dünyada yaşayan, yaşamını sürdüren hiçbir ulusun, ırkın bugüne kadar resmen ve cidden karşı çıkmadığı, karşı çıkmasının zaten saçma olduğu aksine bir ulus devlet kurmak adına başka bir ulusla veya bir otoriter irade ile savaştığı gerçeğini görmezden gelen eblehlerin bok atmaya çalıştığı devlet türü.
tabii ki komünistler, sosyalistler, liberaller ve benzerleri bu devlete karşıdır, zira bunlar ırk-ulus gibi kavramları hastalıklı ve bir an önce yok edilmesi gereken birer kavramlar olarak gördüğü için mazur görmek gerek. ama unutmamak gerekir ki dünyada bugüne kadar kurulan devletlerin çok büyük bir kısmı uluslar-ırklar tarafından kurulmuş ve yönetilmiştir, liberal veya komünistler tarafından değil.
kaldı ki geçmişte ve bugün dünyada sorun yaşayan ülkelere bakacak olursanız ya bir ulus eksikliğinden ya da başka ulusları görmezden geldiğinden sıkıntı yaşadıklarını görürüz. misal yugoslavya, dünyada yugoslav diye bir ırk-ulus yoktur, hırvat-boşnak-sırp-arnavutları birleştirmeye çalıştırmanın başarısız bir örneğidir yugoslavya örneği. başka bir örnek ise ırak'tır. ıraklı diye bir kavramdan ulus temelinden bahsedemeyiz, kürt-türkmen-arapların bir arada yaşaması gereken bir devlettir ırak ve günümüzde gelişmelere bakılacak olursa bu birbirinden farklı etnik gruplar kendi söz haklarının peşine düşmüştür. diğer bir örnek ise çin'dir. yakın zamanda olmasa bile ilerleyen yıllarda yıkılacak bir devlettir çin halk cumhuriyeti, çünkü çin-çinli diye bir ırk-ulus yoktur, bir hanedan soyundan - han ulusu, hanedanlığı- gelenler ile diğer hanedan soyundan gelenlerin, başka etnik gruplarla zorla ve baskıyla birleşmesinin ürünü bir devlettir çin.
türkiye durumu ise tabii ki farklı, türk diye bir ırk, bir ulus vardır. dolayısıyla türklerin ulus devlet konusunda bir sıkıntı yaşaması, bundan rahatsızlık duyması mümkün değildir. ama teorik ve mantıksal olarak türkiye'de yaşayan diğer etnik grupların bu devlet yapısından rahatsız olması gayet normal ve mantıklıdır.
son olarak türkiye'de ki gelişmeleri bu açıklamaya bağlayacak olursak, türkiye'de yaşayan kürt kökenli yurttaşların büyük bir çoğunluğunun sadece kürtlerin yaşadığı ve sadece kürtlerin yönettiği bir kürdistana karşı olduğunu söylemek aptallıktır. bu 'kürtlerin sadece küçük bir kısmı, azınlığı pkk yanlısı' demek kadar aptalcadır. çünkü pkk ne kadar sol-sosyalist-komünist söylemlerde bulunmuş olsa dahi kürtler için ulus devlete giden yolun başlangıcıdır. bu noktada solcu-sosyalistlerin ciddi bir biçimde düşünmesi gerekmektedir. zira sol-solcu değerler herhangibir ırkın yeni bir ulus yaratma çabası sonucunda bağımsız bir devlet kurmasıyla sonuçlanacak bir girişimin goygoycusu olamaz, olmamalı.
bugünlerde mustafa kemal'e 'bir ulus yaratmak' adına çemkiren kişilerin günümüz dünyasında 'bir kürt ulusu yaratma' peşinde koşan kişileri görmezden gelmesi komiktir. komünist olan, olduğu iddia edilen usta yönetmen yılmaz güney bile vakti zamanında 'bir kürt ulusu yaratmak' adı altında yabancı bir gazeteciye bir röportaj vermiştir, dinlemek lazımdır, ondan sonra götün el veriyorsa yılmaz güney ve benzerlerine de çemkirmek lazımdır.
fransız ihtilaliyle ortaya çıkan milliyetçilik akımının bir getirisidir.
ulus devlet, asimilasyon politikasının diğer adıdır.
bir halka zorla, olmadığı halde türküm dedirtmenin diğer adıdır.
kapitalizm devrilmedikçe aşılamayacak bir kavramdır.
Yapay bir unsurdur,Fransız devrimi sonrası kapitalizmin dünyaya yayılma aşamasında;her coğrafi bölgede oluşturalacak olan pazarlar ile kültürel ve sosyolojik olarak altı doldurulmaya çalışılmış bir kavram,ulus kavramı.Ulus kavramına bağlı olarak da yaratılan pazar için onu hegomonyasına alacak bir iktidar boşluğu ortaya çıkıyor.Böylece Ulus devlet denen kavram ortaya tarih de yer alıyor.Burjuvazinin dünyaya armağan ettiği bir kavramdır,ulus devlet.
ilker başbuğ tarafından üniter devlet ile birlikte tsk güvencesine alınmış karakteristiğimizdir. siz ne kadar oy verseniz de ne kadar değişmek isteseniz de sizin vergilerinizle maaş alan bu adam sizin isteklerinizin gerekirse karşısında duracaktır. türkiye ulus devlet olmak zorunda kalacaktır, demokrasinin ve sizin kendi lafınızın geçmediği bu devlet sizin parasını ödediğiniz insanlar tarafından yönetilecektir. türkiye'de yaşadığımız sistem ancak beyninde çok ciddi hasar olanların ciddiye alabileceği bir demokrasidir.
türk insanına yakısmayan hadise, bir aga çocugunun, girip maaşlı işçi/ memur olarak çalışması ve çekirdek aileye mahkum olması gibi. 2000 yıl dünyaya ayar vermiş, bu sürenin büyük kısmında dünya imparatorlugu şeklinde, dünyayı yönetmiş, bugün dillerden düşmayan batı kavramı, osmanlının batısı anlamında ve tüm hristiyan yani haçlı ları ifade eden bir cümleyi, kendimize hedef koymamız gibi bir sacmalık ancak 3. dünya ülkelerdinde gündeme gelir.
ulus devlet demek milliyetçilik demektir, aşırı milliyetçilik faşizmdir neden sonuç ilişkisiyle ortaya koyarsak durumu solcuların ulus devleti savunması anti rasyoneldir.
Irak'ta anayasa tartismalari, bizde Kürt meselesi tartismasi ve tabii tüm dünyada olan bitenler, bizi bir kez daha 'ulus-devlet' konusunu enine boyuna düsünmeye davet ediyor. Birileri diyor ki, ulus-devlet zaten makbul bir siyasal birim degildi, hem artik dünya degisiyor, eski kavramlara yapisip kalmayalim. Digerleri de diyor ki, Irak''ti, Kürt meselesiydi derken bizi yeniden bölüp parçalayacaklar, aman alet olmayalim. Isi kör dövüsüne sardirmanin âlemi yok, gelin serinkanli düsünelim. Neydi, ulus-devletin zaten makbul bir kategori olmadigi görüsünün temelinde yatan itiraz? Suydu: Ulus-devlet tanimi geregi kültürel, dinsel, etnik farkliliklari görmezden gelir, tekil bir kimligi dayatir, gerekirse bunu otoriter tedbirlerle yapar, dayatmaci bir toplum anlayisini yerlestirir ve hayata geçirir. Neydi çare olarak düsünülen? Ulus-devlet yapisinin, farkliliklari dikkate alan, bunlara saygi duyan biçimde, esnemesi, yani demokratiklesmesi. Bunun tercümesi: bir ülkede yasayan insanlarin farkliliklarina ragmen, dayatmalarla karsilasmadan ve fakat baris içinde birlikte yasamasinin yolunu bulmak demek. Yoksa herkesin farkliliklarin pesinden her türlü maceraya atilip, birlikte degil, yine ayri ayri, ama bu sefer daha küçük birimler halinde yasayacak formüller pesinde kosmasi degil. Peki, ne zarari var daha küçük birimler halinde yasamak pesinde kosmanin? Daha açik konusalim, Türkiye''nin bölünme ihtimaline neden karsiyiz? Sadece Anayasa bunu öngördügü için mi? Bunun baska izahi ve ikna ediciligi yok mu? Bence var, olmali. Ben, demokratiklesmis ulus-devletin savunulmasindan, kerhen degil, cani gönülden savunulmasindan yanayim. Zira, toplumlarin un ufak olup, küçülmesinin hiçbir derde deva olmadigini düsünüyorum. Birakin ulus-devletlerin ufalanmasini, ulus-devlet asilacaksa bunun tüm dünyada sinirlarin ortadan kalkacagi, tüm insanlarin baris içinde yasamanin yolunu bulmak yönünde bir gelisme ile mümkün ve muteber oldugunu düsünüyorum. Dünya, insanlik, siyaset bu ufukta bulusmadikça, mevcut ulus-devletlerin parçalanmasinin, itibar edilcek tarafi, hiçbir anlami yok. Ama itibar edilecek bir anlami yok, yoksa bu yönde gidisin izah edilmesi son derece kolay. Bakin, dünya degisiyor, ama arzu ettigimiz yönde degil, devletler her yerde otoritelerini kaybediyor, eriyor falan degiller. Küresel kapitalizmin merkez ülkelerinde, her sey yerli yerinde duruyor ve bunlar dünyanin geri kalanini rahatça, hiçbir engelle karsilasmadan, talan edebilmek için güçten kuvvetten düsürmeye çalisiyor. Bu çabanin önünde durulmazsa, her bölgede ve öncelikle bizim yasadigimiz bölgede insanlar irk, mezhep, kültürlerine sarilip, birbirini bogazlama noktasina gelecekler. Irak'ta geldiler. Birinci büyük emperyalist dalga, milliyetçilikle böldü, parçaladi, yüzyillarca birlikte yasayanlari birbirine kirdirdi. Ulus-devletin savunuculuguna soyunanlar, bunu ulus-devletin zaaflarini dikkate almadiklari ölçüde, otoriterlikte israr etmenin ötesine getiremiyorlar, bu tavra, insani açidan katilmak mümkün degil. Dahasi, ulus-devletin bu çerçevede savunusu kaba milliyetçiligi kiskirttigi ölçüde, çok karsi çiktigini iddia ettigi emperyalizmin siradan bir aleti olmanin ötesine gidemez, gidemiyor. Diger taraftan, demokratiklesmede israrimizin anlamini ve hedefini netlestirme konusunda düsecegimiz zaafin bedelinin, yine emperyal hegemonya mücadelesinin siradan bir tasiyicisi olmanin ötesine gidemeyecegini iyice kavramamiz gerekiyor. Son olarak, tüm bunlari Kürt meselesi konusundaki çabalarimiza karsi olusan tepkileri hafifletmek için söylemedigimi, bugüne kadar yazdiklarimi okuyan herkes fark edebilir. Tam tersine, demokratiklesmeden bahseden herkesi vatan haini, isbirlikçi diye yaftalayan otoriter zihniyet ve söylemler karsisinda hiçbir sekilde pisilmamasi gerektigini düsünüyorum. Bu nedenle, kimsenin bu dili kullanmak haddi degil diye daha önce de yazdim. Tekrar ediyorum, bu ülkeyi sevmek, bu ülkede yasayanlar adina kaygi duymak kimsenin tekelinde degil, konusulacaksa adam gibi konusulur, yoksa adaba aykiri bir dil kullananlara söyledikleri aynen iade edilir.
ulus devlet konsepti bizde ve batıda farklı şeylere sebep olmuştur. avrupa'nın feodalite ve feodalite artığı bölük pörçük yönetimlerini tek çatılar altında toplayarak batı dünyasına güç verirken osmanlı gibi pek çok etnik unsurdan oluşan devletlerin zayıflamasına yol açmış, sonunda bu devletlerin de bu konsepti benimsemesiyle bu devletlerin çözülmesini hızlandırmıştır.
"globalleşme, sermayenin ulusal sınırlara gittikçe daha az tabi olarak olağanüstü hızla dünyanın her yanını dolanmaya başlamasına dayanıyor. buna bağlı olarak, bütün sosyal ilişkiler ve kurumlar da ulusal sınırlara daha az bağlı hale geliyor. ulus-devletlerin (veya milli devletler) denetim güçleri azalıyor. ulusal sınırlara tabi olmadan, yani ulus-ötesi dolaşımı en fazla sınırlanan, emektir, işçilerdir. global sermaye ve ulusal sermayeler, işçilerin ulusal farklılaşmalar içinde kalmasını teşvik ediyor; zira her şeyden önce ücret farklılaşmasının sermesini sağlayan bu farklılaşma, rekabet açısından çok gereklidir. ulus/devletler de, asla ortadan kalkmayan, sadece modernleşen, şekil değiştiren milliyetçilikleriyle, söz konusu farklılaşmaların, emeğin ülke sınırları içinde zapturapt altında tutulmasının bekçiliğini yapıyorlar. bu şartlarda, 'globalleşmeye karşı çıkmak' adına ulus-devlete sahip çıkmayı savunan perspektif, ciddi bir yanılsamadır. ulus-devletler ve onların ideolojisi olan milliyetçilik, globalleşme denen sürecin bizzat aktörleridirler, kurucu unsurlarıdır. oysa örneğin avrupa sendikaları, her şeyin uluslararası dolaşımını hızlandırıp emeği ulusal sınırlar içinde hapseden globalleşmeye karşı; bu uluslararasılaşma sürecini emeğin çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlemeyi öngören 'emeğin avrupası' perspektifini gündeme getirmeye çalışıyorlar. böyle bir perspektif çok daha anlamlı olacaktır"
Kimilerinin, artık sonunun geldiğine inandıkları oluşum. Ancak küreselleşme ile birlikte ulus-devletlerin de aslında daha fazla önem kazandığının görülmesi gerekmektedir. Acaba Almanya mı? ingiltere mi? Amerika mı? ulus devlet olmaktan vazgeçmektedirler. Bunların hepsi,tek bir şemsiyenin altında kenetlenmiş, birlik ve beraberliklerini devam ettirme arzusu içerisindedirler. Yani batı dışı toplumlara söyledikleri birçok şeyde olduğu gibi, ulus devletin sonu geldi de bir palavradır.