"kontor yüklemek için falanca gün..."
"filanca hödöcell kampanyası için şu hedeyi canlandır"
"ottan yararlanmak için bok yazıp wcye yollayın"
"birbirinden güzel melodiler için kedi kes"
vb. mesajların, "hacı naber" tarzı mesajlardan neredeyse karesi, küpü derecesinde fazla olması durumudur.
kendini ne kadar avutursan avut, adına ister sevgili de isterse de arkadaş ve tüm bunları sübvanse edeceğin deli gibi aktiviten olsun; ister tarcih olsun, isterse mecburiyet,zordur.
3 kuruşluk adama 5 kuruş değer verdiğinde aradaki 2 kuruş farka seni sattığını anladığın an içindeki histir yalnızlık.yaşayarak öğrenilmesi gerekendir aslında..sadece yalnız kalmamak için...
'Çevrende kimse yokken yalnızsındır.Yaşamın ıssızlığında kimsesiz kalmaksa bambaşka bir duygu.Yapayalnızlık budur işte!Ozaman sığınacak bir yer arasın kendine...'(canan tan)
değer verdiğiniz insanın sizi tabiri caizse piç gibi orta da bırakma hadisesinden sonra hissettiğiniz duygudur. nedensiz bir çekip gitmedir, nedeni hiç bir zaman anlaşılmayacaktır. defol git demek istersin ama diyemezsin meğer ne kadar da çok anlam yüklenmiştir değmeyecek bir insana... göz yaşlarının gözden akamadığı yüreğine, en derinlere akmasıdır, yalnızlık çok acıdır yer bitirir adamı, bitirir...
en çok hasta olunduğunda yahut rüzgarın artık yaprakları döktüğü mevsim geldiğinde anlaşılır tadı, ruhu, soğukluğu ve çaresizlii. ne içinizi ısıtacak bir çorba kaynatanınız vardır, ne de ilaç saatiniz geldiğinde onu size sevgi ve şefkati ile uzatan bir çift el, ne uzanırken uyuya kaldığınız yerde üzerinizi örtecek anaç hisler, ne karşı sandalyenizde oturmuş, yemeğinize eşlik eden bir siluet, ne de izleyeceğiniz film kavgasında uzlaşı sağlayacağınız bir sıcaklık... adı gibi varlığı ürpertir sizi. dayanma dirayetinizi kırar bazı bazı, depresif hallere itiverir, onu dahi paylaşacağınız bir dost sesinin olmamasıdır kendisi.
odalarınız bir başkası kokmuyordur. evin tümü sizin kokunuzu yansıtır, yalnızca sizin. bir başka kişinin adı olmadığı gibi, varlığı duyulmadığı gibi, kokusu da sinmemiştir. öylece çarpıverir acımasızlığın, tekil olmanın bergüzarlığında kendisini... özlemin gerçek kavramını kavrarsınız, hayatın en zorunu yaşarsınız, onu tüm çıplaklığı ile kanıksarsınız. başa gelmeyince, istemesi ve söylemesi kolay gelir insana: " ben zaten yalnızlığı çok severim " , " benim mizacımla çok örtüşür kendisi " , " kendime ne kadar güçlü olduğumu kanıtlıyorum böylece " , " kimseye muhtaç değilim! " sesleri yankılanır içte ve dışta; lakin içsel fırtınayı kimse görmez gösterilmediği sürece.
sonu yoktur bu halin, duygunun, hissin, gerçeğin. evet, herkes ihtiyaç duyar dönem dönem yalnız kalmaya. ama peki, yalnız olmaya kimin gücü yeter, kimin canı çeker? bir evin içinde yalnız kendi kokunuz olsun ister misiniz? koca masanın ortasında tek tabak, bardak, bıçak, çatal olması size ne kadar yahut kaç gün cazip gelir? kallavi bir yalnızlık başucunuzdayken, yaşlanmak sizi olması gerekenden ne kadar korkutur? bir sese dahi muhtaç olmanın esareti ile başa çıkabileceğinizi sanıyor musunuz?
her insan yitik olmaktan, unutulmaktan korkar, imtina eder. hep hatırlanmak ister. peki ama yalnız bir insan bunu nasıl başarır? üstelik büyük bir adam olmayı başaramayan kısım, yüzyıllar sonra hatırlanma ihtimali olmayan adam bu halin üstesinden nasıl gelir?.. *