği gibi geri gidecektir duyurusu yapılır. ve sınıf kopar.
lisede önümün önünde oturan bir arkadaşa not yazıcam. dersteyim. aklıma bi çakallık geliyor.
notu yazıyorum. öne, sinan'a, onunda önüne vermesi için veriyorum. ve okumamasını tembih ediyorum.
sinan notu alıyor ve okumaya başlıyor. sonra biz yanımdaki arkadaşımla geberiyoruz gülmekten.
kağıtta ''moron herif, sana oku demedim önündekine ver dedim'' yazıyor.
25 ekim 2008 beşiktaş sivasspor maçında biraz uzağımda bulunan kızın "takımda kimler iyi oynuyor" başlıklı muhabbete dahil olmak amacıyla yaptığı yorum...
"bu takımda sadece nobre iktidarlı, diğerleri 5 para etmez"
yurtta kalan bir arkadaşımızı öğrenci evimize davet ettik, gelirkende göbek almasını rica ettik. salata felan güzel olur diye.
peki ben sorarım arkadaş. hangi zihniyet ürünü göbek yerine lahana alır.
"göbek ufak geldi gözüme, daha büyüğünü aldım" sözü, nasıl bir zihniyet eseridir.
patria o muerte şahsı tramvayda gayet efendi bir şekilde yurduna dönmektedir . her şey çok sıradandır , hava serin , tramvay sarsıntılı , çocuklar ağlaktır . yani hayat olağan akışına devam etmektedir .taki bu şahıs -yani ben- yanında oturan bayanın mesajını okuyana kadar . -yanlışlıkla oldu olum , gözüm kaydı ne var yani-
mesajın akılda kalan şekli şudur :
Şu an dünyada her 100 kisiden 50´si tesbih cekiyor,her 30´u namaz kiliyor,10´u sohbet dinliyor,9´u kuran okuyor.....
ve 1´ide cenneti garantilemis gibi eline teli almis sms okuyor
bu mesajı okuyan patria o muerte şahsı 4 durak boyunca güler ve bu sayede beni deli sanan şahıslar etrafımı açar ve ben rahat bir yolculuk yaparım .
ulan mesajı atan arkadaş :
bu dünyanın yüzde yüzü müslüman mı ? niye hepsi namaz kılıyor , tesbih çekiyor , sohbet dinliyor ?
bir arkadaşın başından geçmiştir bu olay. dönem başında öğrenciler internet üzerinden ders seçip kendilerine uygun bir ders programı hazırlarlar. programın onaylanması için danışman hocanın yanına gidilip, hocanın bizzat sizin yanınızda net üzerinden onaylaması gerekir. ancak arkadaşın ders programında bir sorun çıkmıştır. sorunun giderilmesi içinde öğrencinin sayfasına girilip oradan düzeltmelerin yapılması gerekir. ancak bizimki o zamanlar tüyü bitmemiş bir 1. sınıf öğrencisidir ve daha öğrenci sayfasına bile girmemiştir.
neyse efendim, bizim "profesör" hocamız, arkadaşın sayfasına girmek için okul nosunu ve şifresini yazmasını ister. bizimki daha sayfasına girmediği için şifresi yoktur. öğrenci sayfasına ilk giriş için şifre olarak vatandaşlık nosunun son altı hanesi gerekmektedir. tabi ikiside bunu bilmemektedir. bizim "profesör danışman hoca", bizimkine ne biçim öğrencisin konferansı verdikten sonra, şifre bölümüne kafasından bi şifre yazar belki olur diye. sistem hata verir ve sayfada "error 167538" yazar. veeee hocadan el cavap:
-kızım, kalem kağıt çıkar, şunları not al. bak erol yazıyo. ana kampüse gidip erol beyi bulcaksın, o da sana şifreyi verecek. oda nosuda 167538'miş. hadi kızım uğraştırma beni, ah şu öğrenci milleti...
yeni taşınılan eve doğalgaz döşenir. herşey tamamlanır sıra kontrole gelir. peteklerden birinin bozuk olduğu ve su sızdırdığı anlaşılır. Az önce peteklerden biri bozulursa suyun nasıl boşaltılacağını gösteren, bütün gün doğalgaz işinde çalısan işçilere işi öğrettiğini sanan evin babası son bombayı patlatır.
baba - çabuk oğlum peteğin vanasını kapat, suyunu boşalt(işçiye).
işçi - tamam abi.
anne - saol kocacımm bugün senden çok faydalı bilgiler öğrendik. Allah seni başımızdan eksik etmesin.
abbas güçlü nün son durağı muğla üniversitesidir. her zamanki program konseptinde profları doçentleri oturtmuştur yanına. siyasi bir mesele tartışılırken üniversite öğrencilerinden biri söz alır.
+ abbas bey, bizim şöyle bir şikayetimiz var üniversite olarak. bizim üniversiteye şakşakçı üniversite diyorlar. her gelenin her dediğini alkışlıyomuşuz(sesini yükselterek), biz şakşakçı değiliz di mi arkadaşlaarrrr?
-bütün üniversite 'değiliiizzzzz' diye bağırıp alkışlamaya başlar.