lisede bir arkadas grubunda gerceklesen buruk bir hikayedir efendim.
gobegini oksadikca rahatlikla osurabilen bir arkadasiniz varsa size her daim eglence cikar ve hic sikilmazsiniz emin olun.
yine bole bos bos dolasilan bir okul cikisinda bu onemli sahsiyeti gaza getirmissinizdir sizi eglendirsin diye. cocuk ole bi gaza gelmistir ki ishal oldugunu unutmustur. osurmayla beraber basina gelecek olayadan habersiz gobegini oksamaya baslar. o da ne bir koku sarar etrafi. cocuk k1zarir bozarir hemen eve birakin diye rica eder. tabi arkadas arabaya almak istemez. cocuk solenir de solenir ulan sizin yuzunuzden oldu bole sap gibi birakcakmissiniz beni falan der. der ama hiç bir acitasyon ise yaramaz. cocugu ole birakip kalmakla yetinmeyip cagirdigi taksiciyede durumu anlatip hem cocugu rencide edersiniz hem taksicinin kacmasina sebep olursunuz hem de gulmekten karniniza agrilar girerken arkadasinizi orda sap gibi birakip gidersiniz. yillar sonra da sozlukte paylasirsiniz. kimbilir o da buralarda bir yerlerdedir belkide...
lisede bir arkadaşımın koşarken, okul bahçesindeki kesilen ağaçlardan birinin yerde kalan köküne pantolon paçasının takılması sonucu, paçasının küloduna kadar söküldüğüne şahit olmuştum.sonrası dumurun ikinci halkası,müdür yardımcısının yanına gittiğinde, "pantolonum söküldü eve gitmek için izin kağıdı verirmisiniz" sorusuna karşılık m.yardımcısı eline zımbayı alarak aşağıdan yukarıya kadar pantolonunu zımbalayıp gerisin geriye sınıfa yollamıştı.
öss ye hazırlandığımız yıllarda dershane arkadasıma sınava hangi okulda gireceğne dair kağıt posta yoluyla gelir. tesadüfen evlerinin bitişiğindeki okul da girecektir sınava.ve bu salak arkadaşım "aa bu bizim evin yanındaki okul" deyip öss giriş belgesini yırtıp çöpe atar.**
okul bahçesinde gezerken, bir şofbenin açma kapama aparatı bulunur. bir dikdörtgen plastik üzerinde bir tekerlek ve diklemesine koyulmuş bir çubuk vardır. çubuk sağ ve sola doğru yatırılarak, açma kapama işlemi gerçekleştirilmektedir. veya biz öyle zannediyoruz. neyse... bu aparatı alıp, sınıfa getirdik ve sınıfın bilgisayarının monitörünün önüne güzelce yerleştirdik.
ardından hoca geldi. bu ne diye sordu. arkadaş monitörün arkasına geçti, açma kapama düğmesine basacak arkadan, ben de şofben aparatanın üstünde bulunan çubuğu kontrol ediyorum. ben çubuğu sağa yatırıyorum, arkadaş monitörü kapatıyor. sol yatırıyorum, arkadaş monitörü açıyor. hoca inandı o aparatın monitörü kontrol ettiğine. biz tabi yarıldık bu arada...
tenefüs zili çaldı. hoca monitörü açmak için monitörün düğmesine bastı. monitör 5 sn geç açıldığı için, monitör açılmadı sandı ve o bizim şofben aparatının çubuğunu döndürdü ve monitör şak diye açıldı. hoca hala, o şofben şeyinin monitörü gerçekten açıp kapadığını sanır.
2 sene önceki be$ikta$- fenerbahçe derbisi için bostancıdan be$ikta$ dolmu$una binilmi$tir. kaptan kafa elemandır ve son derece piçtir. yol boyunca muhabbet espri gırla. yolda köprü yolunda fenerbahçe takımını stada götüren otobüsle kar$ıla$ılmı$, arkasından ilerlemekteyiz.ve son bombayı köprüye giri$te yapıp bizi iptal etmi$tir kendisi. telefonu çalar.
der meister kapı kapatma alışkanlığı olan, daha doğrusu bulunduğu yerdeki kapı açık olunca rahatsızlık duyan ilginç bir sözlük yazarıdır. yine bir gün odasına girer, kapısını kapatmaya çalışır; fakat kapı kapanmaz. "ulan niye kapanmıyo bu?" diye düşünürken, kapıyı açmak aklına gelir; karşısında kapıyı açmaya çalışan annesini görür.
anne: ben de diyorum niye açılmıyo
der meister: ben de diyorum niye kapanmıyo
iki cümle aynı anda sarf edilir. yarım yarım yarılınır.
annemin pizzacıya sipariş vermek için telefon açtığında:
annem: asdfjdngvjndsfv (dili sürçmüştür)
pizzacı:pardon efendim anlamadım
annem:şaşırmış bir ifadeyle ee pizza siparişi vermek istiyorum
pizzacı:(ne dediğini duymadım ama adam kesin yarılmıştır)siparişinizi alayım vsvsvs.
benim yarıldığım olaydır.
imam hutbede coşmuştur. ilçenin merkezi sistemini kabloları kesip kartı kırarak bozan kişiler ve hırsızlara kızıp saymaktadır. küfür gelecek diye beklenmektedir bir yandan da. neyse dua kısmına geçer imam az bi eder. sonra hızını alamayıp yine hırsızlara falan saydırmaya başlar. artık dayanamaz patlar;
-anası belli babası 1250* olan insan kılıklı şeytanların şerrinden sen bizi koru ya rabbi!
otobüs bekleyen iki arkadaşın bebek ayakkabısı bulması iki gün yanlarında taşımaları daha sonra bir üst dönem amfisinde çıkartıp ayakkabının yeniliğini tartışmaları, sol tekinin nerede olduğunu düşünmeleri. sonuçta ayakkabıyı bırakıp gidememeleri.
antalya cumhuriyet meydanında su perdesi vardır. yani mühendis bir iki yıl önce sistemi yapmıştır. ve orada sular müzik eşliğinde kendi kendine şov yapmaktadır. yani sahnede ne insan ne de benzer bir canlı vardır. fakat ne hikmetse bazı organizmalar (şimdi isimlerini verip rencide etmek istemiyorum) şov bittikten sonra kendilerini tutamayıp oradaki suyu alkışlamıştır.
yasadigim bi olay : finaller donemindeyiz her zamnki gibi son gunune calisiliyo finallere sabah 5 kadar calsiyorum sinav 3 30 da 12 de kalkar giderim okulda da calisirim diyorum o donem de evde tatilat var ev anahtari dayimlarda sabah 8 de birisi beni uyandirmaya calsiyoo gozumu aciyorum
-meraba ben usta
-ben de x (tanisma fasli superdi yalniz)
-cimento var miyidi
bir dumur olma uyku sersemligi durumu ne alaka simdi cimento ne falan sonra sabah ilk kalktimizda gunaydin vs dersin ama cimento istenmesi baya bi garip geldi bana...
yataktan debelnme sonucu
-evet cimento var yatagimin altinda(tabi icimden soyledim soz )
erdem'in bir dedesi var nazmi dayı akıllara zarar bir adam. birgün nazmi dayı'nın danası ishal olmuş o da danaya kola içirmiş. bunu gören karısı miyese anne de acaip kıskanmış.
miyese: tebe it gırhanın erifi. yetmiş yıllık karınım bana kola almazsın da danaya alırsın öyle mi?
nazmi dayı: be avrdını s.ktimin karısı dana asta sen asta mısın?
almanya'da erasmus öğrencisi olarak bulunan dönemde, fransızca dersi alınmak istenir. ders haftada 2 saattir, ve amaç kredi doldurmaktır. sorun şu ki, fransızca dersi almanca anlatılmaktadır. wokaltwinter, ders sırasında hocadan almanca anlatılan fransızca dersini ingilizceye çevirmesini ister..ve böylece fransızca macerası başlamadan biter..
güldüren ,eğlendiren adamı zor duruma düşüren olaylardır:
bir gün yine arkdaşlarla yolda yürüyoruz, her zaman geçtiğimiz ordu bulvarından( bilen bilir) geçerken, önümüzdeki üç abazan tip hakkında da geyik çeviriyoruz, eğleniyoruz, arada arkaya dönüyorlar pis pis bakıyorlar filan ama bişi diyemiyorlar zira ellernde kanıt yok...
ordu bulvarının sonundaki apartmanın(bilen bilir) çatısına gözüm ilişti birden ve o an ayarım kaçtı:
-oha çanaklara bak(apartman üstündeki çanaklar cidden kocamandı ve ben dehşete düşmüştüm nasıl taşıyor o çatı, çanakları hala anlamam)
üç abazan tip tabi üstüne alındı, hepsi götüne güveniyormuş meğerse, üçü birden döndü bu kez...
ilk bulduğumuz ara sokağa saptık, izimizi kaybettirdik...
pazarda peynir alan bir müşteriyle satıcı arasında geçen diyalog
+abi kaşarın kilosu ne kadar
-sana yedi lira olur abi
+yok yav yedi liraya kaşar olurmu hakiki kaşar yok mu ?
o sırada yanındaki bayanı göstererek var ama biraz tuzlu demesi *
bilgisayar dersinde hoca video izletmektedir. windows şöyle böyle hede hödö.. tam videodaki eleman "algılayarak" dediği sırada sistem takılır, "yarak" şeysi saniyelerce tekrarlanır, kimisi yerde; kimisi gözünden yaş gelerek gülmektedir.
aynı derste hocanın arkadaşa uzun süre bakıp "jigolo lan bu" demesi de o dersi unutulmazlar arasına sokmuştur.