-okulda öğretmene yanlışlıkla 'baba' diye hitap etmek. üstelik öğretmenim bir kadındı!
-yolda arkadaşımla sohbet ederken onun bir an durduğunu görmeyip yolda bir adamla yürümek ve ona konuyla ilgili soru sorup onay beklemek. adama bakınca arkadaşımın olmadığını görmek.
-lise son sınıftayken * hocanın beni çok konuşuyor gerekçesiyle tahtaya sözlü yapmak için kaldırması. bunun akabinde tahtanın ikiye ayrılmış bölümünde iki tane soru görmek ve tahtanın sağ tarafına geçip soruyu çözmeye kalkışmak. ama daha sonra o çözmeye çalıştığım sorunun bir formül olduğunu anlamak.
(zamanın birinde; ki o zamanlar sosyaldik)alabildiğine dolu ve süzen gözlerin oluşturduğu kalabalıkla "sıkıntı ile, neden topluca olmuyor bu iş?" tek tek bayramlaşırken, misafirlerle birlikte oturan anne ile de "hoş geldiniz, iyi bayramlar" deyu bayramlaşmak, akabinde ilk farkeden olup herkesi şaşırtarak kendine kocaman gülmek...
çöken bilgisayarın insanın içinde yarattığı büyük boşluk ve dalgınlıkla sigara almak için gidilen büfeye, abi bana bi windows live demeniz ve elinizde sevgi yumağı bir paket winston lightla yola devam etmek.
(#11794930) budur! Entryleri ard arda okuyup bazılarına gülmemden midir yoksa gerçekten komik olduğundan mıdır bilmiyorum ama daha entryi okumadan gözlerimden şarıl şarıl yaş geldi.
arabayı unuttum hacı, arabayı. bildiğin. sen arabayı otoparkta unut, şarıl şarıl yağmurun altında metro istasyonuna koş, sıçan gibi ol, metroya bin. yolda baban arasın; '' oğlum, gelirken beni de al çok yağmur var.'' desin. bir de kavga et, ' araba sende değil mi ya, sen ne gelip almadın bu yağmurda donuma kadar ıslandım! (boxer kullanıyorum)' devamındaki diyalog için nazım hikmet şöyle der; '' en güzel söz, henüz söylenmemiş olandır.'' onun da kendine has yöntemleri yok değil ama olsun lan, babadır sonuçta. ben kızgın değilim. o sonuncuyu belki demeseydi iyidi de neyse. şimdi bunu okusa ya. aklıma cem yılmaz'ın o meşhur sahnesi geldi, bari.
yüksek lisans başvurusuna giderken kimliğimi unutmuşum yok böyle bişey ya.Antalya'dan Kütahya'ya gittim yolda ölsem kalsam adım sanım yok.neyse ki hallettim siz siz olun yapmayın cok kötü bir durum gerçekten.
ilk araba sahibi olduğumda gece ciğerciye gitmiştim. sonrasında eve yürüyerek dönüyordum ve eve çok çok yaklaşmıştım ki aklımdan "keşke arabam ol.... ???!?!?!" + "lan araba?"
eve gidip yatmış sabah gidip koyduğum yerden almıştım.
bugün alem fm'deki sinekli programın konusudur. çok güldürmüştür. birkaç örnek vermek gerekirse:
-tek camlı güneş gözlüğüyle gezmek
-sevgili yerine patrona ''üzerinde ne var?'' mesajını atmak
-55 km gidip nüfus cüzdanını unuttuğunu fark edip geri dönmek, dönünce kimliği giyilecek pantolonun arka cebine koymak, giderken terlemek bahanesiyle pantolonu çıkarıp 55 km yolu yine kimliksiz kat etmek.
ortaokul zamanı okula gelip gittiğimiz yol cadde üstü, kaldırım tarafında dükkanlar falan var. bunlardan birinin demir merdiveni var ama dükkan kapısı yüksek olduğundan merdivenler bayağı bir yukarıda 8-9 basamak yani. her sabah bu merdivenden haberdar o yoldan giden ben akşam eve dönerken dalmışım, konuşa konuşa yürürken merdiveni gördüm ben ama dank diye kafamda yankılanan sesten sonra. o kafa oraya nasıl gömüldü, merdivenden o ses nasıl çıktı bilmiyorum ama o merdivenin orda oluşuna bu olaydan sonra hep lanet ettim. merdiven'i her görüşümde başım ağırırdı inceden. yazık la nasıl kısaymışım o zamanlar hey gidi heey. *