sadece '' günaydın '', '' hava da pek güzel '', '' ders kaçta ? '' muhabbeti yaptığın insanların sayısı uzun konuşmalar yaptığın insanların neredeyse 3-4 katıysa, diğer insanlara uyum sağlamak için yalnızca sen çaba gösteriyorsan, mimikleri , zaman zaman da sözleri ile senden uzaklaşmak istediklerini belli ediyorlarsa, çayını içerken kitabını okumak, makineye karşı pes oynamak, bir diziyi maraton biçiminde izlemek sana bir insanla buluşup sohbet etmekten daha çok keyif veriyorsa sorun teşkil etmeyen olaydır.
zaman zaman ailenin ve konuşacak, içini dökecek birilerinin yanına gidersin, onlarla konuşur, içersin. huzurlu, mutlu, sağlıklıysan, keyiflerin, hobilerin de varsa sıkılmazsın.
yaklasik bir senedir yalniz yasiyorum.bu karari alirken ilk basta kimsenin yorumuna kulak asmadan bavulumu hazirlayip evden cikiyorum dedim arkadaslarima.aradan bir yil gecti.ne mi oldu? hicbisey olmadi.ayni sekilde yasantima devam ediyorum.eksileri artilari var tabikide.ama bunu kafaya koyan birisi icin su da bir gercektir ki; bu yolculukta artilar her zaman eksileri goturuyor.simdi sayili arkadasim var evet belki biraz yalnizim ama huzurum var.ben varim,sevdigim seyler var,sevmediklerim hayatimda yok.kendi ic sesimi dinliyorum.arada mutsuz oluyor muyum? -evet ama insanin icinde hep bir umut bariniyor ve o umutla guclendikce gucleniyorsun,seni daglar yikamiyor,goklere sigmiyorsun,kendini simartmaya basliyorsun,tekrar tekrar..ve evet sanirim iste buna asik oluyosun,yalnizligi seviyosun,iste o zaman bitiyosun.
Hayatın bi evresinde mutlaka yaşanması, tecrübe edilmesi gereken şeydir. Kendinizi tanıma, hayata karşı sınırlarınızı görme, başa çıkabilme yetinizi gözlemleme ve en önemlisi yalnız psikolojinizi keşfetme açısından müthiş faydalıdır.
Ancak o evre uzarsa yalnızlığa alışmak lanetiniz olmaya başlar.
bir insan yalnız yaşamaktan bu kadar mı zevk alır ya. apart arkadaşım 2 haftadır yok mutluluktan evden çıkasım gelmiyor. inşallah okulu bırakmıştır diye dua ediyorum.
kapı açık tuvalete ve duşa girebilmektir, iç çamaşırınla uyuyabilmektir, evin içerisinde çıplak gezebilmektir, istediğin saatte eve gelip yine istediğin saatte evden çıkabilmek ve kimseye hesap vermemektir *
ve deee
tek başına olduğun için aldığın yiyecekleri tüketmeden dolapta çürümesidir, bir süre sonra aldığın her şeyin çürümesinden dolayı 'bari şunu almayayım bitiremem, bari bunu almayayım tek başıma yiyemem' demekten dolayı buzdolabına doğru düzgün bir şeyler koyamamaktır, hastalanınca sürünüp 'lan burda tek başıma ölsem gitsem kimsenin haberi olmayacak' hissini iliklerine kadar yaşamaktır, yiyip kirli bıraktığın tabakları ya da tezgahın kenarına veya yatağının başına koyduğun su bardaklarının eğer sen almazsan sonsuza kadar bıraktığın yerde duracak olmaları gerçeğiyle yüzleşmektir, evin elektiriğiydi, suyuydu, kirasıydı, temizletilmesiydi ne kadar can sıkıcı ayak işi varsa hepsini tek başına halletmek zorunda olman demektir *
işin kötüsü bir süre sonra ara ara yalnızlıktan son derece rahatsız olduğun halde yalnız yaşadığın evine ailen, arkadaşın ve hatta sevgilin gelince bir kaç gün sonrasında evde senden başka birisinin olması seni basar. tek başına karanlıkta oturup mumları yakıp, şarabını içmek istersin. canın isteyince duygu durumuna göre ağlamak ya da bangır bangır müzik dinlemek istersin. veya sen o akşam aç yatıp sadece bira içmek istersin. ama yanındaki kişi seni basar. 'ayy aç yatılır mı?', 'sabah sabah bira içilir mi?', 'akşam yemeği yemeden olmaz'. bıdı bıdı.
kışları eşortman, yazları boxer’la evin içinde dolanmaktır. çift kişilik yatak büyük geldiği için koltukta yatmaktır.*
bir tencere yemek pişirip 3 gün aynı şeyi yemektir. haber spikerine “sen saçını mı kestirdin” diyip televizyonla sosyalleşmeye çalışmaktır. kendi başına pes turnuvası yapmanın anlamsızlığını fark edip kariyer modunda oynamaktır. alış verişten dönünce elinizdeki torbalara rağmen cepten anahtarı bulup kapıyı açma eziyetini yaşamaktır, aynı torbaları elinizden alacak kimse olmadığı için eve ayakkabıyla girmektir. bir gün biri gelir izleriz diye evi film deposuna çevirip hiçbirini izlememektir. tadından değil de tatsızlığından artık yenmeyen durumdur.
kendini tanımanın, daha doğrusu tanıdığını zannetmenin türlü türlü biçimlerini öğretiyor insana. üç beş günlüğüne ziyaretinize gelen ailenizi bile yadırgayıp, "ben bu kadar kötü müyüm ya?" diyorsunuz mütemadiyen. beş litrelik sırma su, biraz ekmek, çok az da makarnayla haftalarca yaşayabiliyorsunuz. bazen hijyen hastası oluyorsunuz, bazen de evin her yerini bok götürse bile umrunuzda olmuyor. yedek anahtarınız her an bir arkadaşınızın randevusu için temin edilebiliyor ya da karşı cinsle yapılan her sohbet mutlaka "evin boş" olduğuna işaret ettiğinden acayip senaryolar üretilebiliyor. hakikaten tam bir sınanma şekli. allah yar ve yardımcımız olsun, amin.