hocam bende bir taş devri ** oyunu vardı , * sopa gereken ve kayalıklara tutunmak gereken durumlarda fred oluyordun, sapan isteyen durumlarda ve iplere tutunman gereken durumlarda barney oluyordun. arada aptal ev sahibi veya wilma veya betty ortaya çıkıyordu...
milyon tane bölümü vardı, saveleme dalgası da olmadığı için saatler sürerdi. sabah bir başlardın akşama kadar gebermezsen son bölüme geçerdin. ve kolay da değildi.
yıllarca oynadım, son bölümde ekranı kaplayan koca dinozora vurdum vurdum, taş attım taş attım öldüremedim tepe taklak aşağı düştüm geberdim.
ve eminim ki şimdi o bölüme geçsem yine o dinozoru öldüremem. ve oyun başka kimsede olmadığı için o dinozorun nasıl alt edildiğini de öğrenemedim hiç. içimde kaldı resmen! ***
adını tam hatırlamıyorum, sokak dövüşü vardı. birbirlerini döverek kanalizasyon çukuruna atmaya çalışan iki adam olurdu. yoldan polis geçince hemen ayrılırlardı. bir de rahatsız olanlar yukarıdan saksı atarlardı. eğer oyun kazanılırsa mahallenin güzel kızı yukardan çiçekler atardı.
misket gibi, gazoz kapağı gibi, sokak oyunları gibi bir dönem gençliğinin hafızasında yer eden, teknolojik oluşunun taşıdığı manevi değerin yanında önemi olmayan, biricik oyunlar.
bomber man vardı, oyunu anlayana kadar çok defa kendi üzerimize yerleştirdiğimiz bombalar yüzünden yandığımız. urban fight, hiç unutmam, döve döve rögara düşürdüğümüz rakiplerimiz olurdu. rögar dediğimiz şeylerin ne işe yaradığı konusunda yanlış olsa da bilgi sahibi olmuştuk bir zaman. street fighterdan hiç söz etmiyorum bile. o dönem chun li ye aşık olan erkek çocuklarının sayısı az değildi.