değişme, hareket veya oluş neden çelişiktir ? çünkü bir şeyin hem olması hem olmaması; mantıksal bağlamda şeylerin aynı anda hem "a" olması hem de "a olmaması" demek olgular cephesinde mümkünsel süreç teşkil etmez. değişmede değişen bir şey, bir an önce her ne ise o şey olmaktan çıkmakta ve başka bir şey olmaktadır. o halde onun bir an önceki şey olarak artık varolmadığını, bir an önceki şey her ne ise onun ortadan kalktığını, buna karşılık şimdi ortaya çıkan şeyin de bir an önce varolmadığını, dolayısıyla onun da bir an önce var değilken şimdi var olduğunu kabul etmemiz gerekir. fakat, akılsal bakımdan imkansız olan tam da budur. çünkü bu, var olan bir şeyin artık var olmadığını, var olmayan bir şeyin ise şimdi artık var olduğunu söylemek anlamına gelir. bir an önce var olduğunu gördüğümüz veya söylediğimiz şey şimdi nasıl ve nereden varlığa gelmiştir? böyle bir şeyi, yani varlığın var olmadığını veya varolmayanın varolduğunu söylemek, aklen zor ve esasen çelişik olduğuna göre, insana böyle bir şeyi söyleten, onaylatan şeyin kendisini, yani duyusal-deneysel gözlemi, duyusal bilgiyi değersiz, çünkü yanıltıcı olarak reddetmemiz ve onun yerine akılsal mantıksal yöntemi yani doğrudan a priori düşünme, akıl yürütme yöntemini geçirmek gerek.
parmenides'te kendini bulan akıl yürütme olgusuna aristoteles karşı çıkar ve onun özdeşlik ve de çelişmezlik ilkesini yanlış anladığını ileri sürer. çünkü aristoteles'e göre özdeşlik ilkesi; "bir veya aynı şeye, bir veya aynı niteliğin, bir ve aynı zamanda, bir ve aynı bakımdan hem ait olması, hem de olmamasının imkansız olduğu"nu söyleyen ilkedir. Oysa burada böyle bir durum söz konusu değil.
değişme; bir şeyin belli bir zamanda belli bir niteliği kazanması başka bir zamanda ise bu niteliği kaybederek yerine başka bir niteliği almasıdır. bunda özdeşlik ilkesine aykırı olan bir şey yok, kısaca değişme; mantıksal bakımdan hiç de çelişik değil.
aristoteles'in bu itirazına parmenides şöyle bir cevapla karşı çıkmaya devam edecek:
"asıl önemli olan asıl sorun birinci niteliğin ne olduğu, nereye gittiği, ikinci niteliğin ise daha önce var değilken nereden ve nasıl varlığa geldiği değil midir? bu nitelik, herhangi bir varolan şey gibi varsa, ortadan kalkamaz; eğer var değilse o zaman da varlığa gelemez. bunun aksini söylemek veya düşünmek çelişki içine düşmektir. çelişki ise kabul edilemez."
aristoteles'in varlık kavramını parçalayarak, yumuşatarak ve varlık-kavram çiftini yardıma çağırarak bu ikinci/ve son derece havada bırakılmış itirazı nasıl cevaplandıracağını ve oluş hakkında nasıl net bir açıklama vereceğini ele vermek kaçınılmaz: bu aklın, yani varlığı kuracak, inşa edecek veya yaratacak olan aklın değil; onu düşünecek, kavrayacak ve doğru ifade edecek olan aklın klavuzluğuna kendimizi bırakırsak, o bize önce ve kesin bir zorunlulukla "varlık vardır" diyecek, daha sonra "varlığın varolmadığı"nı veya "varlığın hem varolduğu, hem varolmadığı"nı söylemenin imkansız olduğunu belirtecektir. ancak sözünü etmeye çalıştığı akıl veya mantıksal düşünce bununla kalmayacak, varlık veya varolan kavramının içeriğinin analizinden varlık hakkında daha başka şeylerin de söylenmesinin mümkün, daha doğrusu zorunlu olduğunu gösterecektir. varlığın bölünemezliği sistem doğru işlediğinde farkedilecebileceği gibi.
ve nihayetinde değişme; mantıksal bakımdan hiç de çelişik değil.