uludağ sözlük fakyü dergisi sayı bir sütyen

entry41 galeri3
    24.
  1. işi gücü olmayan sözlük ergenlerinin kendi kendilerini tatmin etme aracı.

    gençler oturun dersinize çalışın. pes oynayın ya da ne bileyim çıkın bi temiz hava alın.
    0 ...
  2. 25.
  3. ilk sayının görseli;

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/250678/+

    yazar köşesine aldanmayınız, o memelerin üzerine daha ne yazarlar diş geçirecek...
    6 ...
  4. 24.
  5. 25.
  6. yeni eklenen hikayelerle zenginleşen dergi...

    --spoiler--
    çıkacağı günü iple çekiyoruz...(tbmm anayasa komisyonu)
    --spoiler--
    0 ...
  7. 26.
  8. 27.
  9. birhayli öykü birikmiş dergi.

    ilk sayı 15 nisan'da çıkıyor...
    2 ...
  10. 28.
  11. sevdiğim o filmde oynayan adam birkaç gündür rüyalarımın başrolünde.
    önce beni mum ışığında romantik bir yemeğe götürüyor, sonrasında şemsiyesiyle ince yağan yağmurun altında yürüyoruz kol kola, evimin önüne geliyoruz, yukarı kahve içmeye davet ediyorum, eve girince ben üstüme rahat bir şeyler giyerken o da viskisini yudumluyor.

    buraya kadar her şey izlediğim klişe romantik filmlerden olması gereken bir sahne işte. her şey yolunda yani.
    sonra koltukta yanımdayken beni öpüyor, önce çekiniyor sonra kendimi kollarına bırakıyorum. derkeeeeeen telefonumun alarmı çalıyor, uyanıyorum. saati ertelemeye alsam da faydası yok, aynı rüyanın içine giremiyorum, öpemiyorum sevişemiyorum.

    birkaç gündür aynı bu rüyayı gördüm durdum. tam aynı noktada uyanıyorum her seferinde. adam türk kızı gibi, gösteriyor ama vermiyor mübarek. neyseki yarın pazar, saatimin alarmı çalmayacak, istediğim kadar uyuyabileceğim ve rüyamı mutlu bir sonla bitireceğim bu gece, inanıyorum.

    -----

    pazar sabahı.

    tanrım! o nasıl bir geceydi öyle?! inception denen şey neymiş yaşayarak öğrendim.
    anladım ki, benim sert seks seven tarafıma aykırıymış bu romantik yemekler yürüyüşler falan. hem düşündüm, bu filmlerdeki tüm kadınlar her daim sütyen takıyorlar. bense nefret ederim sütyen takmaktan.

    işte bu yakışıklı oyuncuyla misyoner pozisyonunda, sütyenimi çıkarmadan gerçekleştirdiğim orgazmsız seksten sonra daldığım uykumda mahmut abiyi gördüm. bakkal mahmut abi. "sevişek mi?" dedi bana, kikirdememe fırsat vermeden attı yatağa. sütyenimin kopçasını tek eliyle açtığı anda ilk orgazmımı oldum. sonrasıysa özgür kalmış memelerimin, özgür kalmış ruhumun, özgür kalmış arzularımın yansımasıydı sadece. "sağolasın mahmut abi, allah razı olsun" dedim, "haydi geçmiş olsun" diye cevapladı, popoma bir şaplak attı iğne yapmışcasına.

    bu seks kokan rüyamdan romantik rüyama uyandım. bir de üstüne gerçek hayatıma geri döndüm, oflaya poflaya da olsa.

    ve anladım ki, sütyenle romantizmin doğru bir orantısı var.
    ve anladım ki, ben sütyen sevmediğim gibi sert seks seviyorum.
    ve anladım ki, meme uçlarım da sevdaya dahil; memelerim hala sevgili.
    9 ...
  12. 29.
  13. bacaklarını açtığında sınav yalan olmuştu

    kopyaları sıranın üzerine sırayla gömmüş, kimya dersinin son sınavına her türlü hazırdım ama hoca piç olunca...

    - mesut sen şuraya geç, zeynep'in yanına geç.

    zeynep'in amına koyayım sana bir şey olmasın hakkı hoca, siktin gençliğimi...

    geçtik oturduk çaresiz, bu zeynep kaltağıyla aynı mahallede büyüdük. mevlanakapı da. babası zabıtaydı. alkolik hasta bir adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. bu anasıyla yoksul, perişan. bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bi şeyler. neyse işte ben okul dışında babamın dükkanında takılıyorum bir gün bu orospu çıkageldi. hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. böyle basma bir etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar... pırlanta anlayacağın. şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. kanıma girdi o gün. tabii taktım ben bunu kafaya. ertesi gün bi soruşturma. dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede... neyse amına koyayım, zeynep'i sonra anlatırım.

    yazılı kağıtları dağıtıldı, yazdığım kopyalardan aklımda kalanları hatırlamak için zihnimi yormaya çalışsam da zeynep pek müsaade etmedi.

    yaz sıcağının aman vermeyen ilk evresi kendini hissetirmeye başlamış, kızlar çorapları çıkarmış, kopyalar bacaklara yazılmış... ulan iki damla aklım var o da gitti zeynep siktin dünyamı kapat o bacakları...

    - bir şey mi dedin ?

    + ne na... nass... bi bi bi'şey demedim.

    - he tamam o zaman.

    + kopya mı onlar ?

    - evet ama az sessiz ol, duyacak hoca.

    millet kopyayı sağlam yere yazmış arkadaş, bir yolunu bulup zeynep'den yardımı almam lazım, oluru yok başka.

    o esnada zeynep hocaya;

    - hocam istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz ?

    şeklinde bir soru sorup oturma pozisyonunu bana dönük olacak şekilde değiştirdi.

    eteği neredeyse donuna kadar sıyırdı. bir yandan hocayı kesip diğer yandan da kopyaları okumaya çalışırken zorlanmış olmalıydı ki bana dönüp;

    - ya mesut sen hocayı kessen ben de kopyaları geçirsem sonra sana da versem...

    + verecek misin ?

    - evet sana da vereceğim ama yardım et bana.

    + tamam sen bak kopyalara ben hocayı keserim.

    hakkı hoca rahat adamdı, zor sorardı o yüzden de masasından kalkmaz, pek de bizi siklemeden sınavın bitmesini beklerdi.

    ben bir yandan kendisini diğer yandan da zeynep'i kesiyorum. fena güzel bacakları sınavı unutturuyor, akşam için malzeme oluyorlardı.

    - kahretsin ya, burada da yok. bu bacağıma da yazmamışım...

    siki hepten tuttuk, sınavın yarısına geldik daha bir soru çözdük o da tam değil.

    + ee şu çözdüğün sorulardan versene !

    - dur ya mesut, az bekle...

    neyi bekliycem amına koyayım, sınav bitti, ben bittim, ver artık zeynebbbbbbbb !

    zeynep o kadar rahattı ki soruları çözmek, kopyaları görmek için eteğini tamamen sıyırmış, donunu görmek için çaba harcamama bile gerek yoktu çünkü yaklaşık küçük mesut'a bir karış mesafedeydi. bildiğin sınav bu başka bir şey değil.

    büyük bir sınavın ortasındayım, bir yanda alakam olmayan kimya sınavı, diğer yanımda her şeyiyle zeynep...

    - of ya, en az yetmiş almam lazım ve iki soru çözdüm.

    + yok mu başka kopya ?

    neyse ben de o iki soruyu aynen geçtim kağıdıma ama daha yapmam gereken üç soru vardı ve ben mala bağlamış oturuyordum.

    o esanda hakkı hoca turlamak için ayağa kalktı, sınıfın dışına doğru hareketlendi...

    - mesut bak hele.
    + ne oldu ?
    - sütyenimin kopcasını açar mısın ?
    + nene ne süt süt.... ha ne ?
    - sütyenimin kopcasını açar mısın ?

    ananı sikeyim, ne diyor bu kız, sütyen felan, ben vitrin menkenlerinin üzerindeki sütyenler dışında sütyen görmemiş bir insanım, bana aç diyor. nasıl açılır lan bu ?

    - aç hadi şu kopçayı, olmuyor önlüğün altından, hadi hoca dışarı çıktı işte.

    + tamam.

    iki elimle açmaya yeltendiysem de beceremedim...

    - tek elinle dene.
    + iki elimle açamadım, tel elle nasıl açayım ?
    - yöntemi böyle bunun.

    vay amına koyayım, kız ağzıma sıçtı, acemiyiz arkadaş ama yüze de vurulmaz bu...

    tek elle ve bir çırpıda kopçayı açtıktan sonra, zeynep elini koynuna götürdü ve bir çırpıda sütyenini çıkardı. üzerine kopyaları iliştirdiği sütyenini kucağına aldı ve kopyaları kağıda geçirmeye başladı. gömleğinin altından daha bir belirginleşen memeleri başka bir sınavın sorularıydı benim için. görsel şölenin final yaptığı bu anda sınav felan sikimde değildi artık.

    bana dönük pozisyonda memeleri gözümün önünde eteği yarı beline açık bir kadın var yanımda ve ben hiç olmamam gereken yerde bir sınıfta bir sınav esnasındayım.

    - hadi geçir kağıdına sınav bitecek şimdi.
    + ha ne ne bitecek ?
    4 ...
  14. 30.
  15. öykülerinizi önce buradan sonra yeni ve kendini tanımlayan bir başlık altından yayınlayabilirsiniz.

    öyle denetleme mekanizmamız, seçici yavşak bir komisyon ya da kurulumuz yok.

    haddimize değil senin yazdığın olmamış demek !
    5 ...
  16. 31.
  17. çok önemli not: bu entry şahsıma ait değildir ve fakyü dergisi oluşumunu destekleyen, sözlüğün hanımefendi yazarlarında bir tarafından yazılmıştır. ilerleyen sayılarda kendi mahlasıyla da aramızda olacaktır.

    (bkz: anason hakimiyeti)

    ***

    kadın saatine baktı;

    bu sefer herzamankinden daha da geç kalmıştı adam. biraz öfkelendi ve gözlerini kitabının satırlarına
    yeniden devirdi.

    aradan çok da uzun olmayan bir zaman geçtiğinde kapı kilidine acemice anahtar sokulmaya çalışıldığını duydu.
    kitabını bir yana koyup hızlıca kalktı yerinden. seri adımlarla kapıya yönelip, kapı dürbününden baktı. nihayet gelebilmişti adam.

    ritüel haline getirdikleri erkek erkeğe aylık meyhane gecesinin bu ayki ayağı da son bulmuştu. belli ki bu sefer biraz fazla kaçırmıştı. kapı sürgüsünü çekip, kilidi açmasıyla kadının üzerine abandı adam.

    rakı kokan nefesiyle durmadan öpüyordu kadını. adamın nefesindeki anason kokusu kadını rahatsız etmemişti bu kez, aksine hoşuna bile gitmişti.
    dudaklarını adamdan kurtardı, bir eliyle adamı tutmaya çalışırken, diğer eliyle uzanarak kapıyı kapattı. adamı taşımaya
    çalışarak, ağır adımlarla ve çokça sendeleyerek koltuğa kadar gelebilmişlerdi...

    kalkarken koltuğa bıraktığı kitabın yanına oturttu adamı. odaya ağır bir anason kokusu hakim olmuştu. her ay bir gece düzenli olarak hakimiyetini ilan ederdi odada bu koku ve belki de odayı sıradanlığından kurtaran nadir zamanlarda hep bu hakimiyet gecelerinde olurdu.

    "ne kadar çok içmişsin..." dedi kadın.

    bunun üzerine kadını kolundan tuttuğu gibi yanına çekti adam sertçe. kadın koltuğa oturduğunda kitabının üzerine oturduğunu hissetti, ancak umursamadı.

    bu şehvet dolu hareketin ardından olabilecekleri düşledi zihninde kısacık zaman birimlerinde.
    düşlerine dalmışken kadın, kazağının bir çırpıda çıkarılmış olduğunu hafif titremeyle hissettiğinde şimdiki zamana uyandı.
    adam, kadının kulağına dudaklarını dayamış "seni seviyorum, seni çok seviyorum" diye tekrarlarken bir yandan da öpüyordu.

    adam kadınının nelerden hoşlandığını unutmayacak kadar kendindeydi. bu farkedişle birlikte kusursuz saatlerin başlamak
    üzere olduğunu anladı kadın. adam bir eliyle kadının saçlarını arkadan tutup hafifçe çekerken, diğer eliyle de kadının
    sütyenini çözmeye çalışıyordu.

    daha o gün, bir arkadaşının yazdığı yazıyı okumuştu kadın; tek elle sütyen açmaya çalışmakla
    ilgili... her nedense pek çok erkeğin asla beceremediği bir şey olduğu kanısına da arkadaşının bu yazısıyla kanaat getirmişti.
    yine tek eliyle açamamıştı adam, kadın ince bir kahkaha attı. hafifçe itti adamı ve sütyeninin kopçalarını ustaca çözdü.

    odanın havası yarı çıplak tenini okşuyordu, irkildi kadın. bu kez kadın adamın üzerine bıraktı kendini, bir eliyle adamı soymaya çalışırken...

    o koltuk üzerinde ne kadar zaman geçti, ne kadar süre o koltukta kaldıktan sonra yatak odasına geçtiler her ikiside
    bilmiyordu. kadının bildiği tek şey; uzun, ıslak ve çok sıcak geçen saatlerin ardından her hücresinin çığlık yankılarıyla
    mutfakta krep yapıyor olduğuydu. düşlediğinden de iyi bir geceydi. gülümsedi...
    3 ...
  18. 32.
  19. kopça

    sıradan bir günün sıradan akşamüstüsünde, kaldırım parkelerinin çizgilerine basmamaya özen göstererek sürüklüyordu bedenini; nereye gidiyorum? diye sormaksızın. telaşla yürümediği, acele etmediği besbelliydi; bir planının olmadığı buradan anlaşılıyordu. bir süre seyrettim, önümden geçerken kokusunu bir olta kancası gibi dudaklarımın bitiştiği yere saplayan kadını; makara dönmez oldu, misina bitti, sürüklenmeye başladım peşinden çaresizce.

    yürüdük, yanyanaymışız gibi, kolkolaymışız gibi; dakikalarca yürüdük. ayakkabısının topuklarından çıkan ses metronomdu sanki ve biz de birbirinden bağımsız notalardık; hiç bitmeyecek romantik bir şarkı gibiydi her şey; yürüdük.

    zaman zaman yavaşlıyordu. ve genelde mağaza vitrinlerinin olduğu yerlere denk geliyordu bu; hatta bir iki yerde tamamen durduğu da oldu ancak 2 saniye bile sürmedi dinlenme faslı; yürüdük.

    topuk sesleri daha uzun aralıklarla gelmeye başladı; daha uzun, daha uzun... ve durdu. 5 saniye oldu, hala duruyordu. dakika oldu hala... bu seferki mağaza vitrini bir şekilde tutuyordu; eğildim baktım, bir kadın içgiyim mağazasıydı bu çok beklediğimiz durak. içeriye yöneldi, surat ifadesi yok gibiydi. içeriye girdiğinden olsa gerek, kokunun, oltanın ve hatta kancanın da tesiri azaldı; bir an çevreye baktım; ne kadar kalabalıktı. oysa ben bir saattir sadece o ve ben yürüyoruz sanıyordum.

    elinde süslü bir poşet; çıktı; kokusu genzimi yaktı. kancayı hatırlattı bu bana; dudaklarım sızlamadı değil; seve seve sürüklenmeye devam ettim peşinden.

    kafamdaki romantik algıyı biraz olsun yıkmıştı sütyenci poşeti. aklıma mani olamıyor, hangi renk aldı, hangi beden aldı gibi sorularla boğuşuyordum. ilk kez vücudunu süzdüm; asimetrik kesilmiş düz saçlar, düzgün omuzlar, harika bir bel kıvrımı, enfes kalçalar ve topuklu ayakkabının taşımaktan onur duyduğu kusursuz bacaklar...

    kafamı kaldırmaya çalışırken bluzunun kabarmasına neden olan kopçaya takıldı gözüm ve dakikalarca aynı noktada kaldı.

    zihnimde soymaya başladım onu istemsizce. bluz, etek, ayakkabılar, çoraplar ve geriye kalan ne varsa aklımın sevişme odasının abuk sabuk yerlerine savurup attım. ama sütyen hala duruyordu. gözüm kopçasını rahat bırakmıyordu sanki. zihnimin elleri kalçalarını ve saçlarını okşamakla meşgul gibiydi...

    sütyen hariç çırılçıplak kadın ve misina ucundaki adam; bitimsiz yollarca yürüdük, yürüdük ve yürüdük.

    bütün vücudunu karış karış ezberledim. sevmediğim, dokunmadığım hiçbir hücresi kalmadı; defalarca seviştik, seviştik ve seviştik.

    bir tek göğüsleri...
    ah o lanet olası kopça...
    lanet olası gözlerim...
    işgüzar ellerim...

    o yürüdü; ben seviştim...

    bir saat kadar sonra...

    - kimsiniz siz? ve beni neden takip ediyorsunuz?
    - bilmiyorum.

    gülümsedi.

    bir apartmana girdi.
    gözlerim dışarda kaldı.
    mutluluğa perde çeken sütyen
    ve kahpe kopçası hala onunlaydı...
    8 ...
  20. 33.
  21. posta gazetesinin yanında ek olarak verilmesi teklifine dergi yönetim kurulu oybirliğiyle hayır demiştir.

    gazete mezesi olmayacağız.
    3 ...
  22. 34.
  23. hoşlandığın kızın çok uzaklara gitmesi

    mahallenin en güzel kızı nazlı, adı müsemma bir kızdı. kimsenin arkadaşlık teklifini kabul etmez erkekleri yanına yaklaştırmazdı, son burun bükücüydü lakabı, erkekler arkasından atıp tutsa da bilgisayarlarının yanındaki peçeteye uzandıklarında hepsinin ağzından çıkan tek kelime vardı ah nazlı.

    dışarıda lapa lapa kar yağıyordu, ailem köydeki tarlaya müşteri çıktı diye apar topar memlekete gitmişti, tek besin kaynağım patatesti. tavadan çıkardığım patatesleri tabağa koymuştum, poşette ekmek olmadığını fark edince üstüme montu alıp hızlı adımlarla bakkala yürümeye başladım. rüstem amca deftere ekmeği yazarken ben dışarı çıkmıştım bile apartmanın girişinde nazlı yı gördüm. kapı önünde oturuyordu, hiç bir şey demeden yanından geçeyim en iyisi ''s7v7n çok kötüyüm'' beynim bana oyun oynuyor, nazlı konuşmadı olum yürü eve ''s7v7n lütfen yardım et'' durdum yere çömeldim, ağlıyordu içim burkuldu.

    -nazlı iyi misin?
    +s7v7n taşınıyoruz.
    -nereye taşınıyorsunuz?
    +çok uzaklara.
    -seni bir daha göremeyeceğim yani.
    +evet.
    -gitmesen nazlı.
    +gitmem lazım.
    -üşüyeceksin burada, bize çıkalım mı?
    +gelsem mi?
    -gel hadi patates kızartmıştım.

    kolundan tutup kaldırdım, içeri girdik asansörün düğmesine basıp beklemeye başladık. omzunda yaslanıyordu düşmemek için, 7 kata çıkarken omuzumun üstündeki kafasını kaldırıp bana bakmaya başladı, gözlerindeki yaşlar hala duruyordu yanağından akan yaşı öpmeye başladım nazlının, gözlerini kapatıp dudaklarını dudaklarıma kenetledi.

    asansörden deli gibi öpüşerek inmiştik, anahtarı tek gözümü açarak yuvasına sokmaya çalışıyordum, başarmam uzun sürmüştü ama tarifi anlatılmaz bir mutluluk yaşıyordum. ilk defa bir kızla cinsel seks yapacaktım daha büyük bir mutluluk yoktu benim için.

    kapının sertçe duvara vurması hızımızı yavaşlatmamıştı, nazlı dudaklarımdan yavaşca aşağı iniyordu boyumu öpmeye başladığında ben üstümdeki montu çıkarmıştım. ''çok hızlısın s7v7n yavaş ol'' diye inlemesi benim durdurmadı, üstüm tamamen çıplaktı artık salonun köşesindeki kanepeye yuvarlanarak düştük. nazlı üstümde adeta dans ediyordu, boynumu öperken kulağıma ''seni istiyorum '' diyordu, o kadar yavaş söylüyordu ki her nefes alış verişinde kulağımı dili ile yalıyordu kendimden geçmiştim. acemi olmadığı belli etmemek için elimden geleni yapıyordum.

    nazlı üstündeki montu çıkarıp televizyonun üstüne fırlattı, olum bu kız çok tecrübeli diye düşünüyordum ki, hırkasını çıkarmıştı bile onuda televizyonun yanındaki annemin en çok sevdiği çiçeğin üstüne attı sanırım bir kaç dalı kırıldı çiçeğin, artık sabırsızlanıyordum. yeşil kazağını çıkarırken gülümsüyordu bana mahallenin en güzel kızı yanımda soyunuyordu, kimse inanmayacak buna kazağını çıkardığında altında gömleğinin düğmelerini benim açmamı istedi, heyecandan ellerimin titrediğini fark ettim düğmeleri açarken memelerini görmeden kalp krizi geçirecektim.

    gömleğin altındaki badi yi yırtmaya çalıştım, ama kulağıma eğilip ''acele etme canım'' demesi mayışmama neden olmuştu. badi yi yavaş yavaş çıkarıyordu o kadar ağır sesiz hareket ediyordu ki, saatin tik tak sesinden başka odada ses yoktu. badi nin altın da beyaz atleti görmem kanın beynime sıçramasına neden olmuştu.

    -bu ne yaa marul gibisin.
    +canım ama hasta mı? olayım.

    olma tabi son parça bu herhalde sabret olum atletti yukarı sıyırdığında, vücudunu göre biliyordum, biraz yukarısında sutyeni gözüktü pembe en sevdiğim renk dayanakcak gücüm kalmamıştı. artık kontrol ben de olmalıydı ama ne yapacağım bundan sonrasında ne yapılıyor hiç bir bilgim yoktu.

    nazlı üstüme eğilip beni öpmeye başlamıştı bir anda durdu ''annem beni çağırıyor.'' yok sana öyle geldi kimsenin sesini duymuyorum ben hadi çıkar sutyeni ''hayır ben duyuyorum'' 2 kattan annesi ''nazlı, nazlı' diye bağırıyordu gerçekten bariton bir sesi vardı annesinin, nazlı kalktı üstünü giyinmeye başladı.

    -yaa nereye dursana.
    +çıkıyorlar galiba eve gitmem lazım.
    -kal bizde gitme.
    +hayır gitmem lazım. al bunu hatıra kalır.

    pembe sutyeni üstüme atıp, kapıyı çarpıp çıkmıştı.
    5 ...
  24. 35.
  25. gerçek mi gerçek değil mi bir türlü anlaşılamayan dergi.
    2 ...
  26. 36.
  27. 37.
  28. sevişmek bir savaşsa,sütyen en büyük kalkanıdır kadının

    Her akşam olduğu gibi aynı bardaydım.Hergün,sikik tek yumurta ikizleri gibi birbirinin aynı olduğu için yeni şeyler yapmak istemiyordum.Bir bira söyledim,karşımdaki piliç tekilla.Uzunca inceledim onu.içkinin,beyaz gırtlağından içeriye doğru nasıl süzüldüğünü,ağzının kenarlarında kalan damlaların göğüslerine damlamasıyla sütyeninin ıslanışını gördüm.Tanrım!Görünmez bir sınır vardı.Ne kadar da saçma değil mi lan?Karşında duruyorlar.Canlı canlı balkonlar.Ama lanet ellerini kaldırıp dokunamıyorsun bile.Kimin kuralıydı bu?Bu kuralı koyan kesin bıyığı hizalı kesilmiş ibnenin tekiydi.Göt herif!..Diye bağırdım ve hesabı ödeyip kalktım.(Hesap ödemek, bu da bir kuraldı)

    Taksi durdurup eve dönmeyi planlıyordum,ama karşımda oturan pilicin peşimde olduğunu topuklu ayakkabılarının sesinden anladım.Önümdeki aynadan da görmüştüm onu.Yarraki bir tavırla kapıyı açtım ve önden geçmesini sağladım.(Bu da bir kuraldı.)Eğer ben kapıyı açıp,önünden gitseydim geceyi 3-4 sapla karı kız muhabbeti yaparak sonlandıracaktım.(Oyunu kurallarına göre oynamaya devam ettim.)Sigarasını çıkarttı,çakmak uzattım.Hava dedi,hava çok soğuk.Belli ki paltomu istiyordu sürtük.Verdim paltomu.Adın ne dedi,söyledim.Lindaymış adı.Ama pek ilgilenmedim adıyla.Tadını merak ediyordum daha çok,sütyenin arkasındaki bir bebek kadar savunmasız,bir bebek vildi kadar pürüzsüz göğüslerini.(bunu ona söyleyemezdim,bu da bir kuraldı''Kahrolası muhabbet neticelenmiyordu.Hevesimi kaçırmaya başlamıştı ve ödediğim hesabın iki katı kadar daha içmeliyim diye geçirdim içimden

    Havanın soğuk olmasına aldırış etmeden açıktı göğüsleri,sütyenini görebiliyor ve kokusunu alabiliyordum.sarı saçlarının altında siyah sütyen, o an başka birşey düşünemez olmuştum,gözlerim oraya sabitlenmişti adeta.''bebeğim sütyenin''dedim''ıslanmış.neden çıkartıp göğüslerine rahat vermiyorsun,bu onlara yapılan bir haksızlıktır''. cevap vermedi,sadece gülmekle yetindi ve sütyenini çıkartıp elime verdi.''neden daha eğlenceli birşeyler yapmaya gitmiyoruz?''dedim sütyenini koklayarak ve cevap vermesine gerek kalmadı.Paltosunu çenesine kadar çekmiş,uzun boylu,ince,ses tonu aşşağı mahalle travestilerini anımsatan bir orospu çocuğu geldi,Lindayı koluna taktı ve yürüdüler.Oradaki tek kazık bendim artık.içeri girdim,elimde sütyen,burnumda kokusu...Barmen bana bir bira daha dedim,karşımdaki piliç tekilla söyledi ve onu izlerken,sütyenini çekip göğüslerine yapıştım.Sikmişim kuralları..
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük