tıp fakültesinde ilk üç yıl temel bilimler okumak heyecanlıdır. 3 yıl geçmiştir doktorluk namına bi bok öğrenmemişsindir.
4 ve 5. yıllar stajyerlik dönemidir. bu dönemde aldığın staja göre arkadaşlarına, kendine, ve akrabalarına tanı koyarsın. şöyle ki nöroloji stajı yaparken dayının oğluna beyin tümörü, psikiyatri stajı yaparken kendine bipolar bozukluk, cildiye stajı yaparken arkadaşına sfiliz tanısı koyarsın ama hepsi palavra hala bi bok bilmiyosundur.
6.yıl intern dr. kimine göre hemşire, kimine göre müstahdem, kimine göre ikisinin karışımı bi yaşam formusundur. ama bana sorarsan intern dr lik zor zanaattir. tıp hayatında yapacağın girişimsel birtakım şeyler bu dönemde öğrenilir ancak tanı koyamamaya devam etmektesindir.
sonra pratisyen hekim olursun. bi anda tanı koyan hatta tedavi eden adam olursun. sonra bi uzmanlık hayali süsler gecelerini. gece gündüz çalışır kapağı atarsın bir yere asistan olursun. sonra mı?
sonrası güzeldir be dostum... uzmanlaşmak çekilen her çileye değer. ayda 15 nöbet tutsan da, hocaların egolarını tatmin etsen de iyidir.
uzman olduktan sonra ise kendi krallığını kurarsın ama yaş 35 e gelir. çoluk çocuk vardır artık .güzel para da kazanırsın ama gençlik gider. ailen sürer sefanı.
bazen sikimsonik davranışlar yapmaktır.. daha ikinci sınıfa geçtik dönem den bazı arkadaşlarım facebookta her güne bir kadın doğum bilgisi, her güne bir dahiliye bilgisi gibi sayfaları beğenmişler. lan bi sakin olun lan! (yüzlerine söyleyemedim, arkalarından buraya yazim dedim. bu kadar da karektersizim)
yorucudur ama bir o kadar da güzeldir.
sınava niye onbeş gün kala çalışmaya başladığınızı anlatmaktır diğer bölümlerdeki öğrencilere. bir sınav için onbeş gün çalışılır mı diye dalga geçerler ama bilmezler ki komite diye bir sistem vardır ve 1000 sayfadan fazla not ancak ezberlenir bu zamanda.kimileri sizinle asosyal diye dalga geçerler ama sosyallikten anladıkları bir gün bahçelide bir gün tunalıda gezmektir bunların.bunların üstüne birde hoca azarları vardır, sürekli tehditler, notlarını vermemeler falan...
ama dünyada insana en fazla haz veren meslektir.var mı zorda olan insana yardım etmekten iyisi.gözlerinizin içine bakan hastaya iyi haber vermek gibisi...
cıa ajanlarına suikast düzenlemektir. bunu yapan da bir doktordu. o kadar yıl okuduktan sonra afganistan' da cıa ajanlarının dibine kadar girmiş ve patlatmış kendini.
aslında diğer bölümlerin öğrenciliğinden bir farkı yoktur. herkesin kendine göre dersleri vardır, her dersin kendi çapında zorluğu vardır ve her zorluğun bedeli vardır. fakat gerçek şu ki tıp derslerinin zorluğu biraz daha fazladır, devamlı tekrar ve emek isteyen, aşırı ezberleme ve hatırlama yeteneği isteyen, gerektiğinde bunları birbirleriyle bağlantılı şekilde kullanma isteyen dersler vardır. dediğim gibi her fakülte de var bu dersler, fakat buradakiler biraz daha acıtıcı. dersler bir yana da ilk yıldan itibaren 3 grup tıp öğrencisi oluşur: 1. gruptakiler ne oldum havasındadır götleri baya bir kalkıktır, 2. gruptakiler nötrdürler pek takmazlar bu durumları, 3. gruptakiler ise doktorluğu severler ama çevrenin tavırlarından dolayı tıptan nefret ederler. çünkü çevrenin "doktor civanım" havası, her ortamda aynı muhabbetin dönmesi, 1. gruptakiler yüzünden piç sanılmaları, zor gelen dersler, derslerden bahsedince milletin hava attığını sanması, ailenin "doktor oğlum/kızım" tripleri vs. olan da zaten genelde bu 3. gruptakilere olur.
Saygı duyulması gereken bir kişidir. En zor fakülteden bahsediyoruz. Hemen hemen bütün fakültelerin öğrencileri vur patlasın çal oynasın eğlenirken bile bu arkadaşlar harıl harıl çalışırlar. Efsaneler bile gelmiştir kulağıma ertesi günkü sınava çalışmak için zihin açıcı hap kullanımıyla ilgili. Girmesi kolaydır ancak çıkması yani mezun olması en zor bölümdür. Hepsine zihin açıklığı diliyoruz.