kulaklıkla telefondan müzik dinlerken telefona zil sesi yapılan şarkının çalması ve biri arıyor diye telefonu açmaya yeltenmekmiş. insana kendini feci ezik hissettiriyor. yani öyle diyorlar. bizim bi arkaşın başına gelmiş de o anlattı. öyle yani.
karanlık odada atlet ile otururken kucakta laptop ve göbekte kül tablosu var iken hafif çakırkeyif halde sigarayı atlette dolaylı olarak göbek üzerinde söndürmektir.
eve misafirler gelmiştir, sohbet muhabbet ediliyordur. misafirlerden biri su getirmemi rica eder. ben de suyu doldurur, solana gelir, oturur ve afiyetle içerim...
evde elektirikler yoktu.neyse gelene kadar oyalanayım dedim.üstümde bornoz evin içinde dolaşıyorum.duş alamayı düşünüyodum.bi beş dakka dolaştıktan sonra televizyonu açayım dedim.neyse oturmuş izliyorum sırada ev arkadaşı geldi.
-napiyosun la bornozla?
+duş alcaktım elektirikler yok gelmesini bekliyorum.
- haa iyi iyi hade bakalım.
oturduk televizyon izledik beraber.alkol ve ot zararlı beyler.kullanmayın.
16 ocak 2012 istanbul kar yağışı sebebiyle ben sıcak servisime kapağı atmışken metrobüs durağında mahsur kalan ve donmak üzere olan sevdiceğime moral vermeye, alternatif sunmaya çalışıyorum. anadolu'dan avrupa'ya geçmeye çalışan mültecileriz bugünlük.
ilk konuşmamızda çok parlak fikirler üretemedim, telefonu kapattık. daha sonra saksıyı daha süper çalıştırabileceğime inandığım konuma, yani servisin koltuğunu yatırarak ve ayaklarımı kalorifere daha da yaklaştırarak gayet rahat bir konuma geçtim. (birileri soğukta donarken birileri sıcağın tadını çıkarmalı dostum üzgünüm) o an radyodan trenlerin çok sağlıklı bir şekilde seferlerine devam ettiği haberi kulağıma çalındı. işte dahiyane fikir ayağıma gelmişti. hemen söğütlüçeşme metrobüs durağındaki buz tutmuş sevgiliyi aradım. söylediğimden, adım kadar emin olduğum ses tonumla; 'hemen trene biniyorsun, bakırköy'de inersin' dedim. 'denizi de trenle mi geçeceğim?' dediği an telefonu kapatıp norveçli balıkçılarla yaşamaya karar vermiştim.
kendisi hala beni sevdiğini söylüyor, ben kendimi nasıl seveyim sevgili?
ayrıca yıl olmuş 2012 hala anadolu ile avrupa'yı bağlayan raylı sistemimiz yoksa bu benim suçum mu?*
yatak içinde pet şişe ile su içilir, uyku sersemi kapak bulunamaz ya da su saniyeler içinde içilir ve saniyeler içinde uykuya dalınır, elde kalan şişe etrafa saçılır, surata gelsede, surat bir el darbesi ile silinir, uyumaya devam edilir, tabi bu arada yastık mastık su içindedir, ağır uyumak iyi değil sözlük.
aç kalmanıza sebep olacak dalgınlıkladır. geçen yıldı. yiyecek sadece biraz ekmek ve 2 yumurta vardı. karnımda acayip acıkmıştı. kabukları atmak amacıyla çöpü açtım ve ben bir güzel yumurtaları çöpe kırdım. kabuklarıda tezgahın üstünde tavaya koydum. sonra tam yağı koyacaktım ki hassiktir dedim. aç kaldım amk.
beşevler metrosundaki abur cubur makinasından alınan çikolata metronun geliş sesinin duyulmasıyla koltuk altına sıkıştırılarak hızlı bir hamleyle cüzdandan ego çıkartılır,turnikeden geçilip merdivenlerden inerken çikolata akla gelir. çantaya,ceplere bakılır,bulunamaz. ego çıkartılırken düşürüldüğüne kanaat edilir ve paso kontrolü yapan güvenliğin yanına gidilir. amaç durumu anlatıp çikolatayı alıp yola devam etmektir. güvenlikte bir öğrenciyle tartışmaktadır,beklenirken o sırada da yeni gelenlerin yüz ifadesine bakılır belki biri bulur ümidiyle .sanki kaybedilen çok büyük birşeymiş gibi,altı üstü çikolata ya. neyse tartışma rahatsız edici bir moda geçince derin bir nefes çekilir ve derdimi anlatamadan merdivenlerden inilir. metroya binerken yansımadan farkedilir ki çikolata koltuk altında durmaktadır. nasıl sıkıştırmışsam artık, sanki monta yapışmış. güvenliğe durumu anlattığımı ve aradığımızı ya da adamın kolunun altındaki ne dediğini düşünmek bile istemedim.
misafirliğe içi dolu çöp poşeti götürmek. annem denizli'den dönerken arkadaşına havlu almış,hazır denk gelmişken götüreyim düşüncesinde. dışarı çıkarken şu çöpü de alayım atayım bari diyor. biniyor dolmuşa, gidiyor arkadaşının evine. veriyor poşeti. ev sahibi teyze de "ayy canım ne gerek vardı" falan diyor. açıyor, bakıyor bildiğin çöp. hakkatten anne ne gerek vardı?