bizim nöroloji yoğun bakım vardı 1 ay staj yaptığım. hemşirelerden biri ilacın şeker düşürücü etkisi olduğunu bilmesine rağmen hastaya serumu hızlıca vermiş birazdan yavaşlatırım diye düşünmüş. onu da unutmuş tabi.
ben bi hastaların şekerlerini ölçeyim diye düşündüm. ilk ölçtüğümde 46 falan çıkmıştı. bu hemşireye serumu durdurayım falan dedim. yok o daha düşmez öyle kalır dedi amk. 10 dk sonra tekrar ölçtüm adamın şekeri 21 e düşmüştü. eheuhrue. hemşire mosmor olmuştu amk. doktor da gelip bir ton bağırmıştı hauajajajajja.
edit: ulan bir de ziyaret vaktine denk gelmişti. bi yandan hasta yakınları içeri girmeye çalışıyor bi yandan hemşire dekstroz takacam diye uğraşıyor ahwuajjaaj.
yanılmıyorsam 3 yıl kadar önce iş yerimde pc de maç izlerken bir futbolcu ile aynı adı taşıyan yolcuya uçak bileti keserken futbolcunun isim soy ismini girmiştim. allahtan erken farkettim yoksa 184tl kaçacaktı birtarafıma.
eve geldim elektrikler yok. telefonun lambasını açtım odaya kadar vardım. şifonyerin üzerine koydum telefonu üzerimi değiştirdim çizgili pijamalarımı giydim alarmı kurup uyuyacağım. telefonu arıyorum. abartmadan söylüyorum mutfak çekmecelerine kadar baktım bulamadım. kaybettim diye hayıflanarak küfrederek yatağa gireceğim ki o da ne? şifonyerin üstünde duruyor. o sinirle aldım duvara fırlatacağım bir anda fakir olduğum aklıma geldi. güzelce alarmını ayarlayıp uyudum.
Sabahın köründen yollara dökülen bünyenin, evin önündeki çöp konteynırına atılacak bir torba çöpü, işe kadar götürmek ve hiç farketmemek.
Ev, iş arası mesafe yaklasık, 1,5 saat.
Halk otobüsündeyim.
Balık istifi .
Çöpün ağırlığı, 4-5 kilo.
Aylardan Temmuz.
Varın düşünün işte!
ilkokulda öğle arasında yemek için eve gitmiş, yemeğimi yedikten hemen sonra evden çıkış yapmış ve pembe simli terliklerimle okulun önüne kadar gelmiştim.
Okulun önünde giydiğim terklikleri fark etmiş ve eve doğru depar atmıştım.
yakın zamanda, geçen günlerin bir gününde annemin isteği üzerine komşunun bizde kalan tencere tavalarını komşuya götürmek için yola koyuldum. Komşunun evi de bizim evin yukarısındaki uzun caddede. Caddeye çıktım. Yanıma kulaklığımı aldım elbette. Yürüyorum, kendimi müziğe öylesine kaptırmışım ki, kafamı kaldırdığımda komşunun evini elli metre civarı geçtiğimi fark ettim. Geri döndüm sonra. Müzik dinliyorum gene. Yok artık, gene mi? Kendimi müziğe kaptırıp gene geçmişim komşunun evini, kafamı kaldırdığımda fark ettim. Fark ettiğimdeyse kendime bir yuh çektim. Aptallığa bak. Bu sefer dalmamak üzere geri dönüp komşuya bıraktım.
Bir keresinde de dalgınlığımdan yakın bir arkadaşımın anlatmasıyla haberim oldu. Belediye meydanının bulunduğu caddede kulağımda müzikle yürüyormuşum. O sırada da arkadaşım ve babası cadde üzerinde bulunan bir bankta oturuyorlarmış. Beni görmüşler, önlerinden öylece geçmişim dalgın bir vaziyette. Arkamdan babası seslenmiş, duymamışım. Arkadaşım da bu hallerimi bildiği için boş ver, duymaz demiş babasına. Sonradan arkadaşımla görüşünce öğrendim.
B.evlerde otururken elektrik faturasini yatirmak icin elektrik idaresine babamin arabasini alip gitmistim. Isim bittikten Sonra 20dk kadar yurudukten sonra eve yaklasiyordum ki araba aklima geldi. Geri dondum tekrar.
atm denilen icattan para çekmek isteyip tutarı tuslayip hesaptaki paranin tamamını cekmek.
buraya kadar her şey tamam.
eski bir atm
agirdan karti alip cuzdana koyup geri dönüş. ..
ortalama elli saniye ve on on beş adimdan sonra bir film sahnesindeymis gibi en derinden bir hasssssikkkktirrr efekti...
lan!
parayı almayı unuttuk!!!
hemen geri dönüş ve bomboş bir atm.
rüzgar hafif
bir çınlama.
seslerden uzaklaşma.
hemen hesaba tekrar bakış.
para yok...
para gitmiş. ..
civarda dedektif edasıyla bir yoklama.
para yok...
kimse yok...
yok...
yok...
yo...
y..
yea!
nasıldı?
heh
her şey çok güzel oldu.
varoluş tarihimde en büyük malligim dalginligim..
artik ne dersen...