küçükken hissettirmişti aşkını, doyumsuz bir tatla bağlanmıştı sevdiğine. hayatla ümidi sanki ona bağlarmışçasına yaşıyordu. çıkagelen farklı tatlara tebessümle yaklaşıyor, sevdiğinin süprizlerine ise başka bir içtenlikle gülümsüyordu.
henüz 9 yaşındaydı poyraz, ama mahalle maçlarında büyüklerine taş çıkartıyordu. esnek ama bir o kadar sağlam ilerliyordu her buluşmasında topla. abilerine farklı hissettiriyor kendini, yaşıtlarını ise farklı kıskandırıyordu. iki duygusal karmaşa da umrunda değildi elbette poyrazın. aşkın tek tanımlaması futbol olunca her akan duruyordu onun gözünde.
sessizliği bir yana efendiliği bir başka hissettirir insana. sanki sahada ki o atılgan, koşan, çırpınan kişi değil poyraz. bir farklı kişiliğe bürünüyor sahada sanki. kendini olabildiğine kaptırıyor aşkı bildiği tek somut varlığa. o zamanlar hayalle büyür çocuklar ya, işte poyrazında hayaliydi o çubuklu formayı giymek. yatmadan düşünmek kendini binlerin önünde, kale mi top mu seçiminde kaleyi seçmekti hayali. o seçimi de kaleciye bırakmatı her zaman. "hakeme tek küfür etmeyeceğim söz, yeter ki giyeyim formayı derdi"; 9 yaşında ama inandığı allah a tek duasıydı her gece.
yıllar kaybettirmedi onu yeteneğinden. 11 yaşında belediyenin futbol okuluna verdi babası, ama tek şartı okulunu okumasıyla. derslerinde pek başarılı olamasa da poyraz, öğretmenleri pek bi severdi ay yüzlüyü. zayıfı olmadan geçiyordu ya dersleri, yeterdi babasına geçtim demesi. işte bu yüzden oynarken, çocukluk aklı ya vicdanı rahattı biraz olsun.
belediyespor da başladı ilk formalı mücadelesi. henüz yıldızlara dahi girememişken, oynarken ki şevki ve arzusu kulüpteki yetkililerin önünde, ilk farkındalığı yaratması yüzündeki tüyler terlerken gerçekleşmişti. takımın yarısını ipe dizip kalecinin üstünden yumuşak bir vuruşla tamamlamıştı acemi ritüelini.
kulüpçe tanınır hale gelmişti küçük yetenek kısa zamanda. teknik direktörü ile ilk sohbeti kendini birkaç antreman sonra gerçekleşti;
-anlat bakayım poyraz kaça gidiyorsun, derslerin nasıl?
-5'e gidiyorum hocam, fena değil derslerim, geçiyorum işte.
-annen, baban onlar ne iş yapıyor?
-annem ev hanımı, daha doğrusu dikiş falan yapar bütün gün, evin ihtiyaçlarını karşılar. babam pazarda çalışır. domates biber diye bağırır bütün gün durmadan. bende hafta sonları onun yanına giderim, bağırırım gün boyu, akşamda bir kaç lira verir bana dondurma alırım kendime. severim dondurmayı.
-nerede oturuyorsunuz?
-cebeci de, demirlibahçe. okulu geçtikten sonra laz bakkal amca var ona dersen kernekli nerede oturuyor, gösteriverir hemen bizim evi hocam,gelin bekleriz bize.
hocasında poyraz ın masumiyet belirtilerine verdiği ufak tebessümle,
-çok isterim evladım, inan çok isterim.
belediyespor da yıldızlara girdi poyraz. artık liseye gidiyor, arkadaşları okul takımında vazgeçilmez futbolcu olarak oynatıyordu. gelişmişliğin verdiği cesaretle daha bir ağır basıyordu artık adımlarını. babası hala pazarda, ama annesi gözlerinde oluşan tembellikten eskisi gibi faydalı olamıyordu. şükrü yaradan a bir borç bilirdi ya poyraz, annesine yaşatacağı güzelliklerden şüphe duymadan tadardı, yokluğun getirdiği inanç duygusunu.
antreman esnasında o günü unutamayacağı bir olay yaşadı. yıllarca hayalini kurduğu çubuklu formanın yöneticileri duyulan övgünün akabinde kendisini izlemeye gelmişti. takımdaki en yakın arkadaşı tarık söylemişti yetkililerin onun için geldiğini, duymuştu hocası konuşurken poyraz ın bambaşka bir yetenek olduğunu söylerken onlara.
antreman biter bitmez yanında belirdi bir kaç takım elbiseli adam. yeteneğine övgüler yağdırırken, bir daha ailesinin maddi sıkıntı çekmeyeceğine dair sözünü verdiler. yaşarırken gözleri, kalbinde atan her vuruşun sesini hissetti benliğinde. binlerin poyraz diye bağırdığı günü hayal ederkenki günleri geldi birden aklına, gerçekleşecekti belki de en yakın zamanda. en istekli futbolunu oynarken bile koştuğu andan daha hızlı koştu evine, bu mutlu haberi annesine verip sevincini beraber yaşayalım diye.
17 yaşında poyraz. resmi sözleşme hemen önünde duruyor. kamera falan yok ama bu kareye sonsuzlaştıracak bir kaç fotoğraf makinesı var karşısında. imzayı atarken çubuklu formaya hala inanamıyordu hayallerinin gerçekleştiğine.
ilk antremanı sıcak bir eylül ayında başladı. televizyondan görüp hayranlığını her defasında yinelediği müthiş sol ayakla aynı sahadaydı. ilk başta as takımla çıkmasa da antremana, hocası söylüyordu çok geçmeden onunda burada olacağını. öylede oldu. lig başladıktan kısa bir süre sonra as takımda ilk 18 e girmişti poyraz. o büyülü anı yakalamaya çok az kalmıştı. tribünlerin onun yeteneğinin çok farkında olmasalar da kısa zamanda kendini gösterebileceğine inanıyordu. maç zamanının gelmesiyle yedek kulübesine oturdu poyraz, gözünü kırpmadan bir taraftar gibi izliyordu olan biteni. bir girebilseydi şu sahaya, bir oynayabilseydi... anons yaparken poyraz diye bağırsaydı ya tribünler, sevincini bile şimdiden nasıl yaşayacağını düşünmüştü golden sonra, küçüklüğünden beri aşık olduğu takımının armasını öpecekti. heyecanını yenmeye çalışması düşüncelerindeki kendini bir profesyonel gibi hissetmesi telkiniyle devam ediyor, bir yandan da gözlerini hocasının kalk demesini bekliyordu. işte o an gerçekleşti, dakikanın 60'ı göstermesiyle hocası başını salladı genç yeteneğe ısınmasını söyler edasıyla. kale arkasına hızla geçen poyraz esneme hareketlerine başlıyor, maçtan gözlerini bir an için ayıramıyordu.
bir şeyi sevmek sevilmekten ötedir. küçükken bu bilince sahip olmak olgunluğun göstergesidir. sevmenin ne demek olduğunu, amacına ulaşırken bir kez daha anlıyordu poyraz. hocası çağırdı, formasını giydi ve yan hakemin yanında kramponlarını göstermesiyle başladı yolculuğu sert esen rüzgarın. oyuna girişiyle takım arkadaşı pasını verdi, daha ilk saniyede topla buluşan genç yetenek sağ kanatta hızla ilerlerken orta açmayı düşünüyordu. çizgiye doğru ilerleyip müthiş sola pasını aktarmasıyla gol sevincini sarılarak yaşamayı hayal etti ansızın. işte orta geliyor deyip içinden,hamlesini yapacakken bir ayak uzandı engellemesi için ortayı. uzanan ayak topa gelmedi. poyraz'ın çığlığıyla inledi bir an stadyum, kramponun kaval kemiğini kırmasıyla.
-yerde çırpınıyor çocuk yardım edin.
sağlık ekiplerinin sahaya girmesiyle sedyeye aldılar poyraz'ı, faulu yapan futbolcu bin pişman. henüz daha 17 yaşında hayallerindeki takımda formayı ilk kez giymiş olan genç yeteneğin futbol hayatına ağır darbe vurmuştu belki de. çok geçmeden ameliyata girmiş ve doktorundan duyduğu kelimeler, sahada yaşadığı elim kazadan daha çok can yakmıştı. kulaklarını kapamak, gözlerindeki yaşa inanmamak, yüreğinde oluşan ağırlığın tarifini yorumlamak istemedi. uzatsa elini annesine, kaldırıp kendisini, eskisi gibi koşmak istedi. sahadaki haykırışı izleyenlerin yüreğini dağladı ya, içindeki haykırış o anda boğazını düğümledi poyrazın .futbol hayatının son maçına, çubuklu formanın bir kaç saniyesiyle veda etmişti, sevginin bir katresini hayatın anlamı olarak yorumlayan genç yetenek.
Marvel'ın ürettiği süper kahramanlardan süpermen, örümcek adam, batman ve yeşil dev Hulk; bu devirde new york'ta asayişi sağlamaya güçlerinin yetmediğini artık yaşlandıklarını anlamışlardı. Hele süpermen, artık kripton'dan değil; su görse erimeye başlayabilecek kadar bunamıştı. Bundan kelli buralarda yaşayamazlardı.. Sonuçta onlar eski süper kahramanlardı ve şehirde çok düşmanları vardı. Emekliliklerini huzurluca yaşayabilecekleri, New york'tan bir gömlek daha küçük ama popüler olan bir şehre; istanbul'a yerleşmeyi kararlaştırmışlardı.. Hepsi heyecanlıydı.. Hepsinin hayalleri vardı..
Süpermen, THY’nin 'gerçek' manada ilk rakibi olacaktı..Hulk, rutin bir olay haline gelen gazi mahallesi’ndeki pkk sevdalıları tarafından gerçekleştirilen olaylara noktayı koyacak ve komiser hulk olacaktı..Batman, afili arabası batmobile ile Mahmutbey-ikitelli hattında minibüsçülük yapacaktı..
Örümcek adam, Derya baykal’ın programında ‘sabit konuk’ olarak arzı endam edip, kendi ağından yaptığı kanaviçeleri, Selanik örgülerini nasıl yaptığını tüm detaylarıyla saatlerce anlatmak istiyordu. Hayaller yüksekti, hepsi heyecanla bavullarını hazırlamaya başladı; fakat bir sorun vardı.. Süper kahramanlığı bıraktıktan sonra devlet onlara bir ödenek ayırmamıştı.. Sonuçta hangi ülke süperkahramanları için emekli sandığı kurar..
istanbul'a uçakla gidecek paraları yoktu.. Yine de hepsinin ayrı bir özelliği vardı, batman arabasıyla su üstünde gidebiliyordu okyanusu geçip meriç nehrine saparak istanbul a gelecekti. Supermen, halihazırda uçuyordu zaten başlı başına bir uçak.. Hatta diğerleri 'bizi de sırtında götür'' dedi; fakat süpermen ''evet bir ortadoğu ülkesine gidiyoruz ama ben uçan halı(magic carpet) değilim arkadaş!'' şeklinde huysuz bir cevap vererek ne kadar yaşlandığını gözler önüne seriyordu. Ayrıca Hulk'ı sırtında taşımak onun için büyük risk taşıyordu.. hulk bir hışımla sinirlenip canavarlaşırsa.. O anda Süpermen'in ya yolda fıtığı atsa..
superman uçarken örümcek adam da zıplayarak gidecekti istanbul'a.. Örümcek hislerini devreye sokarak özelliğini bir gps sistemi halinde kullanacaktı. Peki Hulk? O ne yapacaktı? Belki samanyolu gezegenini bile içine sokabilecek o koca götlü hantal hödük..? Ne olacaktı?
Herkes istanbul'a nasıl gideceğini diğerlerine anlatırken hulk sessizce köşede oturuyordu.. Örümcek hisleriyle durumu anlayan örümcek adam, ''tamam hulk.. senin için bir şeyler düşüneceğim'' dedi.. hulk gülümseyerek ona sarıldı.. Ağlıyorlardı da..
Ertesi gün örümcek adam, Ben amcasından kalan tütün tarlasını kelepir bir fiyata satmıştı.. zira orası Amerika, kapitalizm vahşiliğinin doruk noktalara ulaştığı bir merkezdi, ''eki günlerin hatrına, o kadar korudun bizi Allah razı olsun tarlaya 2 katı fiyat vereceğim'' cümlesini bekleyen örümcek'in gözünün yaşına bile bakmamışlardı.. Hele ki tarlayı alan Marry jane'in sarhoş babası olunca ona daha da bir koydu.. Ama hemen atlattı bu durumu sonuta yeni bir hayat onu bekliyordu ve bunlara üzülecek zamanı yoktu..
Örümcek adam, tarlanın parasıyla uçak bileti alarak Hulk'a sürpriz yaptı.. Sonuçta hulk normal bir insan şekline de bürünebiliyordu, uçağa binmek sorun olmayacaktı.Artık herkes planını yaptı, istanbul'a vardıklarında kanlıca'da buluşacaklardı.hepsi, gece yataklarında, ertesi gün çıkacakları yolculuk için heyecanlanıyordu..
-Büyük Gün-
Birbirleriyle helalleştikten sonra hepsi farklı rotalardan yola çıkmışlardı.. Hiçbiri tahmin edemezdi, kalan ömürlerinin huzurla geçirecekleri cennetlerinin bir cehenneme dönüşeceğini.. Örümcek bile..
Batman, okyanustan kaptırıp Meriç Nehri üzerinden yoluna devam edecek Edirne den de istanbul'a karayolu üzerinden geleceki. Her şey güzel başlamıştı Fransa'nın Marsilya kıyılarında insanlar Batman'in üzerine güller yağdırıyor, San Marino'lular onun şerefinde yarasalar uçuruyordu.. Batman olanlardan keyifli bir şekilde Meriç Nehrini geçti ve Edirne'de karayoluyla gitmeye hazırlanırken arabasının lastiklerinin indiğini ve ıslanan fren balatalarının çalışmadığını fark etti.. Hemen üzüm bağlarının yanındaki ''Haydar Usta Oto Tamir'' tabelasını görerek oraya doğru yöneldi.. Kendinden emin ve tanınmışlığın, meşhurluğunun verdiği hazla ''selamün aleyki!' dedi. Batman'i gören tamirci çırakları birden bağırmaya başladılar! ''iblis, iblis, haydar usta cin var ustaa'' diye bağırarak vücutlarında salgılanan adrenalinin verdiği cesaretle çıraklardan birisi bir BMW tamponunu Batman'in kafasına geçirdi.. Yarasalar 3 sene yas tutarak geceleri mağaralarından çıkmama kararı alırken ülkemiz illerinden Batman'da 2 gün bayraklar gönderin aşağısına çekildi.. Çırak olanlardan pişmanlık ve vicdan azabı duydu ve motor yağı içerek intihar etti..
Örümcek adam atlaya zıplaya Avrupa kıtasında binaların üzerinden geçerek istanbul'a vardı.. Örümcek, Eminönü'ne vardığında binaların birinin üstüne çıkıp muhteşem boğaz manzarasını seyre dalmıştı.. Fakat üstünde durduğu bina, bir haşerat firmasına aitti, onu gören çalışanlar hemen 40 galon böcek savar sıvısını bir hortuma bağlayarak tazyikli bir biçimde örümceğin üstüne sıktı.. Durum anlaşıldıktan sonra haşerat firması zengin oldu. Çünkü ''bakın örümcek adam bile bize karşı koyamadı heyt!'' şeklinde yaptıkları reklamlarla yok sattı.. Fakat Pentagon, firmaya durumdan rahatsız olduğunu bildiren bir muhtıra yolladı. Bunun üzerine şirketin sahibi ''adamlara ayıp olmasın'' diye Sirkeci büyük postane önüne bir özür mahiyetinde olan 'örümcek adam anıtı'nı büyük bir kokteyl ile dikti..
Süpermen, uça uça çok rahat bir şekilde istanbul'a vardı, küçükçekmece'ye vardığı sırada Başbakan Erdoğan'ın 'evet' propagandalı mitingi vardı, daha yakından görmek isteyen süpermen alçaktan uçarken AKP'nin 'evet' yazılı bez bayraklarına dolanıp küçükçekmece gölü'ndeki kripton havzasına düştü.. Kimse bir daha haber alamadı, federaller 3 senedir olayı araştırmalarına rağmen bir sonu elde edemedi. Süpermen'in sevdiceği gazeteci Luis, onun istanbul'a geldiğini bildiği için hemen gazetenin helikopterine atladı ve gazetecilik kimliği ve tarafsızlığıyla olayları gün ışığına çıkartmaya çalıştı, aşkını her yerde arayan Luis, bir sonu elde edemeyince istanbul'daki iş arkadaşlarına sormak için habertürk binasına geldi. Fatih Altaylı ile karşılaştığı anda süpermeni bir anda unutuverdi ve Altaylı ile evlenerek istanbul'da yaşamaya karar verdi. Türk vatandaşlığı da alan Luis'in yeni ismi 'Aliye'' olarak değiştirdi.. Mutlular da..
Yeşil dev hulk ise diğer kahramanlar kadar istanbul macerası kısa sürmemişti, Yeşilköy Atatürk Havalimanından indi. istanbul'a ayak uydurmak için evvella topkapı'ya giderek kendisine öğrenci akbili çıkarttı. Anadolu yakası'na indirimli bir şekilde vapurla geçerek hemen kanlıca'ya gitti.Ne gelen ne giden.. Bunun üzerine hulk, 'istanbula gelir gelmez kurnazlaştılar ve beni sattılar' şeklinde düşünerek kanlıca'dan ayrıldı. Vapurla Avrupa yakasına geçip geceyi Sultanahmet'te bir bankta geçirdi. Ertesi gün meteliğe kurşun attığını gören hulk, 'istanbul'un tadı böyle çıkmaz, para lazım'' diyerek Sirkeci'ye giderek doğubank hanına girdi, bir anda gömleğini yırtarak canavar oldu ve doğubank'taki dükkanlardan 6 bin lira gasp etti.. insana dönüştüğünde kimse ondan şüphelenmeyecekti ki öyle oldu.. Bir otele gidip günü orda geçiren hulk ertesi gün kendisine beşiktaş'ta kiralık bir ev aramaya başladı. Beşiktaş'ta dolanırken istanbul Adliyesi önünden geçti. Onu gören Jandarma-Cezaevi görevlileri hemen yakaladı. Neye uğradığını şaşıran hulk, kendisini istanbul 13. Ağır ceza Mahkemesinde buldu. istanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce gerçekleştirilen ergenekon duruşması sonucunda savcı, hulk'ın derin devletin başındaki gladio olduğu kararına varıp yasada bulunmamasına rağmen 'istisna kanun' gereğince idam cezasına çarptırdı. Bunun üzerine Hulk, mahmutpaşadan yeni aldığı gömleğini yırtarak tekrar canavar haline geldi. fakat 'hukuk devletten üstündür' kuralı gereğince bir bok yiyemedi..
idam işlemi tamamlandıktan sonra ceset, islami usûllere göre kesilip ülkedeki kırmızı et sıkıntısının az da olsa giderilmesi sağlandı. Yazık oldu..
Gitme..
Acımasızca gözbebeklerini hedef alan güneşe aldırmaksızın, karşısındakine dikmişti gözlerini Karşisindaki anlayabilirdi sadece bu bakişlarin anlamini, etraftan geçen herhangi biri degil Bir şeyler söylemesi gerektiginin farkindaydi.Fikirler sözcüklere, sözcükler cümlelere döküldükçe konuşma anlamsizlaşacakti… Aslında iki taraf da biliyordu Artık anlamı yoktu konuşmanın. Ama bu bir gelenekti adeta Sözler söylenir, ruhların üzerine perdeler çekilirdi. Perdelerin kapanışı ile bütün parçalara ayrılır, yabancılaşırdı
Bu kapıdan dışarıya adımını attığın anda, biliyorsun değişecek her şey. Dışarıda sen olacaksın, içeride ben Bütün o özgür dünyada yalnız olacaksın ve ben artık bir daha omzuna yaslanabileceğin, kaçabileceğin insan olmayacağım. Hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacak.
Karşisindaki giden kişi olmanın verdiği bencil mahcubiyetin yüzüne yansıttığı pembe renkle gözlerini yere dikti Yüzünde üzgünüm ifadesi vardı Oysa gözbebeklerinde özgürlüğe uçmak için çırpınan martıların kanat sesleri odayı doldurmuştu bile Kendi kendine konuştugunun farkinda olsa da, gelenek bozulmasin diye son konuşmasini yapiyordu. Bir bütün olarak geçirilen günlerden hak ettigi tazminatti bu adeta. Bazilarina göre karşisindakini geri döndürmenin yolu, bazilari için ise kendi canini acitanin canini acitmakti. Oysa delikanlinin hiçbir amaci yoktu, son dakikalarda onu görebilmekten başka Karşisindakinin tepkisizligine ragmen devam etti;
Senden nefret ediyor değilim. Daha önceki deneyimlerimde öğrendim zaten sonsuza dek bütün olma hayallerinin saçmalığını Sen gitmek istemeseydin günün birinde ben giderdim zaten Ya da bir bütünün parçaları olmaya o kadar adardık ki kendimizi, ortada ne sen kalırdın, ne de ben..
Karşisindakinin gözlerindeki martilarin sesi odayi doldururken, içindeki hayale dair son kirintilari o martilarin gagalarina dogru atmanin aslinda sadece kendisini daha çok çikmaza soktugunun farkinda olmasina ragmen söyleyeceklerini bitiremiyordu. Ama zaten bu içindekileri bir zamanlar en iyi dostu olan bu insana söylemeyecekti de kime söyleyecekti?
Varlığınla bir zamanlar içine hapis olmuş bulunduğum karamsarlığımdan kurtardın beni. Bunun için sana minnettarım. Hayatımdaki bir sayfayı kapatmama yardımcı olurken, yeni bir sayfa açmama da yardım ettin. Seninle tanışmadan önce seninle ayrılmış olsaydım, belki de senden nefret ediyor olacaktım. Senin gidiyor olman o kadar da acıtmıyor içimi.
Karşisindakinin kendisini degersiz hissetmesini de istemiyordu. Sözlerinin yaratacagi etkiyi gidermesi gerektigini biliyordu;
Geçmişteki insanlarla kiyaslandiginda hepsinden daha güzel duygular yaşattin bana; Ama onlar için çektiğim acıların yarısını bile hissetmiyorum. Bunun nedeni sana verdiğim değerin az olmasından kaynaklanmıyor. Bu tamamen senin dünyama girip, benim hayatımda yaptığım değişiklikleri güçlendirmenden kaynaklanıyor. içimdeki, o her sürtünmede acıyan demir çıkıntısının her gidişte törpülenip, artık gidişlere karşı direnecek durumda olamamasından kaynaklanıyor. Eski sayfalar kapanırken, açılacak yeni sayfanın getireceği mutluluk ve hüzünleri sabırsızca beklemeye başlamamdan kaynaklanıyor anlıyor musun? Artık hayat sadece bir film gibi dönüyor etrafımda Aşk ise sadece güzel filmden bazi sahneler..
Gözlerini kaldırdığında, karşısındaki o kadar yabancılaşmıştı, o kadar koyu perdeler çekmişti ki, sözlerini anlamadığını, daha fazla uzatmanın anlamsız olduğunu anladı. Başka yerlerde, yeni hayatlara bakmanın sabırsızlığı ile uçup gitmeye çalışan bu rüzgarı durduramayacağını biliyordu. Sadece o ılık rüzgarı biraz daha fazla hissetmeye çalıştıkça, rüzgar daha da üşütüyordu.
Karşisindaki her şeyin yolunda gitmedigi için ne kadar üzgün oldugunu ifade etmeye çalişiyordu. Ama bu noktada ne kendi sözlerinin ne de onun sözlerinin anlami var miydi? Karşisinda duran, eski ateş topunun buza dönüşünü durduramayacagi gibi, karşisindaki de bu çürüyen ruhun hizla çürümesini durduramazdi sözleriyle.
Ayağa kalktı Yutkundu Artık konuşmaya devam etmenin anlamı olmadığına göre, sözlerini tamamlayacak olan son geleneksel figüre gelmişti sıra.Sımsıkı sarılırken insan karşısındakini bırakmak istemezdi, eğer gerçekten samimi ise Ama bu defa farklıydı Bir adım sonrasında onu bir daha hiç göremeyeceğinin bilinciyle, biraz da karşısındakinin artık ne düşünüyor olduğunu umursamadan sarılıyordu. Karşısındaki ise kendisine zorluk çıkarmadan avuçlarını açıp gitmesine izin verdiği için minnet duyuyordu. Onun ne kadar mükemmel, kendisinin ise içgüdülerinin etkisi altında hareket etmekten başka yapacak bir şeyi olmadığından ne kadar aptal olduğunu söylüyordu Bu sözlerin hiçbir değeri yoktu Binlerce defa bu sözleri duymuş ya da söylemişti Bildiği ve kimsenin hiçbir cümle ya da davranışla değiştiremeyeceği bir şey vardı: O TÜKENMiŞTi. ilk zamanları düşünüp o günleri özlemek, kendine işkence etmekten başka hiçbir şeye yaramıyordu. Kız o utangaç tavrıyla kapının eşiğinden dışarıya adımını atarken, nefesini tutmuş, onun bir an önce dışarıya çıkmasından başka bir şey istemiyordu. Kız çıktı, o kapıyı kapattı Kapıyı kızın arkasından kapattıktan sonra ayakta duracak gücü kendinde bulamıyordu Kapıya yaslandı Yavaşça yere dogru çömeldi içinde tuttuğu, o içini yakan nefesi bıraktı. Bıraktığı nefesle beraber ruhundan da bir parçanın çıktığını hissetti Bütün dünyası etrafında dönüyordu Oturduğu yerde hıçkırıklara boğulmuştu… içinden kopan parça nedeniyle ruhunda kanayan yara, çocukça GiTME diyordu, sözlerinin duyulmayacağını bile bile..
Kendi yazdığım ve bir forumda yayınladığım hikayeyi size takdim etmek istiyorum.
Not: uzundur...
hikaye adı: törkiş delayt
bölüm 1
Çok güzel bir günde 19 yaşındaki bir delikanlı evde bavullarını hazırlıyordur. Mayo, giysi vebenzeri şeylerini bavula doldurur. Hala bavulda büyük bi boşluk vardır. Bavulun geri kalanınıda çok sevdiği Lokumlarla doldurur. Evinde bir sürü lokum cinsi vardır. Bu bahsettiğimiz arkadaşın adı ise Kerim'dir. Kerim tatile gitmek için hazırlanıyordur. Planında ramazandan önce dönmek vardır. Yani 1 ay orda kalacatır. gideceği yer ise Alanya'dır. Bavulunu hazırladıktan sonra arkadaşıyla buluşur. 2 arkadaş gideceklerdir tatile. Annesiyle vedalaşıp otobüse biner Kerim. Arkadaşı Hasanda Ailesine veda edip otobüse biner. 15 saatlik bir yolculuktan sonra Alanya'ya varırlar. Ordaki herhangi bi pansiyona yerleşirler. Kerim ve Hasan çok mutludurlar. Kerim uzun zamandır bu tatili bekliyordur. Çocukluğundan beri tatile gitmiyordur. ilk kez istanbuldan bukadar uzaklaşmıştır. Kerim serinlemek için bir duş alacağını söyler. Allah'tan bu pansiyonda her odada küçük bi duşakabin vardır. Ama tuvalet ortaktır. Kerim banyoya girer ve suyu açar. Soğuksu rahatlatır onu. Su damlaları gözüne gelince gözünü silmek için elini kaldırır. Fakat bi türlü eli yüzüne gelmemektdir. Sonunda koluyla siler. Ama ne görsün. Eli yok. Diğer eli yerinde. Ama sol eli yerinde yok. Vargücüyle çığlık atarak duşakabinden fırlar...
bölüm 2
Elinin yerinde olmadığını gören Kerim duşakabinden dışarı fırlar. Hasan Kerimin çıplak bi şekilde kendine doğru koştuğunu görünce korkudan yandaki odaya girer. Tabii yaka paça dışarı atılır. Kerim ise üstüne yorgan almıştır. Ama şaşkın şaşkın ellerine bakıyordur. Hasan kızgın bi şekilde ne yaptığını sorar. Kerim duş alırken sol elinin yerinde olmadığını anlatır. Hasan '' güneş başına geçmiştir, veya soğuk su çarpmıştır. Bi şey olmuştur ben doktor değilim. Ama şuan elin yerinde olduğuna göre hadi denize gidelim. '' der. Kumsala vardıklarında büyük bir kalabalıkla karşılaşırlar. Ama iki arkadaş kara denizlidir. Onlar için fark etmez. Derinlerde yüzerler, sakin sakin yüzerler. Kumsalda elinde buz çantalarıyla dolaşan bi adam vardır. Dondurma isteyen diğe bağırır. Genellikle hep aynı marka dondurması vardır. Kumsalda sıcaktan bunalan insanlarda almaktadırlar. Kerim uzaktan bu adamı görür ve Hasan'a dönerek '' gel 2 dondurma alak. biraz sernliyek '' der. Dondurmacının yanına tam geldiklerinde genç bir kız dondurmacının yanına gelir. Kızın giysileri normaldir. Uzun bir etek, ve süğeter. Her halinden bir tatilci değil yerel halktan olduğu anlaşılmaktadır. Dondurmacıya '' Remzi abi annem bize bi uğrasın dedi senin için '' der. Dondurmacı '' Bitti sayılır dondurmalar. Bitince gelirim. '' der. Kız gider . Dondurmacı Hasan ve Kerim'e dondurmaları sattıktan sonra başkalarına satmaya devam eder. Hasan dondurmayı açıp yemeye başlar bile. Kerim sol eliyle dondurmayı tutar. Tam sağ eliyle açacakken bu seferde sağ elinin yerinde olmadığını anlar. Ve çığlığı basarak yerinden fırlar ...
bölüm 3
Yerinden fırlayarak kumsalda koşmaya başlar. Çığlık atıyordur aynı zamanda. Hasan Kerim'in üstüne atlar. (Hasan kilolu bir arkadaşımız) Ve Hasan böylelikle Kerim'i durdurur. '' Ne oldu ?? '' diye kükrer Hasan . Kerim'in ağzından '' Elim !!! '' kelimesi çıkar. Ama eli yerindedir. iki elide yerindedir. Hasan Kerim'e bi tokat patlatır. '' Bu gün 2. kere oldu !! Hem senin yüzünden dordurmamı rahat rahat yiyemedim !!! Ceza olarak senin dondurmanıda ben yiyeceğim !!! '' der Hasan. Ve iki dondurmayıda tek eline alarak yalamaya başlar.
Kabin'e girip üstlerini giyinirler ve kumsaldan dışarı çıkarlar. Hasan '' Bi midye yeseydik keşke !! '' der havaya bakarak. Kerim cüzdanını çıkarır ve sinirli bir şekilde '' Ne kadardır o ? '' der. Hasan '' hayır ben öyle sokak satıcılarından yemem. Ben restorantda yerim sadece. '' der. Kerim şaşkın şaşkın Hasan'a bakarken birden adamın biri Kerim'e yaklaşır ve cüzdanı kaptığı gibi koşmaya başlar. Kerim ve Hasan koşmaya başlar. Kerim bağırır :
Kerim: Cüzdanımı ver Allah'sız !!!
Hırsız: Ya git bi peşimden !!
Kerim: Lanet olasıca herif !!!
Hırsız: Adam gibi sövsene lan !!
Kerim: Mod sadece buna izin veriyo valla .
Uzun bi kovalamaçdan sonra Kerim yere çakılır. Yol öyle taşlıdırki yüzü kan içinde kalmıştır. Ama bi tuhaflık vardır. Bu seferde ayağı yoktur. '' Yeter ama ! '' diyerek ağlamaya başlar. Bu sırada ona doğru biri yaklaşır.
bölüm 4
Yaklaşan kişi o gün gördüğü kızdır. Kızın annesi Hasan'a Kerim'i kucaklamasını ve dükkanlarına götürmesini ister. Orda Kerim'in yaralarını temizlerler. Kafası biraz çatladığı için oraya bez yapıştırırlar. Ardından taksiyle polikliniğe giderler ve dikiş atılır kafasına. Kadın ve kızına teşekkür ettikten sonra dükkanın önünde dondurmacı abiyi görürler. Dondurmacı abi Kerim'i hatırlamaz ama nezaketen bir '' Noldu başına kardeşim ? '' diye sorar. Kerim '' Düştüm '' der. Dondurmacı nasıl diye sorunca Kerim kıza rezil olmamak için ayağı takılıp düştüğünü söyler. Ve pansiyona geri dönerler. Aradan bir hafta geçer ve o bir hafta içinde 20'den fazla kez bir organı kaybolur. Bazen gözü, kulağı, kolu, bacağı, burnu, dili, ayakları ve elleri. Sonunda internette bunu araştırır. Ve bir doktorun sitesine girer. Sitede doktorun böyle acayip şeyleri tedavi ettiği yazıyordur. Kerim içinden '' Denemeliyim, yetti artık !!! Ya bu doktor beni tedavi edecek, yada beni bu hale getiren yazarı ve bu durumdan hoşnut olan okurlarını dövecem !! '' der. Sitede doktorun Erdemli'de olduğu yazıyordur. Pansiyoncudan arabasını ister. Ve Alanya'dan Erdemli'ye kadar gider. Kerim yoldayken pansiyona biri girer.O kişide o pansiyonda kalmaktadır. Hasan'la karşılaşırlar. Hasan adamı tanır. O adam dünki hırsızdır. Hasan vargücüyle hırsızın üstüne atlar. Ve böylelikle Hasan ve hırsız arasında bir güreş başlar.
Kerim Erdemli'ye varmıştır. Doktorun ofisini arar. Ve orayıda bulur. içeri girdiğinde 32 diş gülümseyen doktoru görür. Karşılıklı otururlar. Doktor '' Sorununuzu anlatın Kerim bey . '' der. Kerimde sinirli bi şekilde Alanya'ya geldiğinden beri başına gelen tuhaflıkları anlatır. Doktor dinler ve bir sonuca varır. Sonucunu Kerim'e de söyler: '' Kerim bey, çok nadir karşılaştığım bi olay bu. Yavaş yavaş yokolmaya başlıyorsunuz. Tabii çözümüde var !! '' der.
bölüm 5
Doktor anlatmaya başlar :
'' Bakın Kerim bey , bu çok nadir karşılaştığım bi sorundur. Ama tam olarak bi hastalık değildir. insanlar çift yaratılır. Ama normalde o çiftler farklı zamanlarda yaratıldığı için bir sorun teşkil etmez. Ama eğer çiftler aynı yıl, aynı gün, aynı saat ve aynı saniyede doğarlarsa sorun çıkar. birinizden biri yokolacak. Eğer el atmazsanız ikinizde yokolacaksınız. ''
Kerim merakla sorar :
'' Peki tedavisi nedir ? ''
Doktor anlatmaya başlar :
'' Dediğim gibi bu dünyadan birinizin gitmesi lazım. O yüzden senin yapman gereken şey, çiftini bulup ÖLDÜRMEN !!! ''
Kerim konuşur :
'' Ama başka yolu yokmu ?? Hapse filan girerim sonra ! Hem zaten nerden bulacam çiftimi ? Ben okurları dövsem sorun çözülmezmi ? ''
Doktor anlatır :
'' Hayır düzelmez. Muhtemelen onunda başına aynı olaylar geliyordur ve muhtemelen sebebini ve çözümünü bilmiyordur. O yüzden sen biraz daha şanslısın. Çünkü Türkiye'deki tek bu konuyla ilgilenen doktor benim ve banada öyle biri gelmedi. Yani şuan hiç bişey bilmiyor. Onu temiz bi şekilde öldürmen gerekiyor. Zaten cesedi yokolacak. Hem okurları dövme biri Çete Lideriymiş. Çiftini ise çağımızın icadı ile bulacağız. Feys ... ''
Doktor sözünü tamamlayamadan içeri bi adam girer. Adam Kerim'in tıpatıp aynısıdır. Adam koridordadır. Doktor tam koridorun önünde olduğu için adamı görebilmektedir. Ama Kerim duvarın arkasında olduğu için görememektedir. Adamda Kerim'i görememektedir. Doktor, Kerim'e dolaba girmesini söyler sessizce. Derken içeri giren adamın gözleri yok olur. Biraz öyle durur. Kerim dolaba girer. Biraz sonra kendiliğinden düzelir. Adam artık çok alışmıştır halinden bellidir. Hiç panik yapmamaktadır. Ve Doktor'un önüne oturur adam ...
bölüm 6
Kerim'in çifti Doktorun önüne oturur. Hemen konuya girer : '' O nerde ? Buraya geldimi ? '' . Doktor biraz korkarak '' kim ? '' diye sorar. Kerim'in çifti sinirli bir şekilde '' Bana bak doktor, bana oyun oynama !! Yoksa seni öyle bi döverimki, tavuk reklamındaki gülen kıza dönersin !!! '' der. Doktor anlamamakta ısrar eder. Kerim'in çifti dayanamaz ve '' ÇiFTiM !!! ÇiFTiM NERDE !!! ??? '' diye bağırır. Doktor şaşkındır ve '' Çift meselesini sen nerden biliyorsun ? '' der. Kerim'in çifti '' Bu ülkedeki bütün bu konuyla ilgilenen doktorlara başvurdum. Konuyu öğrendim. Ve her doktorda çiftimi arıyorum. '' der. Doktor biraz utanmıştır. Kerim'in çifti '' Ne yani sen dünyada bu konuyla ilgilenen tek doktorun sen olduğunumu sanıyordun ? '' der. Doktor '' Öyle sanıyordum ama meğersem değilmişim . '' der utançlı bir şekilde. Kerim'in çifti bir kağıda adını ve telefon numarasını yazar. Doktora verir. Kerim'in çifti '' Eğer buraya gelirse beni ara. '' der. Doktor kağıda bakar. Üstünde Ceyhun yazmaktadır. Doktor, Kerim'in çiftine döner ve '' Afedersiniz Ceyhun bey, ama siz nerde oturuyorunuz acaba ? '' der. Ceyhun, Doktora döner ve '' istanbul, Beykoz . Yarında döncem zaten. Ordada bi kaç doktora bakacam. Ama bu gece burda bi otelde kalacağım. '' der ve gider. Kerim dolaptan çıkar ve '' Demek çiftimin adı Ceyhun . '' der. Doktor, Kerim'e döner ve '' Bundan sonrasına beni karıştırmayın. Sahil yolunda tüfek müfek satan bi herif var. Ona git. Balonlara ateş ediyo. '' der. Kerim '' Tam sahil derken neresini kast ettiniz ? '' der. Doktor '' Bu sahil değil. Burdan minibüsle gidersin. Viranşehir de, indikten sonra aşağı in. Denizi görürsün zaten. '' der. Kerim arabaya atlar, bu iş nekadar çabuk biterse onun için okadar iyidir. Sora sora Viranşehir'e varır. Sahil boyuca yürürde yürür. Sonunda sahilde 40'lı yaşlarda kovboy şapkası takmış, elinde tüfekle balonlara vuran adamı bulur.
bölüm 7
Kerim, adama yaklaşır ve '' Tüfekler nekadar abi ? '' diye sorar. Adam, Kerim'in suratına bakar ve '' Satılık değil, 5 lira veriyosun, balon vuruyosun. '' der. Kerim '' Bu yakınlarda tabanca ve benzeri ürün satan bir yer biliyomusun abi, özellikle sen nerden aldın ? '' der. Adam '' Yukarda bir yerde satılıyor, ama ruhsat lazım. '' der. Kerim '' Merak etme, ruhsatsızda satarlar. '' der. Adam hak verir ve tarif eder. Fakat hırsız bütün parasını çaldığı için tek kuruşu yoktur. Kerim yerdeki bozuk 4 lirayı görünce bir cinlik düşünür. Parayı alır ve '' Ben 4 lira versem, vurmama izin varmı? '' der. Adam müsade eder. Parayı alır ve tüfeği Kerim'e verir. Kerim'in amacı tüfeği alıp kaçmaktır. Fakat işler yolunda gitmemiştir. Çünkü tüfek sandığından daha ağırdır. Ancak bunu bir avanntaja çevirip adam arkasını dönmüşken silahın arkasını adama pat diye vurur. Adamın yere yığıldığını gören millete Kerim '' Başına güneş geçti '' deyip kaçmaya başlar. Ve arabaya atladığı gibi doktoru arar ve Ceyhun'nun telefonunu ister. Sonra Ceyhun'u arar ve '' Ceyhun nerdesin ? '' der. Ceyhun '' Şehir dışındayıkm sen kimsin ? '' der. Kerim '' Ceyhun seninle acil bir şey görüşmem lazım, kaldığın otelin adını ver . Bende Mersin'deyim.'' der. Ceyhun kaldığı otelin adını söyler. Ardından sen kimsin demesine fırsatkalmadan telefondan patpat sesler gelir. Çünkü Kerim'in elleri yokolmuştur ve ayaklarıyla sürmeye başlamıştır arabayı.
bölüm 8
Elleri geri geldiğinde ise çok geçtir. Bir bakkalın içine dalar arabayla. Hemen arabadan iner. Hava yastıkları ona bişey olmasını engellemiştir. Burnu bile kanamamıştır. Hemen koşmaya başlar. Otele yaklaşmıştır. Hava ise kararmaya başlamıştır. Sokak lambaları yanmıştır bile. Ama otele girdiğinde oda almadan diğer odaların kapısını çalamayacağını öğrenir. Cebindede parası olmadığı için yan taraftaki bir parka gider. Bir bank bulur ve '' Bu geceyi burda geçireceğiz herhalde. '' der içinden. O sırada Hasan hırsızı polis teslim etmiştir bile. Cüzdanıda aldığı gibi midye yemeye gider. Ardından Hasan tuhaf birşeyler hissetmeye başlar. Dün gördükleri kız. Napıp edip onun adını öğrenmesi gerektiğini düşünür. Ve kızın dükkanının yolunu tutar. Dükkanı ise annesi kıza emanet etmişir. Bir arkadaşıyla dükkana bakmaktadır. Dükkanları ise aktardır. Kızın adı Ebru, arkadaşının adı ise Pınar'dır. Aslında o ikisi ilk okul arkadaşlarıdır, ve çok iyi arkadaşlardır. Böyle zamanlarda hazır havada karardığı için birbirlerine korku hikayeleri anlatırlar. O gün ise sıra Pınar'dadır. internette bulduğu korku hikayelerini anlatıyordur. Ama işler cinlere gelince Ebru korkmaya başlar. Çünkü cinlere karşı bir korkusu vardır. Bunu bile bile Pınar anlatmaktadır hikayeyi. Ebru böyle durumlarda bıçakla eline aldığı bir tahtayı kesmektedir. Pınar hikayeyi bitirdiğinde ağzından korkutucu sesler çıkarmaktadır. Ebru ayağa kalkar ve '' Artık eskisi kadar kormuyorum. '' demesiyle içeri Hasan dalar. Ebru o anki korkuyla bıçağı Hasan'nın boğazına saplar. Hasan'nın yüzündeki gülen ifade birden ağlamaklı olur ve yere pat diye düşer. Bunu gören Ebru ve Pınar ise donmuştur korkudan.
bölüm 9
Hasan'ı napıcaklardı. Oturup milletin bu manzarayı görmesine izin veremezlerdi. Balıkçıdan siyah büyük bir poşet alıp Hasan'ı da içine attılar. Ebru babasının eski arabasına girer hemen. Pınar'da Hasan'ı bagaja koyar. Ve birlikte ilerlemeye devam ederler. Amaçları ceseti Toroslara atmaktır. Veya bırakmak. Bu işten nekadar çabuk kurtulurlarsa okadar iyidir.
O sırada Kerim'in telefonu çalar. Arayan Hasan'nın annesidir.
Hasan'ın annesi : Alo Kerim
Kerim : Efendim Fatma teyze
Hasan's mother : Kerim Hasan nerde ?
Kerim : Şey ...... ( Kerim Mersin'de olduğu için biraz tereddüt eder. )
Hasan mutter : Kerim !! Hasan'a bişey mi oldu ?
Kerim : Bu sonuca nereden vardınız ?
Madre di Hasan : Telefonla 2 saattir arıyorum. Açmıyor. Sende ben arayınca biraz panik oldun.
Kerim : Yok telefonunu buraya bırakmıştıda o biraz daha yüzecekti.
Hasan anyja : Sen neden açmıyosun evladım ? Beni panik ediyosun.
Kerim : Sessizdeymiş Fatma teyze.
Mama lui Hasan : Tamam evladım, size iyi tatiller.
Kerim : Saolasın Fatma teyze.
Der ve ikiside telefonu kapatırlar.
Ebru ve Pınar halen yoldadırlar. Hava artık iyice kararmıştır. Saat tam gece 12'de ise ormanlık bir alan bulmuşlardır. Burası uygun diyip arabadan inerler. Bagajdan Hasan'ı da çıkartırlar. Ve kimse görmesin diye sürüklüye sürüklüye ormanın içine girerler. Ebru halen şoktadır. Ebru küreyi, Pınar ise Hasan'ı taşımaktadır. Birden ormanın içinde bir ses duyarlar. Bu ses son derece korkutucu bir sestir. Ağlayan bir adamın sesidir bu. Ama sesi çok titrektir. Ebru daha fazla dayanamaz ve yere yıkılır.
bölüm 10
Pınar'da artık korkmaya başlamıştır. Ve görmüştür. Sesin geldiği yeri görmüştür. Ses bir sarhoştan gelmektedir. Çalıların arasında ağlamaktadır. Pınar sarhoşa yaklaşır. '' Nasılsın dayı ? '' diye bağırır. Adam kafasını çevirir. 45'li yaşlarda, dişleri çürük, yüzü buruş buruş, bıyıklı ve ağlayan bir adamla karşılaşır. Pınar sarhoşa neden ağladığını sorar. Sarhoş '' Karım beni eve almıyo, boşıyacakmış beni !! Çocuklarımıda göstermiyecekmiş !! '' der. Pınar sorar '' Neden boşıyacakmış ? '' . Sarhoş '' içip içip ormana ceset gömmeye gelen gençleri geceleri korkuttuğum için. '' demiş. Pınar bu adamdan zarar çıkmayacağını anlamış ve küreğe sarılmış. toprağı kazmaya başlamış. Kaz babam kaz. Kaz anam kaz. O sırada Kerim bankta uyuya kalmış bile. Saat gece 2'yi gösteriyormuş. Ceyhun balkona çıkmış. Sonra aklına bu saatte yürümek gelmiş. Ceyhun çoğunlukla geceleri arkadaşlarıyla dolaşmayı severmiş. Alışkanlık olduğu için bu sefer tek bir yürüyeyim demiş. Ve inmiş otelden aşağıya. Tabi silahınıda almış yanına, ne olur ne olmaz. Parka girmiş ve gece olduğu için görmeden Kerim'in yattığı banka oturmuş. Hadi sadece Kerim'in yattığı banka otursa iyi, tamda Kerimin kafasına oturmuş. Kerim'in '' LAN !! '' diye bağırmasını duyan Ceyhun, birden yerinden fırlar ve '' Noluyo !!! Yürü git evsiz şey seni !! '' diye bağırır. Fakat Ceyhun yere düşer. Ve ışık tamda Ceyhun'nun suratına yansır. Bu yüzden Ceyhun Kerim'in yüzünü göremez. Ama Kerim, Ceyhun'u görür. Ve ağzı açık, hem uyku sersemliği, hemde şaşkınlıkla Ceyhun'a bakar. Kerim'in eli tüfeğe doğru gider. Bunu gören Ceyhun ise korkudan zamk gibi yapışmştır yere.
bölüm 11
Kerim eliyle tüfeği alır. Ayağa kalkar ve Ceyhun'a doğru doğrultur. Ceyhun ayağa kalkmaya çalışsada tekrar düşer. Çünkü bacaklarından biri yokolmuştur. Ve tek ayakla giderken yere düşer. Artık başka çaresi olmadığını düşünür. Umudunu yitirmiştir. Artık kazananın Kerim olduğunu düşünmektedirki, silah yere pat diye düşer. Çünkü Kerim'in yine elleri yokolmuştur. Derken Ceyhun'un bacağı geri gelir ve kaçmaya başlar. Kerim'de kovalamaya. Saat gece 3:30 , o sırada Pınar çukuru kazmış, içine Hasan'ı atmış, toprağı doldurmuştur. Ebru yavaş yavaş ayılır. Pınar, Ebru'nun koluna girer ve götürmeye başlar ordan. Ebru, Pınar'a bakar ve '' Noluyo Pınar ? Nerdeyiz ? '' der uyku sersemi bir şekilde. Pınar '' Ceset işini ben hallettim. Sen merak etme . '' der titrek bir sesle. Ebru'nun gözleri birden fal taşı gibi açılır ve bağırır '' KATiLiZ BiZ !!! KATiLiZ DiMi !! BiZ ÖLDÜRDÜK !!!! '' diye bağırır. Pınar, Ebru'nun ağzını kapatır. Pınar sessizce '' Eğer bunu başkaları duyarsa, başımız büyük bir belaya girer !!! O yüzden çeneni kapalı tut !! Adamı asıl öldüren sensin !!! '' der. O sırada Ebru'nun ailesi polislere haber vermiştir. Sonuçta dükkanı akşam kızlarına emanet etmişlerdir, saat gece 3:30 olmuştur halen kızdan haber yoktur. Bütün Alanya sokakları aranmaktadır. Yoldaki herkez sorguya çekilmektedir. Etraftakiler ise sonkez oraya şişko bir adamın girdiğini gördüklerini söylemektedirler. Bu ise aileyi daha tedirgin etmektedir. Fakat aile nerden bilsin asıl kurban o şişko adam.
bölüm 12
Saat 5'dir. Erdemli sokaklarında büyük kovalamaca sürüyordur. Ceyhun sonunda otogara gelir. Otobüslerden birinin içine karışır. Kerim eliyle ararken hareket halindeki bir otobüsten Ceyhun'u el sallarken görür. Otobüsün üstünde ise Düzce/Akçakoca yazmaktadır. Kerim artık Düzce'ye gitmek zorundadır. Tabii çok yorgundur. Bütün gece kovalamaç oynamıştır. Yerde para aramaya başlamıştır. Ama şansı herzaman yardım etmez. Mecburen bir taksiye biner. Taksici Alanya kelimesini duyunca gözleri parlar. iyi para kazanacağını sanar garibim. Tabii Alanya'ya gelince Kerim kaçar. Taksici kovalamaya fırsat kalmadan Kerim gözden kaybolmuştur bile. Pansiyonun yolunu tutar derhal.
Güneş yeni yeni doğmaya başlarken Pınar ve Ebru geri dönmektedirler Alanya'ya. Ebru halen şoktadır. Yaptıklarına inanamamaktadır. Halen Alanyaya dönememişler ormanın içinden arabayı sürmekedirler. Araba işlerini fazla bilmedikleri için gazın bittiğinin farkında değillerdir. Fakat gaz bitmiştir, ve araba durur. Yorgunluktan ikiside uyuya kalır, ve arabayı daha sonra halletmek babında uyurlar. Saat öğlen 2 olmuştur. Kerim yataktan uyanır. Hasan'a ulaşmaya çalışır. Fakat telefonda asanla birlikte gömüldüğü için müzik sesi yer altından çalmaktadır. O sıralarda ormanın o bölümünde bir jandarma dolaşmaktadır. yer altından çıkan müziği duyar. Ajdar'dan çikita muz çalmaktadır. Jandarma üst üste konulan toprakları ve tazeliği görerek, oraya bir şey gömüldüğünü anlar. Hatta daha yeni olduğunuda anlar. Yandaki kürekte yeterince iyi bir delildir. Kazmaya başlar. Derken beyaz pofuduk bir yaztık görür. Yastığı çekip çıkarmaya çalışırken, zorlanır. Biraz daha açar, ve görürki bu yastık değil, Hasan'ın omzudur. Jandarma bi çığlık patlatır ve arkadaşlarına, ordanda polise haber verir.
Kerim, pansiyon sahibinin yanına gelir. Ve borç para ister. Beklediği cevap gelmeyince biraz dolaşmaya çıkar. Derken aktarın önündeki saksının altındaki cüzdanı görür. Bu onun cüzdanıdır. Hemen kapar. Bakar içinde kimliği ve paraları duruyordur. Kartlarıda duruyordur. Hemen akşam için bir otobüs bileti alır. Zaman geldiğinde otobüse biner. Otobüsn televizyonuna testere filmi konulur. Bu filmi izlerken Kerim dahada cesaretlenir.
bölüm 13
Düzce'nin Akçakoca ilçesine geldiğinde sabah saat 10'dur. Gözlerini açar Kerim. Ama bir sorun vardır. Koskoca ilçede Ceyhun'u nasıl bulacaktır. Belkide başka ilçelere kaçmıştır. Ceyhun burdaysa bile nerde kalıyordur ?
Ceyhun gözlerini bir karyolada açmıştır. Salondaki televizyonu açar biraz kafa dağıtmak için. Birden içeri yaşlı güler yüzlü bir kadın girer. Bu kadın Ceyhun'un teyzesidir. Ceyhun'un anne tarafı Düzce'li olduğundan Teyzeside bu evde yaşamaktadır. Evlerinin salon penceresinden deniz görülebilmektedir. Ama Ceyhun yinede rahat değildir. Çünkü kaç kaç nereye kadar. Elinde sonunda Kerim'le karşılaşıp onu öldürmesi lazımdır. Eniştesi bir avukattır. Bundan dolayı hep tabancayla gezinir. Birden aklına eniştesinin tabancasını almak gelir. Bu çok akıllıca bir fikirdir. Teyzesi Ceyhun'u kahvaltıya davet eder. Ceyhun ayağa kalmasıyla birlikte yere düşer. Çünkü ayağı yoktur yerinde. Geri gelince hemen kahvaltıya koşar. Kahvaltıdan sonra gizlice eniştesinin tabancasını alıp bahçeye iner. Kerim'de acaba Düzce'demidir diye düşünür. Sonra aklına 2 gün önceki telefon konuşması gelir. Kerim onu aramış ve hangi otelde kaldığını sormuş olduğu telefon konuşması. O nuaradan Kerim'i arar ve ;
Ceyhun : Ben Ceyhun, çiftim senmisin ?
Kerim : Evet Ceyhun !!! Şuan nerdesin ?
Ceyhun : Düzce Akçakoca'dayım. Çabuk gelde şu işi bitireyim.
Kerim : Bende oradayım. Nerdesin ?!!!
Ceyhun : Kale çok ünlüdür. Kime sorsan gösterir. Kalenin oraya gel !!! Seni bekliyorum !!!
Ama birden konuşma biter. Kerim'in cep telefonunda ''Batarya Zayıf'' yazmaktadır. Ama konuşmayı tamamladığı için şükretmektedir. Sıradaki amacı kaleyi bulmaktır.
bölüm 14
Ebru ve Pınar çoktan uyanmış hatta yola koyulmuşlardır bile. Yürüye yürüye gidiyorlardır. Ancak etrafı saran polisler yüzünden ormanın içinden gidiyorlardır. Çalıların arasından biri geliyordur. izlendiklerinin farkına varan Ebru ve Pınar hızlı hızlı koşmaya başlarlar. Onları takip eden şeyde koşmaya başlar. Ama kovalayan şey Ebru ve Pınar'dan daha hızlıdır. Birden karşılarına çıkar. Ebru ve Pınar karşılarındaki aç ve vahşi Vaşağı görünce korkudan ne yapacaklarını şaşırırlar. Kaçarlar ! Hiç koşmadıkları gibi koşarlar. Vaşak hemen arkalarındadır. Küçük dereyi geçip kayalıkların arasına saklanırlar. Ama nerden bilsinler buranın bir vaşak yuvası olduğunu. Etrafta 5-6 tane vaşak vardır. Aralarında küçük vaşaklarda vardır. Ama 3-4 tanesi büyüktür. Ve buda Ebru ve Pınar'ı parçalamak için yeterli bir rakamdır. Tam kaçarken vaşaklardan biri Pınar'ın ayağına pençe atarak tutar. Pınar yere düşer. Ebru kaçmaya devam eder. Vaşaklar Ebru'nun peşini bırakırlar. Ve Pınar bağırır. Bağırır. Sonkez Ebru'ya bağırır. Artık Pınar ses çıkaramamaktadır. Ebru ise ağlayarak koşmaktadır. Ve yürüye yürüye otoyola çıkar. Yol bomboştur. Sıcaktan başı döner ve pat diye asfalta çakılır. Pınar ise vaşakların miğdesine inmiştir çoktan.
bölüm 15
Kerim kaleye doğru gitmektedir. Sora sora yürür. Ama Ceyhun arabayla yaklaşmıştır bile. Sonunda Ceyhun kaleyi görür. Arabadan çıkar ve kaleye doğru gider. Kerim elinde tüfekle yaklaşmıştır. Kumsala iner. Ve adım adım kaleye doğru gider. Ceyhun ise kalede beklemektedir. Tam köprüden yürüyecekken Kerim, birden bir fırtına çıkar. Denizden çıkan dev dalgalar sonucu, etraftaki polisler kaledeki herkezin kaleyi terk etmeleri gerektiğini anons eder. Kerim ve Ceyhun uzaktan göz göze geldikleri halde bişey yapamazlar. Polisler etraftadır ve derhal inmeleri gerektiğini söyler. inerler yanyana yürürler. Kerim '' Nereye gideceğiz şimdi ? '' der. Ceyhun '' Gel uzakta bi ormana benzer yer var. Orda bitireyim işini. '' der. Birbirinin tıpa tıp aynısı olan iki kişi doğruca yürürler.
Ebru gözünü bir kamyonda açmıştır. Şaşkınlıkla kamyoncuya bakar. Ebru '' Nerdeyim ? Nereye gidiyoruz ? Sen kimsin ? '' der. Kamyoncu '' Adım Cezmi, Konya'dayız, Bursa'ya gidiyoruz. '' der. Ebru şaşkınlıkla '' Ben neden gidiyorum ? '' der. Cezmi '' Çünkü seni çok sevdim. Tam kardeşime layık bir kızsın. Onunla tanıştıracağım. Beğenmezsen kendin geri dönersin. '' der. Ebru '' Okadar yolu parasız pulsuz nasıl döneyim. '' der. Cezmi bıyıklarını kıvırtarak '' Bilmem artık para için bi yolunu bul. '' der. Ebru bunu demesi üzerine '' Pis sapık ! '' diyip Cezmi'nin üstüne atlar. Onu kamyndan atar ve kamyonu tek başına sürmeye başlar. Fakat kamonu kontrol etme çok zordur. Yolda yürüyen x tuner adlı şahsa çarpar. x tuner'i de öldüren Ebru şaşkınlıkla tarlalardan birinin içine dalı verir. Kamyon ise ters döner.
bölüm 16
Ebru çarpmanın etkisiyle bayılır. Ve rüya görmeye başlar. Rüyasında uyandığını görür. Etrafa bakar. Japonca yazıları görünce '' Burada nere ? '' der. Ayağa kalkar. Bir adam oraya yaklaşır. O adam onun babasıdır. Hemen eve giderler. Ama evleride Tokyo'dadır. Babasına '' Burasıda neresi buba ? '' der. Babası '' Bundan sonra burda yaşayacaz. Bizim olayımız bu dostum. Burda bi okula yazdırdım seni. Bu arada ! Sakın kamyon drifti yapma !!! '' der. Ebru ilk başda anlamaz. Hemen okula gider. Okulda Hasan'ı görür ve vurulur. O anda japonca unutulmaz şarkısı çalar. Dersini gördükden sonra yemekhaneye iner. Tam yemek yerken önüne bir adam gelir. Bu adam Maykıl Ceksın'dır.
Maykıl : Abla alırsın dimi bişey.
Ebru : Yok param yok.
Maykıl : Uydurma bea
Ebru : Burda düşündüğünden az kalacağım. Rüyam biter bitmez gidecem. Sadece etraftaki insanlar şuan beni hastaneye götürüyo olmalılar. Bende halen baygınım.
Maykıl ile okul çıkışı dolaşmaya giderler. Bir sürü kamyoncunun olduğu bir otoparka gelirler. Kamyon drifti yapıyodur herkez. Derken Hasan'ı görür. Konuşmaya başladıkları sırada çekik gözlü bir şekilde Serdar Ortaç gelir.
Serdar : Hasan benim ! Çok istiyosan drift yapalım. Kazanan Hasan uşağı alır.
Olayların bir anda gelişmesi Ebru'nun kafasını karıştırır. Ebru içinden '' Ben bunu biyerden hatırlıyom ama neyse .'' der. Birden kendini kamyonun içinde bulur. Ve yarış başlar. Elbette Serdar Ortaç, Ebru'yu yener. Ve Ebru'nun kamyonu paramparça olur. X Tuner, Ebru'ya yaklaşır ve '' Bana bir kamyon borçlusun ! '' der. Ardından Ebru'yu kendi özel kamyonuna atıp gezmeye başlarlar. Ebru halen '' Ya bu olaylar bana tanıdık geliyor. '' der. X Tuner '' Sana kamyon driftini öğretecem '' der. Derken kamyon muza basar ve ters döner. Ebru içinden çıkıncada kamyon alev almaya başlar. Ama X Tuner halen içindedir kamyonun. Ebru kurtarmaya koşar, fakat kamyon patlar.
Maykıl : Oh my god ! They killed X Tuner !!
Ebru yavaş yavaş bu '' Kamyon Drift '' rüyasından uyanmaya başlar. Ama gözünü ameliyat masasında açar. Doktorlar tekrar Ebru'yu uyutur. Ve Ebru rüyasına geri döner...
bölüm 17
Ormana gelirken polisler tarafından çevrilirler. Silahlarına el konulur. Ve artık sadece yumruk konuşacak deyip ormanın yolunu tutarlar. Az gitmişler, düz gitmişler. Bazende dümdüz gitmişler . Sonunda ormana girmişler. Derinlere girmişler. Kimsenin görmeyeceği bir yere girmişler.
ilk yumruğu Ceyhun atmış. Kerim şaşkınlıkla geri geri tökezlemiş. Az buçuk bildiği Aikido'yu denemeye kalkmış. Amacı Ceyhun'un elini tutup, evirip çevirip yere yatırmak ardından boğazına bir kaç darbeyle öldürmekmiş. Fakat işler yolunda gitmemiş. Ceyhun'un elini tutmuş. Mübarek çevrilmiyo. O sırada Ceyhun diğer eliyle Kerim'in kafasına patlatmış. Kerim başka bir hareket denemiş. Yine dayak yiyince ras gele sarhoş gibi yumruk sallamaya, tekme sallamaya başlamış. Biraz Ceyhun'a gelmiş. Ceyhun'un bacağı yokolmuş birden. Ve yere düşüvermiş. Bunu fırsat bilen Kerim, Ceyhun'un üs tüne çıkıp boğmaya kalkmış. Fakat Ceyhun'un elleri yerinde olduğu için oda Kerim'e bir yumruk atmış. Sürüklene sürüklene Kerim'in yanına gelip boğazını tutmuş. Kerim'in eli armut toplamıyo, oda yumruk atmış. Fakat onun yumruğu fazla etkili olmamış. Kerim içinden '' Hadi be ! Adam benden güçlü çıktı ! Napıp ne edip yardım alarak işini bitirmeliyim ! yakınlarda biyerde taş filanmı atsam ne yapsam ! '' diye düşünür. Gözü cam kırıklarına takılır. Yavaş yavaş eğilerek cam kırıklarından en büyüğünü alır. Ceyhun'a doğru bağırarak koşar. Onun üstüne atlar ve Cam kırığını Ceyhuna doğru savurur .
bölüm 18 (final)
Ebru için artık çok geç oluştu. Ailesi Konya'ya gelmişti. Sonunda kızlarını bulmuşlardı. Fakat hem açlık, hem susuzluk, hemde yorgunluk Ebru'nun çökmesine yol açmıştı. Okadar gündür sokaktaydı ve çok şey gelmişti başına. Sonunda Ebru'da hayata veda etti. Ailesi üzgündü. Ama yapcak bir şey yoktu. Geriye cevapsız sorular kalmıştı. Pınar neredeydi ? Hasan kimdi ? Neler olmuştu peki ? Hiç bilinmeyen bir sır olarak kaldı bu. Kayıtlara ''açlıktan öldü '' diye kaydedildi.
Kerim cam kırığını savururken Ceyhun elini tutar. Ve büker. Kerim ayağa zıplar. Kerim sağdan bir yumruk atar. Bir yumruk daha. Üçüncü yumruk. Ve bide soldan. Ceyhun neye uğradığını şaşırır. Kerim'e nasıl geliştir birden bu güç. Kerim'in birden ayakları yokolur. Ve bir kuyuya düşmeye başlar. Elleriyle tutunur kuyuya. Düşmemeye çalışır. Ceyhun kuyuya doğru gelir. Yorgun bir gülümseme atar. Ayağıyla sol elini ezer. Kerim acı çeker fakat elini çekmez. Ceyhun bi kaç kere ayağının topuğuyla ezer. Sonunda Kerim sol elini bırakır. Cebinden cam kırığını alır. Tutunacak gücü kalmayınca önce cam kırığını Ceyhun'a fırlatır, sonrada ellerini bırakır. Cam kırığı öyle sivridirki hızla geçerken Ceyhun'un boğazını çizer. Kerim kuyunun aşağısına düştüğünde kemiklerinin kırıldığını hisseder. Ve bayılır.
Ceyhun mütiş bir acı çeker. Boğazını tutar. Ama halen ordada cam kırıkları vardır. Ceyhun yere düşer. Etraf kan içinde kalmıştır. Artık yaşama şansı yoktur. Güneş doğmaya başlar yavaş yavaş. Ceyhun ise çoktan ölmüştür. Birden etrafı beyaz bir ışık kaplar. Ve bembeyaz giysili bir adam çıkıverir. Bu adam Erdemli'deki doktordur. Ceyhun'un ölüsüne bakar ve küçük bir kahkaha atar. Ellerini kuyuya doğru doğrultur. Sonra yukarı kaldırır. Kuyudanda beyaz bir ışık çıkar. Baygın bir şekilde Kerim uçarak çıkar kuyudan. Doktor, Kerim'i uyandırır. Kerim hareketsiz bir şekilde şaşkın şaşkın doktora bakar.
Doktor: Kerim sınavı sen kazandın. Belki başına çok talihsiz olaylar geldi. Belkide başkalarına o talihsiz olayları geçirttin. Ama sınavı kazandın.
Kerim: Şimdi nolacak. Yaşasam bile yarı ölü olacağım.
Doktor: Hayır Kerim ! Dünya Ceyhunla senin doğduyunuz güne geri dönecek. Ve o gün Ceyhun değil, sen doğacaksın !
Kerim: Yani Ceyhun hiç doğmamış olacak ?
Doktor: Evet. Ama küçük bir şey hariç. Ceyhun tamda bu tarihde bebek olarak doğacak. Yani Ceyhun senden 19 yıl 45 gün sonra doğacak. Oda bu gün oluyor.
Kerim: Onu tekrar öldürmeme gerek varmı ?
Doktor: Hayır. Zaten hiç bir şeyi hatırlamayacaksın.
Ve Dünya Kerim'in doğduğu güne gider. Aradan 19 yıl 32 gün geçer. Kerim hazırlıklarını yapmaktadır. Bavula çok sevdiği Türk Lokumlarını koyar. Ve bavulu kapar. Hasan'da hazırdır ve Kerim'i beklemektedir. Aileleriyle vedalaşıp otobüse binerler. Ve tatillerini doyasıya yaparlar. Tabii Hasan manita yapmıştır. Manitası ise Ebru'dur. Kerim ise tatilini iyi bir şekilde yapmaktadır. Tatile gelmelerinin 13. gününde telefonu çalar Hasan'ın ;
Hasan'ın annesi: Oğlum müjdeler olsun !
Hasan: Noldu anne ? Ne bu neşe ?
Hasan's mother: Oğlum ay ay, nefesim tükendi bi su içip öyle söliyim
Hasan: Noldu anne çatlatma adamı
Hasan mor: Oğlum müjde ablanın bir oğlu oldu !
Hasan: Ne ? Kız değilmiymiş ?
Mama lui Hasan: Yok oğlum erkek çıktı bu !
Hasan: Adı ne peki ?
Hasan anyja: Adını Ceyhun koyduk. Nasıl ?
Hasan: Güzeel !
Tatillerini bitirip eve geri dönerler. Ve böyle bitti lokum gibi hikaye. Onlar ermemişler muratlarına ama biz erdiler varsayalım.
-- SON --
doğmuştu ve artık yaşamak zorunda olduğunu biliyordu. kendi tercihi miydi? fani hayattan önce ki ahir zamanı hatırlamıyordu. ne sözler vermişti kim bilir? kim bilir yaşadığı süre içinde kaçını çiğnemişti. artık dönüşü olmayan bir yoldaydı. zaman yolunda. söylenenlerin gerçekliği, yalanlığı ve anlaşılmazlığı altında eziliyor, senelerce yaşamış kişilerin davranışlarına bakıp şaşırıyordu. kendi yaşıtları gibi değildi. anlaması kıt olduğu için verilen her bilgiyi tam olarak alamıyordu. belki de bu kendisini koruyan bir kalkandır. bu şekilde düşünüyordu. emek vermiyordu bir şeyler için. emek harcaması gerekmiyordu. büyüklerinden 'yediğin önünde yemediğin arkanda. dersini çalış' lafları işitmesine rağmen çalışmıyordu. arkadaşlarıyla da gezmiyordu. evde oturup 21. asırın nimetlerinden faydalanıyordu. **