"beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi, boş yere mağaramdan çıkarma beni. alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna."
burada özellikle "yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme" kısmı bencileyin çok önemlidir. çünkü bir insanın hayatımıza girmesi özünde bizi yeni bir yalnızlığa alıştırır. bu yalnızlığın adıysa ilişkidir. ilişki kelime anlamı olarak bir etkileşimi imlese de buradaki etkileşim ve bölüşüm bambaşka bir yalnızlık yaratabilir.
tabii ki oğuz atay'ın anlattığı daha farklı bir yalnızlıktır. onun bu cümledeki korkusu yalnız kalmak değil, terk edilmektir.
Akıllara, yalın'dan "alışmaya çalışmak diye bir şey yok, alışmak zorundayım." dizelerini getirir.
kendinize zarar vermemek, toplumdan soyutlamamak, normal hayata devam edebilmek için yalnızlığa alışmak zorundasınızdır ne yazık ki. Ne kadar zor olsa da, bu böyle.
Eskiden kardeşlerinle kavga ederken, keşke yalnız bir evde yaşasam derken, aradan 10- 15 yıl sonra, kendi evinde şöminenin karşısında bunları düşünmek, bunları düşünürken gözlerinden birkaç damla yaşın süzülmesidir yalnızlığa alışmak.
ciddi anlamda büyük sorundur. artık kalabalık içinde olmaktan bile sıkılmaya başlarsınız. evde tek başıma olayım, bilgisayardan müzik dinleyeyim, uzanayım, oturayım ya da film izleyeyim diye düşünmekten kendinizi alamazsınız. akşamları arkadaşlarınızla görüştüğünüzde; "napayım evde bizimkilerle oturduk, t.v. izliyorum" demesi bile sizi aile ile birlikte oturup t.v izleme eyleminin çok sıkıcı birşey olduğunu düşündürür.