bulduğumda seni; yalnızdın..
betonlaşmış yürekler arasında sıkışıp kalmış ruhun,
önünde uzanan yol şeytanın ışığında,
sonu intihar..
bir bıraksam hazırdı gitmeye
paçalarından yakaladığım gölgen ölüme ıslık çalarken baykuşların yırtıcı çığlığı
hayattan s/es arıyordu ölüsü dirisi bir düşlerin
hiçbir ışık kapatmıyor karanlığı
korkuyordun!
içinin karanlığı,
dışının karanlığı,
yalnızlığın karanlığı bulaşmış birbirine..
karanlık ki yalnızlığın günahkar peygamberi
karanlık bir virüs gibi dolaştıkça hücrelerinde
düştükçe d/üşüyordu tutsak kelimelerin dilinin ucundan aşağı;
bazen ölüm bile çare değil unutulmaya
ve nerede unutursan unut kaybedilmiyor yalnızlık!
hızlandırılmış bir sevişme sahnesiydik biz seninle tensel çelişkilerinin mahrem yerlerini
sterilize yalanlarla örtüyordu
hoyrat dokunuşlarım
Tanrı sanıyordun beni içimdeyken Tanrı çıplaksa melekler fahişedir
bıraktığımda seni
yalnızdın.
betonlaşmış yürekler arasında sıkışıp kalmış ruhun
önünde uzanan yola saçılmış doğmamış çocukların
meze oluyordu aç bir sokak kedisine
koynunda yalanlar beslerken
ütopik yalanlarla örüyordun
Tanrı'nın çıplaklığını;
ki unutmak unutulmaktan doğuyor
Hey Tanrı!
Senin Tanrı'n kim?
Yoksa? Sen de mi unutuldun?
unutulmuş bir sevişme sahnesiydik biz seninle
sevişir gibi yaparken yalnızdık..