bugün

call of duty black ops 2 yerine call of duty modern warfare 2'yi indirmek. ben de bekliyorum amk heyecanlı heyecanlı!
mahallemizin bakkalının ölümü üzerine kızına taziye için uğrayıp, pek iyi bir insandı demeyi aklımdan geçirirken, pek iyi bir bakkaldı demiş olmam. hiç gitmeseymişim daha iyi olacakmış.
cips posetini dolap yerine tuvalete goturup
koymak. farketmem 6 saat sonra oldu.
(bkz: Burnunu karıştırmak)
gizlice gittiğin iş görüşmesi deneyimini mevcut çalıştığın patronuna anlatmak.

ulen ağzımda bakla ıslanmıyor bırak yalan söylemeyi, söylememeyi bile başaramıyorum..
çantadan cüzdan yerine ped çıkarmış olmak.
diş fırçasına diş macunu yerine traş köpüğü sıkmak. benim suçum değil sensodyne' in suçu.
fotokopiçiye girmek için arabadan indiğimde arabanın kontağını yarı açık bırakıp akabinde kapıları kilitleyerek arabadan inmek suretiyle taksi çevirerek eve gidip yedek anahtarı aldıktan sonra tekrar taksiyle aracın bulunduğu yere gelip arabayla eve gelmek paha biçilemez olsa gerek. bu yüzden olsa gerek kapıları her daim kilitleme alışkanlığının olması kötü. o gün bu gündür yedek anahtar hep yanımdadır. bu sebepten olsa ki bir gün anahtarı kontağın üzerinde unutup yedek anahtarıda torpidoda unuttuktan sonra kapıları kilitleyip arabadan inmek. sonra ne mi oldu? tornavidalarla kapıyı açmaya çalışıyoruz bir gece vakti. *
Yurtta ilk zamnlarımda kendi katım yerine bi alt kata girip odanın kapısını açardım ve açmamla kendi katımda olmadığımı görürdüm.Sonunda alıştık artık
gözlük gözümdeyken saatlerce aramak.
Telefon elindeyken , telefonunu aramak az başıma gelmedi.
en aptalca olmasa da,
açık olan odanın ışığını kapalı zannedip açmak yani kapatmak.
çay almaya gidiyorum diye tam kapıdan çıkarken, dur bi çay demliyim geldiğimde demlenmiş olur diye mutfağa geri dönmüşlüğüm var.
bu da sayılır mı?
bakkaldan alınan bir ürünü poşetledikten sonra, bakkal'a poşet yerine para vermek.

dalmışım. para yerine poşet vermek olacaktı.
Uçağa ucu ucuna yetişecekken telefonumu bulamamam ve aramalarımın 15 dakikayı bulması. Oda arkadaşımın uyarısıyla elime bakmamla telefonumu görmem bir oldu. Allah'tan uçak rötar yapmışta aldılar beni içeri gari.
odadan çıkarken kapıyı çalmak. nadiren rastlanan rezilliktir. 'itiniz' yazan kapıyı çekmekte berbat bi şeydir.
motosikletin arkasına takılan otomobil çadırını farketmemek ve yolda çadırın takılı olduğunu anlatmaya çalışan tanıdıkların selam verdiklerini sanıp, selamla karşılık vermek.
abimle telefonda konusurken telefonumu aramam bulamayip abimin "ne ariyon dingil" sorusuna "abi telefonumu bulamiyorum" demem abimin telefonu yuzume kapatmasiyla aklimin basime gelmesi. nasil bir dalginliksa artik.
amaç balkona çıkıp battaniyeyi silkelemek ancak battaniyeyi silkeledikten sonra balkondaki çamaşır ipine asıp içeri girmek sonrasında battaniyenin yokluğunu farkedip aşağıya düşürdüm heralde diye düşünerek 4 kat inip koca battaniyeyi aramak, belki rüzgar uçurmuştur diye düşünmek.
Arabanın anahtarını kemere takmak ve o gün 5 saat anahtar aramak.
önce ptt'ye gidip sıra numarası aldıktan sonra, bankadaki işin daha acil olduğunu anımsayıp sırasının gelmesini beklemeden fişi cebine atan ve bankanın yolunu tutan adamın, bankada 215 sıra numarası alıp, hemen gişelerden birisinde yanan numaranın 216 olduğunu görüp, memura "ama benim numaram atlandı" diye çıkışıp elindeki 215 sıra numaralı fişi gösterdiğinde, "beyefendi 215 numaralı sıra fişi bankamıza ait değil, ptt'ye ait" cevabı aldığında anlaşılan dalgınlıktır. tabii ki, o dalgın adam bendim.
kettle var ya hani su ısıtıcısı onu uyku sersemi aygaza koyup altını yaktım, sonra baktım bi yanık kokusu var, kimseye çaktırmadan kettle ı çöpe attım.
annem hep derdi: oğlum kalk git bi yüzünü yıka diye. demek ki bundanmış.
el freni çekerek arabayı park ettikten sonra artistliğine sigara içeyim derken sigarayı tersten yakmak.

el frenini sadece gerektiği zamanlarda kullanıyorum artık. imana geldim bu olaydan sonra.
Akrabalarla dolu bir facebook hesabında adult sayfasını ve müstehcen içeriklerini beğenmek.
duvara kafa atmak.*
dalga geçmiyorum, cidden böyle bir şeyi yaptım.
olay şu şekilde gelişti;
ranzanın altında uyananlar daha iyi bilirler,
duvar kenarı daha bir karanlıktır kuytu olduğu için.
normalde ışıktan rahatsız olmayan ben
ranzada yatmaya başladıktan sonra ışığın sızdığı odada uyayamaz oldum.
o güzel karanlık ve kuytu köşeme doğru ilerlemekteyken
-artık uyumak için nasıl bir aşk doğduysa içime-
kafam birden küütt etti duvara.
küt etmedi daha doğrusu resmen geri sekti.
o ilk anın acısından sonra yaptığım mallığı fark edip kahkalarla güldüm.
artık hangisi daha büyük mallık siz karar verin;
duvara kafa atmak mı
duvara kafa attığına dakikalarca gülmek mi.

not: bu entry'i girerek bir yazar olarak ciddiye alınma ihtimalimi önemli ölçüde riske ediyorum. *