lise zamanında dersteydik hoca bana bir soru sormuştu tabi o ara arkada arkadaşlarla muhabbetin dibine vurmuşuz küfürlü falan baya girişiyoruz.
hoca kaldırdı.
+oğlum şu şu olursa şu şuna çakar mı ? (her neyse işte bir soru sormuştu)
-siktir git dedim (aslında cevap aklımda onu söylediğimi sanıyorum ama siktir git diyorum)
+oğlum sen ne diyorsun dedi
-yine siktir git dedim.
bizim aptal sınıfta ciddi ciddi dinliyor. gülen yok olmadığı gibi uyaranda yok. gerisini anlatmayacağım.
hastanenin 7. katında akşam yeni gelen hastalarımızın anamnezini almış, tasarruf niyetiyle akşam 6'dan sonra çalıştırılmayan asansörlere söve söve 3 stajyer kız merdivenlerden atlaya zıplaya aşağı inmekteyiz. günün yorgunluğu ve sabah vizitinde yenen azar sonrası dengeler şaşmış elbette, nasılsa servisin 7. kat merdivenleri de boş diye salsa yapmacalar, merdivenleri en çok kaçlı atlayabilir gibi abuk oyunlar derken benim büyük atmam sonucu 5 basamak birden yere şap diye atlamam, atladığım yerde takım elbiseli bir adama bodoslama çarpmam ve kafamı kaldırdığımda ardında 3 koruma ve jandarma ile dikilen savcıya çarptığımı fark etmem. önlükle steteskopla bir havamız vardı olan ona oldu, "bir şeyiniz yok ya doktor hanım?"
şirketten bir abi yeni telefon almıştı, tabi ofisin teknolojiden anlayan elemanı olarak telefonu bana getirdi, benim sim kartı çıkarıp yeni telefona taktık, telefon açıldı sıkıntı yok gibi gözüküyordu, bir de internetine bakalım dedik. benim telefonun. internet bağlantısını açtım ama yeni telefondan ne yaparsam yapayım bağlantıyı görmüyordu. açtık kapattık, sim kartı soktuk çıkardık, yarım saat şarja taktık yok kardeşim interneti görmüyor verdim telefonu geri '' abi seni kandırmışlar bu telefon bozuk'' dedim.
abimiz telefonu aldığı yere geri götürdü, 2 saat sonra geldiğinde ''mal herif sim kartı çıkarınca senin telefonda interneti mi olur'' diyor. telefoncu dedi. *
eczaneye girilir. ilaç yerine sigara istenir. yaşanan suskunluk sırasında para denkleştirme çabası içinde olunduğundan olay hala idrak edilememiştir. kopan eczacı ''ne tedavisinde kullanılıyormuş, reçeteli mi peki?'' diye sorunca olay kafaya dank eder, ancak bu, sahip olduğun hastalık ve sigaranın zararları üzerine ufak bir konferansı dinlemek zorunda kalmak gibi bi durumu değiştiremez. bi daha da o eczaneye gidilmez.
Üniversite yıllarındayız, en büyük derdimiz dolapta küflenmiş bir tencere makarnayı kim çöpe atacak düzeyinde. 4 sap erkek, bolu'nun yegane caddesinin orta yerinde, eski fakat iyi denilebilecek düzeydeki bir evde kalıyoruz. kaldığımız öğrenci evinin ev sahibi eski kız arkadaşımın halası. kendisi istanbulda ikamet ettiğinden ötürü evin ıvır zıvır işleriyle kız arkadaşımın babası ve annesi ilgileniyor. ev sahibemizin 3 yılda bizimle olan tek kontağı bankadan kendisine yatırılan kira bedelinin sıfırları. kendisine suç bulmaya lüzum yok, mesafeli ama isabetli bir ilişkimiz var.*
Bir gün; dışarı çıkmak üzere meyletmiş, efendi gibi duşumu almış, giyinmiş saçlarımı kurutayım niyetiyle banyoya gitmiştim. standardında olduğu gibi saç kurutma makinasını pirize takıp tam çalıştırmıştım ki arkadan büyük bir gürültü ile patlayan pirizin sesini duydum. onunla beraber evde kesilen elektriğin sessizliğini. Eskimiş elektrik sistemi yüklenmeyi kaldıramamış olacak ki saç kurutma makinası ile birlikte sigorta ve pirizi patlatmayı tercih etmişti. akşam saatleri, elektrikci desen bulunmaz. bilen bilir, bolu esnafı zaten tok satıcı. saat 5'de kapatılan bakkallar, biz bu saatte çalışmayız diyen çilingirler gördü bu gözler. Velhasıl bir ev arkadaşımla birlikte kız arkadaşımın evinin yolunu tuttuk. maksadımız durumdan haberdar edip, bolu'nun yerlisi olan bu güzide insanlardan yardım, tanıdık talebinde bulunmak.
Ev sahibi vekillerinin * müstakil evlerine vardık. kendileri, arkasında bahçe bulunan kendi elleriyle yapılmış müstakil şahane bir evde oturmakta. bu süre zarfında kız arkadaşım evde olmadığından ötürü bende bir rahatlık var ki sormayın. zira sevgili, sevgili babası, sevgili annesi, kardeşi ve yanınızda şerefsiz bir ev arkadaşı varken insanın başına neler gelebilir bilemezsiniz. kapıda bizi karşılayan evin annesi oldu, biz tam durumu izah ederken arka bahçeden elinde mangal maşası ile evin babası geldi. bir kez de durumu kendisine izah etmeye çabalarken, beklenmedik bir çıkış yaptı.
B - aç mısınız? lan siz öğrencisiniz kesin açsınızdır. gelin bahçeye mangal yapacaktık biz de, boğazınızdan et geçsin girin lan!
bu soru girişli emrivaki davet ile gevşek gevşek gülerek arka bahçeye doğru seyirttik, bahçede bulunan piknik masası kıvamındaki sofranın başına kurulup yamyam gibi beklemeye başladık, baba mangalın başında etler ile cebelleşirken geri kalan ahali de bu süre zarfında okul şöyle, iş hayatı böyle, aman burda da vakit geçer mi faslından geyiklere düşmüş bir yandan göz ucuyla mangalı keserken hava iyiden iyiye kararmıştı. bir gün bir insan evladı karşıma çıkıp, " - bir gün hava karardığı için hayatının en büyük dingilliğini yapacaksın" dese, ağzının üzerine kürek ile vurup "oşt lan ordan mal mıyım ben!" derdim lakin, nerden bilebilirdim ki bir gün gerçekten hava karardığı için hayatımdaki en büyük dingilliğin altına kanımla imza atacağım a dostlar. yapmam demeyin, insan yapıyor...
ortamın karanlığından müzdarip ev sahibi baba, bahçeye bir lamba alması gerektiğinden bahsederken, ben de bir yandan misafirliğin vermiş olduğu mahçubiyet, bir yandan da karşıdakinin sevgili babası olduğu gerçeği ile cebelleş olurken yalaka yalaka "- aman efendim şöyle bahçe lambaları var, yok yere sokmalı, yok güneşten kaktırmalı" diye saçma sapan teorilerimi sunmakta idim. bir şey yapmalıydım. Edison'dan, Tesla'dan bu yana gelişmiş ampul, lamba, ışıldak, led vs tüm aydınlatıcı teknolojiler gözümün önünden akıp gidiyordu, bu adamın problemine bir çözüm bulmalıydım ama nasıl? işte o an aklıma dahiyane bir fikir geldi... evet dostar, dahiyane... tabi benim gibi beynindeki iki hücrenin ikisini de fikir bulmaya adayıp peşine plan geliştirmiş bir insan için dahiyane olan bu fikrim, cebimden telefonumu çıkarıp; " - ağğğ benim telefonumda flash var, ışıldak gibi yanıyor keraneci, buyrun bunu kullanın. hatta vereyim direk şuraya bi yere bağlayın gecenizi aydınlatsın, köpeeniz olsun. ehehe. " diye sunmama kadar vardı. işin güzel tarafı benim bu teknolojik çözümümün işe yaramış olması, işin kötü tarafı ise yine teknolojik arsızlığın getirmiş olduğu dingillik. evet bildiğiniz sığırlık.
baba artık telefon flashı ile etleri görebilirken biz de bir yandan muhabbete kaldığımız yerden devam etmekte idik. zamanın geçtiğinden olsa gerek evin annesi babaya, "- daha etler pişmedi mi? yanacaklar al istersen" diye çok mantıklı bir soru yöneltti.
B " - etler pişmedi de bizim kız pişecek birazdan... "
bu neyin nesiydi efendim? ortada kız yok, konu ne ara oraya geldi, mevzu ne? diğer küçük kardeşten bahsediliyorduysa da ne alakası var? kız efendi efendi önündeki tabakta duran domatesi çatalı ile dövüyor. neden yansın? ne oluyor?
bu sorular ve silsilesi kafamdan akın ederken benimle birlikte mevzuya anlam verememiş olan anne yeni bir soru yöneltti; " - ne alaka yahu?"
işte bu saniyeden sonra gelişen olaylar sırasında, bir bukalemun nasıl renk değiştirir?, renk pingmenti nedir?, yavşak ev arkaşı ile birlikte başına bir şey geldiğinde daha da bokun içine nasıl batılır? içe sıçmak nedir? gibi bir çok soruya saniyeler içinde yanıt aldım.
Baba: " - telefonun ekranda bizim kızın fotoğrafı var, atıcam yanıcak birazdan..."
Hassiktiiiiiiğğğrrr.... nasıl bir gerizekalıyım ki teknojik arsızlığımı unutup, kız arkadaşımın fotoğrafını ekrana koyduğumu, onu da iş yapıp yaranayım derken adamın eline verdiğimi nasıl farketmedim?
renkten renge girdiğime mi yanayım, ortamın gerginliğiyle bana kitlenen anne ve kız kardeşe mi bakayım, gece boyu çıtı çıkmamış ev arkadaşımın yanımda kafasını eğip gevrek gevrek güldüğüne mi kızayım, yoksa az sonra kulağımı sıkıştırıp beni mangala basacak olan babadan mı korkayım bilemedim... ama değme bukalemuna taş çıkarttım. bordo mu ararsın, kırmızı mı istersin...
gecenin geri kalanı derin bir sessizlik ile tamamlandı, bu süre zarfında olaydan bi haber olan kız arkadaşım da eve gelince iyice götümden akan terler niagara oldu gitti. velhasıl yemek için teşekkür etmek namına ağzımı bir kez açtığımı hatırlıyorum *. kapıya yöneldik, bana kalsa topuklarım götümü döğe döğe kaçacağım ama göt korkusundan kıpırdayamıyorum. kapıya kadar bize eşlik eden ev sahipleri iyi akşamlar dileklerinden sonra kapıyı örtüp bahçeye doğru yöneldiler, yani hala açık arazideyiz. adam 5 adım arkamda. pek saygıdeğer ev arkadaşım daha fazla kendini tutamamış olsa gerek 7. adımda patlattı kahkahayı... ama bir insan evladı böyle gülemez, herif nasıl tuttuysa içinde eve varana kadar ağzını ayıra ayıra güldü. devamı seri bir şekilde eve kaçıp en ücra köşeye saklanmak, bu arada da ev arkadaşımın mevzuyu cemil cümleye anlatmasıyla gerçekleşti. ehehe....
neyse ki, kulağım yerinde duruyor, suratımda bir mangal izi yok. zaman içerisinde kız arkadaşım ile ayrıldık fakat konunun bununla bir ilgisi yok. baba da eli öpülesi bir babaymış ki durumu; "ben onları şu an arkadaş olarak görüyorum" diye hoş görmesi ile noktalandı.
tanım: yaptığım en aptalca dalgınlığım budur. artık siz ona ne derseniz diyin...
Olay tarihi 2013 yılının yazı.Aylardan muhtemelen temmuz ama ağustos da olabilir.Ucanfil mutfakta yemek hazırlamış odasına gitmek üzere mutfaktan ayrılmak üzeredir ve aynı zamanda evde yalnız kalmaktadır.Tam mutfaktan çıkarken bir de ne görsün yerde böcek var.Böcekten zaten doğuştan tırsak olan ucanfil o anın telaşıyla tabağını yandaki masaya koymuştur.Şahıs önce masanın üzerindeki peçeteyi böceğin üzerine atıp(çok mantıklı ama değil mi?) ardından o anki heyecanla masanın üzerindeki antika çinili nihaleyi böceğine üzerine yakalaşık 10 cm yükseklikten bırakmıştır.Sonuç:Zafer! Böcek ölmüştür.Zar zor peçeteyle yerden alınan böcek çöpe atılmıştır.Nihale baştan aşağı çatlamıştır ama seramik olduğu için bütünlüğünü korumaktadır.Akabinde nihale yerden kaldırılmak istenir.Nihalenin kırıldığını fark edince nasıl böyle bir aptallık yaptığına kendisi bile inanamamıştır.
bugün okulun yemekhanesine gittim girişte kaşık çatal bıçak alınıyor sonrasında yemek. ben tabi yemeği aldım oturdum masaya lan çatal yok kaşık yok bıçak hiç yok. geri döndüm aldım hemen. sonra dedim ki. vay amısınakoyim.
gidilen güzellik merkezinde ayağına giydiğin galoşlarla dışarıya çıkmak. Çok güzel olduğum edasını insaların bakışlarının desteklemesi ve yürürken önümde mavi bişeylerin olduğunu fark edip bunların ayaklarım olduğunu anlamam.
Karşıdan karşıya geçerken trafikte durmakta olan belediye otobüsüne omuz attım. Üstelik telefona falan bakıyorsam olsam anlıycam ama bakmıyordum da nasıl oldu hala anlayamadım.
Formspring diye bir site var, anonimden soru falan soruluyor. Zamanında çok ünlenmişti bu site. Lise yılları, hoşlanılan kıza sabrını ölçmek adına saçma saçma sorular sorulur, dünyanın en saçma sorusu sorulur, gönderilir ve ardından bilgisayar ekranına yumruk atılır. Soru anonim olarak gönderilmemiştir, o günden sonra cuma günleri istiklal marşı törenlerinde bile yüzümü sakladım.
bir arkadaşla birlikte alışveriş yapmak için markete gitmiştik. neyse aldık alacağımızı yanaştık kasaya sıramızı bekliyoruz. olay burdan sonra başlıyor zaten.
bizim arkadaşda yeni telefon almıştı, benim bilmediğim sürekli acayip acayip özelliklerini gösterir dururdu. ben de yine onlardan birini yapıyor sandım. yüzüme baktı ardından çıkardı telefonu not defterini açtı. saliha demir* yazdı. ben de bunu sesli okumamış mıyım. lan bi kaldırdım kafamı kasiyerle göz göze geldik ki o an anladım yaka kartında yazan ismin telefonda yazan isimle aynı olduğunu. napıcağımı bilemedim kaçırdım gözümü kızdan. kız kalkıp bişeyde demedi allah'tan. çıktık gittik ama çok güldük sonra.
bir yandan kola içerek bir yandan guaj boya resim yaparken fırçayı yanlışlıkla kolaya daldırmak, ardından bardağı kafaya dikmek misal... (yazar burada 21 yaşında)
sözlükte bir konuyu aramak istedim az önce, yazdım ve ara düğmesine basmak istedim. nasıl olduysa "getir" düğmesinin yanında olması gereken ara düğmesi yoktu.. ve ben yere mi düşmüş diye baktım.
..ve evet burada vermek istediğim mesaj, aramaya inanan bir birey olduğum. bütün notlarım pekiyi.
çıkarken atarım diye aldığınız çöple dolmuş beklemek. dolmuş durunca ayılmak. abi bir dakika şunu atayım da bineyim diyemezsin de. mecbur devam abi devam işareti yapıp dolmuş savuşturulur çöp atılıp sonraki dolmuş beklenir.
öğlen 2 de karşılaştığım arkadaşa iyi akşamlar demem ve bunun hiç farkında olmayıp karşımdakine hayırdır çok mutlusun niye gülerek bakıyorsun bana demem.
ilyn carving iyimisin kızım saat dah 2 demesi ve benim durumu sonradan anlamam.
evet sözlük yapmışım bunu ben.. Ama o gün 3 sınavım vardı, sabahlamıştım.