yanlızlık her kimliğe doğuştan yazılı tek uğraşıdır insanın bir yaşama sırasında, tek sermayesi sahip olduğu tek şeydir, kıymetini bilmelidir.
yanlızdır insan hep kalabalıklara karışma telaşı bundandır.
kalabalık yanlızlıklar yanlız kalabalıklar oluşur; şehir şehir, ülke ülke kalabalık arttıkça artmaktadır yanlızlıkta,
insan bir ölümü istemez birde ondan beter bir yanlızlığı ama ikiside muhakkak gelir başına bir yanlız yaşama sırasında,
ölümün değil ama yanlızlığın bir tek çaresi var. tek çaresi aşktır, bir yanlız yaşama sırasında nefes almanın,
aşkta zaten iki yanlızın ortak bir yanlızlıkta buluşmasıdır.
aşık olun gösterin birbirinize yanlızlıklarınızı, nasılsa ayrılık insanın kendi tek kişilik yanlızlığını özlemesi, sade ölüm değil, ayrılıkta yaşamın emri...
en yakın arkadaşınızın askerden 1 günlük izine geldiğinde size vakit ayıramayıp, kız arkadaşını görmeye gitmesi ve sonrasında kendi halinize bakıp dünyayı tek başınıza sorguladığınız zamandır.
doğal felaketlere benzer. insanoğlu ne yapsa da gideremez varlığını.
Günü karartan güneş tutulması gibidir. her yeri zifiri karanlık yapar. ışığı görmeniz için gözlük takmanız gerekir. gerçeği göstermez bu gözlük, ancak... gördüğünüz ışığın kendisi değildir. çıplak gözle göremezsiniz, bir şeylere bağımlı kalarak ışığı elde edebilirsiniz. bu da zaman içerisinde can sıkacaktır.
Nereden ne zaman geleceği belli olmayan deprem gibidir. Aniden gelir ve bütün planlarınızı, bütün mutluluğunuzu ve herşeyinizi yıkıp geçer. Sizi duvarlara vurur sağlı, sollu. Canınızı yakar. Ağlatır, sızlatır... Yalnızlık ya bu! karmaşanın içinden sizi çıkaracağına daha çok kaosa sürükler. Ardında yıkıntılar bırakır.
Herşeyi alıp götüren sel gibidir. ne kadar iyi yönünüz ve pozitif enerjiniz varsa hepsini alıp götürür. Geriye çorak bir insan fosası bırakır. bir anda vurup geçer. sonra tekrar gelir. ne ağaç tanır, ne de toprak.
Gökten düşen yıldırım gibidir. kavurur, yakar... En sağlam taş kütlesini bile parçalayabilecek bir güçtedir. insanı mı? insanı ise ya öldürür ya da süründürür.
Can alan melek azrail gibidir, bu... Hani derler ya, meleklerin içinde can almayı becerebilen tek melek... Yalnızlıkta öyledir. insan hissiyatı içinde can alabilen tek histir. Gam da, keder de kendisinden doğar. Ya da en sevdiklerinizi bir anda alıverir elinizden.
bazen düşünürsün?bu hayatta neyim var diye,sadece bilgisayarın ve internetinin ve birkaç yüz şarkının olduğu aklına gelir.durursun,siktir edilmişliğin kenara itilmişliğin ne olduğunu hissedersin iliklerine kadar.oturur ağlarsın,ölümü düşlersin kafanı her yastığa koyduğunda,mutlu insanları gördükçe derin bir ah çekersin,ben neden yalnızım diye sorgularsın.cevapsız birçok soru sorarsın kendine.sonra küçük odana gidip hüzünlü şarkılar içinde ağlarsın dertleşecek birkaç kişi ararsın,rehberine aramak için baktığında hiç kimseyi bulamamanın burukluğu sarar benliğini.gene bir hüzün kaplar içini,hüzünlü şarkılar dinlersin,ya da hiç bir his içermeyen parçalar,duygularını hislerini yok etmek istersin bir an,hatta içki içersin köpek gibi sarhoş olursun tüm yaşadıklarını hissettiklerini unutmak için fakat yine başaramazsın bu yalnızlık,siktir edilmişlik itilmişlik hissi bir türlü bırakmaz yakanı üstelik sarhoş oldukça daha da fazla sorarsın kendine daha fazla düşlersin ölümü,daha fazla yalvarırsın allah'a canını alsın diye.msn olmasa napardım diye düşünürsün,seni anlayan tek şeyin şarkılar olduğunun farkına varmışsındır.ne kadar dipte olduğunu görürsün bu dipten kurtulmak için elinden tutacak nafile bekleyişler içine girersin.sonra sadece diğer insanlar için sadece bir organizma bir objeden ibaret olduğunu anlarsın.kendinden başka dostun seni senden başka anlayan seni cansız duvarlardan başka dinleyecek kimsenin olmadığını anlarsın.ailenin annenin ve babanın sana ne kadar değer verdiğini anlarsın her şeyden ziyade seni sadece senden başka düşünenin olmadığını anlarsın bu uzun ve soğuk gecelerde.işte yalnızlık böyledir.
bilim adamları üzerinde yaptıkları araştırmalarla tercih meselesi olduğunu ortaya koymuşlar. açıklaması ismail yk'dan geliyor: " beni beğeneni ben ben beğenmem benim beğendiğim ise beni beğenmez."
bir varmıssın bi yokmuşsun aleminde , sırıtan ün benliğe , fiziki görünümlerin alelen sergilenmesinden öte , menevi ya da içsel ya da her neyse tüm ruhun girdiği garip dürtü diye tabir edilmesi mümkün gelen , ard niyeti olmayan bir kalbe pek yakışan tüm ölçütlerin ötesinde , tanımlamak zorunda kalınmdan böyle dibine vurmak , bir nebze olsun soyutlanmak ne varsa o anda yanında hepsinden kopmak , dört duvar arasında kalmak değil herkesin arasında hiç birşey olmak gibi bir şey.
aslında var olmaktır, kendini öyle bir tartıya koyar ki bu tartı ölçü kuramlarından ötedir, şiirler okunmaya çalışılır , şarkılar dinlenir kitaplar okunur , birşeyler düşünülür ama çıkmayan şey yalnızlıktır o an aklından , böyle benliğin patlaması gibi bir şey, önlük giyerken ilk okulda anneden ayrılmışcasına sahidir, yaşamaktır o an hiç olmadığı kadar hayatı.
kendini bir ahenk çıkmazında bulmaktır, sorun olan bir yre koyamamktır, dinlemektir o an ne varsa hüclerinde, düşünmek etraftakieri , mutlu yüzleri ve kendine bakmak bir anda , düşmek yine o emsalsiz boşluğave ardından bir yeni boşluk daha.
aslında tüm yalnızlıklar aydılıkta yaşanır ama hepsi karanlıkta dile getirilir çünkü tanınmaz o an da o an en aktif formatında dillenir yürek ne varsa içinde.kendisiyle konuşmasıdır durduk yere , kendini haklı bulmasıdır insanın tüm yaşadıklarında çünkü o an sadece kendini dinler yalnızlık budur , kendine yazmaktır kendini değersizlik abidesi ya da tam tersi görmektir her defasında .
kaybetme korkusudur yalnızlık elinde ne varsa bir çırpıda böyle gelir hani sarar etrafını o an işte elindeki sigaradır yalnızlık başındaki sevda ,kağıda düşen damladır gözlerden, beden tepkiler onu , kızmak ,öfke , isyan ...yaşarsın yani tüm koyuluğuyla tek başına.
çaresiz kalmak gibi , geçmişe dönmek bir anda ''öf be ne günler yaşadım ben '' demektir bakıp bakıp aynaya, mazeret üretmektir her defasında , biraz daha geriye gitmektir şimdiki zamandan hep biraz daha geriye,uzatılan elleri geri çevirmek ve hep yakınmaktır yalnızlık.
birilerine kırılmaktır,sevmektir aslında onları böyle ölümüne sonra kızmaktır kendine , onlara kırılmaktır , çocukca nedenlerle küsmek onlara birilerini suçlamak.
uzaklaşmaktır anne şevktinden ve baba öfkesinden , bırakılmış hissetmektir , üniversitenin ilk günüdür, öyle bakmaktır şaşkın şaşkın etrafına bir anlam aramaktır baktıklarında ve bir anlam bulamamktır ...
sıradandır ayrıca ,pek uzun sürmez , gelir geçer , konar gider, öyledir işte , gözlerini açtığında koca bir tavandır odan da , anlatamamktr işte şimdi olduğu gibi her defasında...
efsaneler biriktirmek yarına ve yarından beklemektir ne varsa.
bazen kendimizle hesaplaşmak için gereklidir yalnızlık. kendimizi tekrar gözden geçirebilmemiz için. ama bu yalnızlık uzarsa eğer, hayatımız kendimiz olur, bizden birini daha çıkarırız ama kendimizle konuştuğumuzun farkına bile varmayız çoğu zaman.
zuhal olcay' ın usul usul söylediği gibi
yalnızlığım yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin
yalnızlığım kanımsın canımsın sen benim çaresizliğimsin
(bkz: yalnızlığım)
akşamdan kalma sarhoşluğun verdiği etkiyle sabah binbir türlü güçlükle zar zor kalkarsın kocaman çift kişilik yatağından. tek başına. yalnız...
geçersin salona, masanın üstünde ne kahvaltı, ne bişey. bomboş. yalnız...
kapıdan çıkarsın. arkandan, 'akşam yemekte ne istersin' diye bir ses beklersin ama nafile. kapını bile kendin kapatırsın. tıpkı akşam yine kendin açacağın gibi. yalnız...
işe gidersin. gün boyu durmaksızın çalışırsın. işine sarılırsın, derdini, tasanı en önemlisi yalnızlığı unutmak için.
ama yine akşam olur. kaçınılmaz kabus yine çöker üstüne. güneş de bırakır gider seni. bu sefer bar köşelerinde, kadehlerin diplerine inerek kurtulmaya çalışırsın. sonuç yine aynı. yine hüsran. gece akar gider...
kapının önünde üst komşun ahmet bey görür seni. anlar halinden. acıma duygusuyla karışık üzülür haline. '...gelsene bu akşam bize, yengen karnıyarık yapmış beraber oturur yeriz, muhabbet eder maçı izleriz' der. acı bir tebesüm atarsın çaktırmadan. nezaketle reddedersin. kapının önünde elin cebine gider yine. tıpkı son üç yıl, altı ay, yirmi yedi kahrolası gündür olduğu gibi, onun seni bırakıp, başka kollara gittiği, göğsünü başka göğüslere yasladığı, ellerinin başka elleri tuttuğu, dudaklarının başka dudakları öptüğü günden beri yaptığın gibi...
açılır kapı, içeri girersin boynun bükük. bakmazsın içeri, bakamazsın çünkü. bakmana gerek de yoktur zaten. ne olduğu bilirsin içeride. koca yalnızlıktan başka bir şey yoktur. evin her kenarını, her köşesini kaplayan yalnızlıktan...
biraz odada, biraz banyoda, en çok da aynada ağlarsın kendine. gözyaşların kurur nihayetinde. bırakırsın kendini yatağa ceset gibi...
ve uyumak istersin. uyanmamak için. kurtulmak için. göçüp gitmek. gittikçe kurtulmak, kurtuldukça gitmek için... *