herkesin ama herkesin, birbirini kandırdığına tanık olmak. sana yalan söyleyenlerin de, başkaları tarafından feci şekilde kandırıldığını öğrenmek ve susmak. onlara kandırıldıklarını söylesen de, buna gülüp geçecek kadar çıkarcı, yüzsüz, midesiz ve hattâ godoş veya kandırıldıklarına inanmayacak kadar aptal olmaları, araştırmamaları.
en pis tarafı da, yalanlarına kanmadığını söylesen de, aynı yalanları sana söylemekte ısrar edecek kadar, çıkarları için gözleri dönmüş birer hayvan olmaları.
yaşarken ölmek.
an itibariyle hissettiğim yegane acı.
herşey, kötü herşey büyür, büyür, büyür...
sığmaz içine korkuların, üzüntülerin. kendini aramayı geçersin de sevmeye atarsın suçu. inanmışlıklarınla kalakalırsın. ne serzeniş yapacak takati kalır dilinin damağının ne güzellikleri görecek o kocaman zeytin gözlerin.
kendinin elinden tutuyordun oysa inanarak. o güzelim sevginin peşinden koşuyordun düşe kalka. hepsine her şeye inanmak istediğin için inandın ama bak yalanlarla dolu bir dünyada yapayalnız kaldın. hadi kalk! al kucağına acılarını, denizin mavisine yolculuk, göğün enginliğine.
heyyyy... gözünden düşenleri unutma sakın...
tek başına kalmaktan farksızdır. bilinir yalan olduğu, bazen yüze vurulamaz. her yakınlaşmanın çıkar amaçlı olması yer, bitirir insanı. sözlere kanmanızı beklerler, arkadan vururlar, ses çıkarmasanız aptal sanırlar, biraz tepki gösterseniz daha çok saldırırlar. dünyada her şey yalandır. sözler, gözler hep yalandır. gerçek olan şey ispatlanmıştır zaten. sözler ispat değildir.
nefes alıp vermek ile yerine getirdiğimiz şeyimsidir.
fakat yalanlarla dolu bir dünyada yaşamak, hakikatleri bulmayı kutsallaştırdığı için, biz de bu yalanlarla dolu dünyayla kadehimizi tokuşturuyoruz. yüzündeki orospu sırıtışını farketsekte.