"Harekát falan bahane... Bunların niyeti başka" dedi.
*
Bakıyoruz...
*
Birlik beraberliğe en ihtiyacımız olduğu gün... Cumhurbaşkanı, birlik beraberliğimizi kökünden dinamitleyen türbanı imzalıyorsa...
*
"Ano Yemen'dir
Gül'ü çemendir
Giden gelmiyor
Acep nedendir?"
ağıtlarının yakıldığı gün... "Gül" çok sırasıymış gibi, hiç istifini bozmadan, "Yemen" cumhurbaşkanını ağırlıyor, onuruna yemek veriyorsa...
*
Harekáta, çorapları yırtık, ayakları çıplak şehit evladı Güneş'in isminin verildiği gün... Kaç parayı bastırırsan askerlikten yırtabileceğinin, euro bazındaki fiyatları Resmi Gazete'de yayınlanıyorsa...
*
Elleri kınalı ana kuzuları, sırtlarında 40 kilo çanta, eksi 26 derecede, karda-dağda yatıp, kahpe pusulara düşerken... Ceylan derisi koltuklarda oturan milletvekillerimiz, gece yarısı sızma harekátıyla, kendi emekli maaşlarına yüzde 70 zamcık yapmaya kalkışıyorsa...
*
Irak'a girdiğimiz dakikalarda, Irak'taki "koalisyon güçleri" bize giriyorsa... ihaleyi 5-10 gün ertelemek ayıpmış gibi, tam da o gün, isminin önünde "milli kuruluş" yazan Tekel'in tapusu "British American"a veriliyorsa... Üstelik bu iş, "yerli" sermaye ile "yabancı" sermaye farkını ayırt edemeyip, "senin patronun da talipti" diyen dangalakların alkışları eşliğinde yapılıyorsa...
*
Şehitlerimizin, eşi hamile, babası icralık, kardeşi işsiz, kendisi borçlu "gariban" çocukları olduğu bir kez daha açıkça görülürken... AKP'li belediyeci arkadaşın, bir tane resmi eşi, bir tane imam nikáhlı eşi, bir tane de sekreter sevgilisi olduğu; 4 çocuğu varken, sekreter sevgilisinden 2 çocuk daha yaptığı; imam nikáhlı eşine de "memur maaşı"yla 2 lüks ev, 2 kooperatif hissesinin yanı sıra 1 milyon lira verdiği; ayrıca 17 tane kamyonu, 7 tane TIR'ı olduğu ortaya çıkıyorsa...
*
Ve Barzani, "harekát falan bahane, bunların niyeti başka" diyorsa...
*
Adam haklı kardeşim!
*
Tek tesellimiz var.
Tabut üstüne tabut gelirken...
"Başkomutan" orduyu bırakıp, taaaa Tanzanya'ya gidiyordu az daha!
Erteledi.
Ama bilmiyorum, harekát yüzünden mi erteledi, yoksa vize alınamadığı için mi... Çünkü malum, Başkomutan'ın illa gitmek istediği Tanzanya'da elçiliğimiz bile yok!
--spoiler--
yazılarını şiir gibi yazan köşe yazarı. En sert eleştiriler bile ancak bu kadar şiirleştirilebilir, ancak bu kadar derinden etkileyebilir okuyanları. takdir edilesi yazar.
Lübnan'a gitmek istemiyoruz, israil'i korumak için, tıpış tıpış gidiyoruz...
Afganistan'a gitmek istemiyoruz, ABD’yi korumak için, tıpış tıpış gidiyoruz...
Irak'tan çıkmak istemiyoruz, kendimizi korumak için, kıçın kıçın çıkıyoruz!
Ne onuru?
*
Tatbikatta, durup dururken gemimizi vurdu mu füzeyle? Muaveneti? Vurdu.
Biri yarbay, 5 şehit, 22 gazi...
Ne yaptık? Yeni gemiler verdi, sustuk.
Irak'ı işgal etmek için, topraklarımıza asker yerleştirmek istedi mi? istedi.
Ne yaptık? At pazarlığı... Para istedik.
Çuval geçirdi mi kafamıza? Geçirdi.
Ne yaptık? Üstüne özür diledik.
"N'olur deliğe süpürmeyin" falan.
*
Ya bu sefer?
Sıkı durun...
Dünkü toz duman içinde gözden kaçan bir "son dakika" haberi daha vardı:
"Dünya Bankası, stratejik işbirliği çerçevesinde, Türkiye'ye 6.2 milyar dolar kredi verilmesini onayladı."
*
Böyle bu işler...
Al parayı.
Sen de kömürü al.
Kes sesini!
Ne onuru?
edit: eksi veren zatımuhteremler?
yukarıda bahsedilenlerin hangisi olmadı?
cuvalmı gecirilmedi askerimize,özür mü dilenmedi,
kim için lübnan da afganistan da askerin.
kömür mü almadın?
yoksa hala yılmaz özdil yazdığı için mi değersiz geliyor sana bahsedilenler?
sende ki ne onuru?
02 Mart 2008 tarihli "Ulusa Serzeniş" yazısını okuyunca güldürmüş, güldükçe de düşündürmüş yazardır.
--spoiler--
"AN be an takip ediyorum" diyen Başbakan, Ulusa Sesleniş'te "Harekát kararlılıkla devam etmektedir" derken... Ulus, o sırada Barzani'nin seslenişini dinliyordu: "Harekát bitti!"
Böylece, ulusunun yaptığı harekátın akıbetini, elálemden öğrenen dünyadaki tek ulus, biz olduk...
TRT'den ulusuna seslenmeye hazırlanırken, NTV'den ulusuna seslenmeye gerek kalmadığını öğrenen tek başbakan da, bizim ulusun.
Muhtemelen, Zap kampını ele geçiren bizim çocuklara da, peşmergeler seslenmiştir, "Haybeye mermi yakmayın, az önce Roj TV verdi, sizin ulusun harekátı bitmiş!" *
--spoiler--
yazılarında genelde fikirler dile getirmez, her yazısında bir fikirimsi olur ve bir iki kelime seçerek ve bu kelimelerin üzerinden çeşitlemeler, laf oyunları yaparak olacak o kadar seviyesinde espriler yaparak ve tabi bol enter kullanarak görevini yerine getirir. fehmi koru, mehmet barlas veya oktay ekşi seviyesinde köşe yazılarını okuması zor gelen türk milleti gibi okuma sorunu çeken halklara da böyle yazarlar iyi gelir, köşe yazısı okuduklarını sanarak entellektüel tatmin yaşarlar kendi hallerinde.
ne anlatmak istediğini ya ben anlamıyorum ya da kendisi aslında hiç bir şey anlatmıyor. politik konuşmalar sıralamasında süleyman demirel'den sonra ilk sırayı alması gerektiğine inandığım yazar kişi.
"yılmaz özdil hangi partinin iktidar da olduğunu bilmemektedir, hangi partinin şeriat ve anti laiklik sempatizanlığı yaptığından haberi yoktur, hangi partinin bölücü ve gerilim yaratacak siyaset yaptığından haberi yoktur ve hangi partinin türkiyenin büyük çoğunluğu tarafından kapatılmasının istendiğini bilmemektedir."
yılmaz özdil, galiba türkiye'de demokrasi değil, çoğunluğun azınlığa diktasının olduğunu da bilmemektedir.
eleştirel dili komik olan ilgiyle mutlaka okuduğum bir yazardır. sabah'ta ilk yazdığı günlerden beri takip ederim ama geçmiş bir yazısında yazdığı şu satırları yine yazmış ve oyle alakasız bağlamış ki hayatımda okuduğum en kötü yılmaz bu oldu. http://www.hurriyet.com.t...9&gid=61&sz=46728
ve sonunda $i$man'a gereken ayari veren, yazının sonunda ise $i$man'a hayatinda unutamayacağı bir ders veren, azıcık i$sizlik yaz be adam diyen büyük yazar.
toplantı...
- beyler, borsa düşüyor...
- sezerin işidir, o yaptı diyelim.
- sezer emekli oldu birader...
- başsavcının yüzünden diyelim.
- bak, o olur...
- 10 milyar dolar kaçırdı diyelim.
- 20 diyelim, 20!
- bi dakka arayayım şu şişmanı, "alo, benim ben... 25 milyar dolar kaçırdı diye yaz... 35 mi yazdın? iyi, değiştirme o zaman, 35 milyar dolar kaçırdı yaz... öbürlerini de ara, onlar da yazsın."
- dolara napçaz?
- 2 sıfır daha atalım.
- kalmadı ki sıfır... dedim ben size, bi defada 6sı birden atılmasın diye, 4ü atılsaydı, 2 sini de şimdi atardık, yırtardık.
- valla hiç boşuna kafa yormayalım arkadaş, direkt euroya geçelim, herkes euro kullansın, indi çıktı stresi olmaz.
- riyale geçsek...
- dur be kardeşim! zaten başımız dertte, riyal miyal yumurtlama...
- e canım, iran riyali demeyiz, suudi riyali deriz, ne var bunda? hacılara da kolaylık olur. bi taşla iki kuş.
- kürşat, çıkar şunu kardeşim toplantıdan, gözünü seveyim...
- gel abi sen, hava alalım biraz.
- malezya ringgiti desek...
- abi, ölümü öp, çıkalım!
- tövbe tövbe, ne diyoduk?
- dolara napçaz?
- başsavcı maaşını komple dolara yatırdı, pariteyi kasten zıplattı diyelim.
- yerler mi?
- yemesine yerler de, adamın maaşı 4 bin lira falan... bizim maaşları da kurcalarlar sonra, akıllarına getirmeyelim.
- şimdi bakın şöyle yapalım... başsavcı bu işi çıkarınca dow jones düştü, petrol fiyatları yükseldi, petrol yükselince dolar da yükseldi diyelim.
- hay aklınla bin yaşa!
- işsizliği de savcıya yıksak mı?
- yık sen, yık...
- itiraz edene kömür takviyesi yapın, içeri girenlerin fotoğraflarını da koyun, ülkeyi yıkcaklar, ekonomiyi batırcaklar falan deyin.
* * *
- abi...
- ne?
- borsa yükselişe geçti...
- yapma!
- valla... dolar da iniyor iyi mi.
- istikrar deyin o zaman... ara şişmanı, istikrar yazsın. piyasa, başsavcıya kulak asmadı yazsın... çok fena rezil oldu desin.
- işsizliğe ne desin?
- onu demesin.
buradan $i$mana $emsiyeli popolu bir ozdeyi$imizi hatirlatir, saygilar sevgiler sunarim. top sakal yakı$ıyor dostum.
yerim ben seni yılmaz özdil. sayarsın söversin amerikaya kapitalizme ithalata yabancı sermayeye falan filan. ama görüyorum ki giymişsin tommy hilfiger gömleği. ne diyeyim yakışmış abi. hurriyet.com.tr 2.4.2008 manşet üçüncü sayfa. yakışıklımız orada. abi adamlar iyi gömlek yapıyorlar ama geçiriyorlar. yılmaz'a da iyi giydirmişler.
Bütün gün fosur fosur bürosunda oturur, dünya yansa, en son onun haberi olur.
*
Bir de "purovokatör" vardır.
"Bürovokatör"ü çok sever. Çünkü, ne kadar çok işini yapmayan "bürovokatör" olursa, "purovokatör" o kadar rahat at oynatır, o kadar keyifle puro tüttürür.
Ama...
"Purovokatör"ün ve "bürovokatör"ün çok olduğu yerlerde, "kırovokatör" de çok olur.
*
Yakalandığında dikkat edin... Pasaport fotoğrafı çektirir gibi, kameralara poz vere vere ateş eden sakallı dazlağın, iki lafı bir araya getiremeyen, Memati özentisi "kıro" olduğunu hepimiz göreceğiz.
*
Yoktur provokatör.
"Trafik canavarı" da...
"Enflasyon canavarı" da...
Yoktur.
"Biz bu makamlarda oturuyoruz ama, aslında haybeye oturuyoruz"
diyemediğin için ne dersin?
"Canavar hortladı" dersin!
*
"Tüyü bitmemiş yetim" mesela...
Gören olmamıştır bugüne kadar.
Ama hepsi kimin hakkını korur?
Onun!
Daha üç gün önce "yetim"e tecavüz ettiler Kars’ta...
Kimler yakalandı üstünde?
Siyasetçi, asker, gazeteci!
*
Ya "dış mihrak?"
Hiçbir günahı olmayan hükümetlerimizi zor duruma sokan her şey onun başının altından çıkıyor...
185 yıldır arıyoruz!
Henüz robot resmi bile yok.
*
"Kendi kendine yeten yedi ülkeden biri" efsanesi var, ayrıca...
Bi tek o doğru!
Çünkü bu kafayla, hakikaten kendi kendimize yetiyoruz, başkasına gerek yok.
ne yazdığına değil nasıl yazdığına takılanlara kapak olsun.
cahillerce sartre yerine konan, okuma yazma bilenler için enter tuşundan ibaret birisidir kendisi. hürriyet gibi bir paçavra da abaküsle hesap yapıp, enter tuşunu keşfederek yazı yazabilmek mümkün olduğu için yeterliliğini sorgulamaya gerek yoktur.