Ne kadar korkmuştuk elimizden tutmadılar
Doğrudur kendi içimizde daraldığımız
Kim neyi savundu bilinmez nereye kadar
Biz yani erdoğan ayşenur ali ve ahmet
Başka bir yalnızlıkta boğulduk
havasizliktan
Sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk
Köy köy bucak bucak memleket memleket
Ne solculuğumuz solculuktu ne sağcılığımız
Karanlık bir kapı olup üstümüze kapandılar
Kimse bizi sevmedi
ağır kan kaybıyız
benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
dağıtır gecelerim sarışınlığını
uykularımı uyusan nasıl korkarsın
hiçbir dakikamı yaşayamazsın
aysel git başımdan ben sana göre değilim
benim için kirletme aydınlığını
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Böyle Bir Sevmek
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
hayır sanmayın ki beni unuttular
hala arasıra mektupları gelir
gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkğ belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
yalnızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kimbilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.
Bazı ben yanlıştım o yanlıştı bazı
Çünkü gecikmenin ağır yorgunluğu
Yanlızlığımız herşeyi birden istemekti
isteği gerçekleştirmez isteğin yoğunluğu
ihtiyaç başka bir boyuta geçmekti
Devreden çıkarıp gereksiz sorumluluğu
Tekrar loş yalnızlıkların en dibindeyim
Sararmış yaprakların usulca savrulduğu
Köprüler yıkıldı artik kendimleyim
Parmak uçlarımda ölümün soğukluğu
(bkz: Atilla ilhan)
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu
Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde
Giritli bir ölümüm varmiş, bir balıkçı fitil gibi
Patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim
Üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mı
Ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç
Kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış
Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık
Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili.
O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır.
Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur.
Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar.
Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,
anneler ve korkular yoktur.
Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili.
insan bir başka ışığa teslim olur...
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil,
içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir.
Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur.
Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın
hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de...
Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının
çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir
sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili,
kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı
hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye.
Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda,
gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri,
o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim.
Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili.
Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer.
Sevdiğimiz insanların çocuklukları da...
Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer.
Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider,
hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
insan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır.
Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır...
Bazen denizler, kıyılar çeker insanı.
insan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde
yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu.
Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara...
Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...
işte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda
umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler,
kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının
korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...
Birazdan sabah olacak...
Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,
anneler ve korkular başlayacak...
Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve
hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...
Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış.
Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını,
cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri
alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...
Ben nice istanbullular gördüm sana gelinceye kadar
Kirli paçavralara benzerdi insanları
Dostluktan, vefadan yoksun.
Bölünmüş, dağılmış, parçalanmış
Ve herbiri kendi ağırlığıyla ezilmiş, yorgun.
Yüzümde dolaşan birer iğrenç böcekti gözleri
Bir tutsam
Yapışır kalırdı ellerime en çirkin yerleri
Evlerinde bulduğum yalnızlık
Sokaklarında bulduğum upuzun bir kahırdı.
Günler boyunca
Bir başka karanlık gelirdi
Karanlığın biri kaybolunca
Güneşler doğardı görmezdim.
Bir ses durmadan ölüme çağırırdı beni
Bilmezdim bu şehirde senin yaşadığını.
Bilmezdim...
paylaşıldıkca azalan ama bir türlü bitmeyen şey.. belki de kaderin insan hayatı üzerindeki en büyük ve yadsınamaz gerçeği ve yalnız doğmak ve ölmek de buna delalat etse gerek.. neticede insana kalan ise kendi payına düşene olması gerektiği gibi razı olmak ve kabullenmekten öte olmasa gerek.. fakat zordur insan için arzulanana nispeten hayatın sunduklarına boyun eğmek.. belki ruhun asiliğinin büyüsüne kapılmak gerçeklerin sunduklarına kanaat etmenin zenginliğini görünmez bir gizle özdeşleştirir ki bu da insanın hayallarin ninnisiyle uyumasına kafi gelir..
velhasıl insanı mütemadiyen bir olmazın peşinden koşturur kendi için asli ve zaruri nedenini bilmeksizin.. belki günler, aylar ya da yıllar boyu aramak fakat bulamamaktan da ilerisi olmayan bir meşgale.. durulursa bir gün sular insan da razı gelecektir payına düşün gerçeklere ve o zaman anlayacaktır eksikliğin, yarımlığın ve tamamlanamamanın yeri ve zamanının şimdi olmadığını..
ufukta ise yalnızlık ve eskimeyen yeni bir başlangıç ile..
Bedri Rahmi Eyuboğlu'nun yazdığı şiirdir.
yalnızlığın kadarsın
yalnızlığın mis kokmalı
yalnızlık dediğin bir büyük zindan
dünyanın en kalabalık zindanı
dinden imandan çıkarır
ama öyle bir adam eder ki insanı
özgün'ün sesine bir kere daha hayran olmayı sağlayan şarkı.
Sen öğrettin birçok şeyi
En kötüsü kenarda kalmak
Düşünmemek hiçbir şeyi
Sensizken içten içe yanmak
Canım olsa vermez miydim?
Sermez miydim yollarına?
En sevdiğindir bilirim ezip geçmek
Hadi kır kalbimi defalarca!
Hadi vur son şansın çarpıyorken kalbim tek başına!!
Yalnızlık dört bir yanımı sarmış olsa da
Sensizlik yolarımı tutmuş olsa da
Zamansız bir depreme tutuldu kalbim
Tutulsun sensiz ölmek zamanı şimdi
Ah yangın kor ateşler beni sarsa da
Sensizlik yollarıma yağmış olsa da
Zamansız bir ölüme seyirci kaldım
Alkışla sensiz ölmek zamanı şimdi
Bir şeyler ilk aşkımı hatırlatsa da
Son aşkım sendin asla anlamasan da
Zamansız bu ölüme sebep sen oldun
Kabullen yok olmamı bir tebessümle
Ah yangın kor ateşler beni sarsa da
Sensizlik yollarıma yağmış olsa da
Zamansız bir ölüme seyirci kaldım
Alkışla sensiz ölmek zamanı şimdi
şu sıralar genç neslin çektiği ve her zaman hisseden çoğunluğun gençler olacağı bir histir. bazen yağan bir yagmur altında yürüyüp düşünmek içinde bulundurduğu vaziyete küfür etmek sürekli çare aramak başarısızlıklar sebebiyle ihtihara kadar sürükleyebilen yada kişinin kendiyle muhabbetini fazlaca arttırıp toplumdan soğumasına sebep olan bazen de kafandaki düşüncelere şekil şemal vermek rahatlamak gibi aonsuz sayida örnekler yazdırabilecek iyi mi kötü mü tartışılması ebediyete dek sürecek hissin ta kendisidir yalnızlık.
insanın kapısını hayatın değişik evrelerinde sıklıkla çaldığı sessiz bir dosttur. karanlıklar giymiştir,evinde, zaman ve mekan kavramından uzakta, sıkıntıya boğan ve hiçliğe götüren bir sürü kapı yer almaktadır. insan karanlığına ve sessizliğine alıştıkça o evin ardı ardına açılan kapılarını iter ve bildiği her şeyden uzaklaşıp iyice karanlığa gömülür.
gecenin ilerliyen su saatinde evde kocaman bir sesizlik ve yanlizlik
birine sarilma ihtiyaci his etmek. ya da niye böyle oldu diyerek düsünmek
tarifi zor bir mutsuzluk hüzün ve acidir yanlizlik...........
yalnızlık yağmura benzer yağmurlarda sırılsıklam ellerim
aşk-ilişkilerinden sonra üzerine en çok şiir yazılan konudur sanırım.
ve şaiirinde dediği gibi yalnızlık paylaşılmaz.