Doğduğum ve çoğu şeyini sevdiğim bir ülke. Her ne kadar avamlık ve devletçilik maksimum seviyede olsa da coğrafyamızın güzelliği ve tarihsel zenginliğimiz gerçekten de dünyada ancak sayılı ülkede vardır. Tek üzüldüğüm şey bu avantajlarımız sayesinde dünyanın en müreffeh ülkelerinden olabileceğimiz halde hala halkın ısrarla sürünmeye devam etmek istemesi.
Umarım tarihi bu zavallı köylülere benzemez dediğim anayurdumuzdur.
Günlerden bir gün bir dağ köyünde bir muhtar varmış. Bu muhtar çok hırslı ve aç gözlü bir adammış. Köylülerden oy alabilmek için köyün sevilen hocasıyla oturup kalkar, ona imtiyazlar sağlarmış. Muhtar dindar görünüşlü olduğundan köy halkı da cahil insanlardan oluştuğundan: 'oturuyor allah diyor kalkıyor allah diyor. Biz buna verelim. Zaten diğer muhtar zamanında karımızın kızımızın başını açmaya çalıştı ' derlermiş.
Gel zaman git zaman başka büyük köylerinde çok sevdiği bu muhtara; büyük köylerin muhtarları bazı isteklerini belirtmiş. Onların topraklarından faydalanmakla birlikte aynı zamanda onların köyünü daha düzenli daha iyi yapmak, nizamı sağlamak istiyorlarmış. Değerli köy imamı ve muhtar varıyla yoğuyla çabalamış fakat görmüşler ki; köyün yaşlılarına laf geçiremiyorlarmış. Ee ne yapalım derken; muhtarın aklına dahiyane bir fikir gelmiş. imam efendi kuran kursuna gelen gençleri ve muhtarın düşmanı olan diğer muhtarın destekleyicilerini kışkırtacak ve muhtarı dövdürecekmiş. Bu sırada imam efendi de diğer büyük köylerden birinde güvende kalacakmış. Hem bu sayede muhtara sert konuşan, rüşvet kabul etmeyen diğer köy imamına da artık kimse güvenmeyecekmiş. Operasyonun sonrasında ise 'artık muhtarlık tehlikede daha güçlü ve çevik kararlar almalıyız' diyerek yaşlılar meclisini feshedeceklermiş. Ve gerçekten de dedikleri gibi olmuş. Plân işe yaramış. Muhtarın evini taşlayıp dövmeye gelenleri ve onların bazı akrabalarını, olayla ilgisi olmayan berberi ve hatta kahvede çok konuşan devamlı köyün fakirleştigini söyleyen Rıfkı ve ailesini de jandarmaya verip hapse atmışlar. Ailelerine de düşman muamelesi yapıp koltuğu güçlendirmişler. Sonrasında ise imama ve muhtara gelen direktifleri uygulayabilmek için; muhtar yaşlılar meclisini koltuk tehlikede, demokrasi tehlikede diyerek fesh etmiş. Artık muhtarın dediği dedikmiş. istediğini hapse atıyor, istediğini köyden kovuyor, kiminin hasatına el koyuyor kimine ise maaş bağlıyormuş. Plân işe yaramış. Diğer büyük köylerin emirlerini harfi harfine yerine getirmiş. Diğer insanları bu haksızlıklara karşı uyarmak isteyen ikinci imamı ise kimse dinlememiş. Çünkü önce ki imam gibi bu imam da hain olabilirmiş pekala. Ayrıca zaten eski muhtarın da dediği gibi bütün imamlar aynıymış. Eski muhtar zaten imamlara güven olmaz demiş zamanında. Başlarına gelen tüm felaket imamlar yüzündenmiş. Kahrolsun imamlarmış.
Gel zaman git zaman yıllar yıllar sonra bir bakmışlar ki; abov! Meğer bizim muhtar yan köyde ki (hani zamanında toprak davası olan kavga edilen, ve hatta bazı köylülerin kan davası olduğu) muhtarlara köyün doğu tarafındaki bazı verimli topraklarını vermiş. Hatta mazotu pahalıya getirip köylünün belini büken de, köyün erkeklerini, büyüklerini jandarmaya ihbar eden de, bazı tarlaları yakan, çocuklara okul yapılmasını engelleyen de muhtarın ta kendisiymiş. Meğer bizim muhtar büyük bir projenin kukla muhtarıymış. Tüm bunlar bu yüzden yapılmış adımlarmış. Hatta kahvedeki rıfkı zamanında bunları söylemiş hatta 'bakın bu genişletilmiş yetkileri imam efendi köyden gitmeden muhtar için istiyordu zaten' demiş.
Bizim zavallı köylülerimiz uyanmış Ama gel gör ki; artık ne akıllı bir nesil varmış ki planlı hareket edebilsin, ne ekonomisi güçlü köylüler varmış ki isyan etmeye güç yetirebilsin, ne de köyün akıllı güçlü erkeği varmış ki diğer köyün erkeklerini dövüp toprakları geri alsın. Artık herşey için çok geç olmuş. Kalan köylülerin bazıları muhtarı dövmek için evini basmış ve onu oracıkta öldürüvermiş. Sonrasında ise köyün muhtarı kim olacak deyip birbirlerini dövmeye başlamışlar.
Bu kavgalar 3 ay sürmüş. Ve tam koltuğu artık küçücük kalan bir grup altı derken; aslında komşu olmayan büyük bir köy ve bir hasım köy ellerinde tırpanlarla ve bazıları da tabancalarla çıka gelmiş. Kalan 20 30 erkek köylüyü kolayca öldürüp köyün tapularını çalmış. Yerlerine de 5 erkek 60 kadın bulunan köyü idare etmesi için 16 yaşında bulunan bir çocuğu bırakmışlar. Köylüler başta onu sevmeseler de diğer zalimlerden korktukları için ve aynı zamanda zaten kendi çocukları olduğu için sahiplenmiş. Tüm bunların sonucu olarak bizim köylüler devamlı aşağılanmış, hor görülmüş, emeği ve toprağı elinden alınmış, kadınları kolayca tecavüze uğrar olmuş, çocukları küçük tartışmalarda koca adamlar tarafından dövülür ve öldürülürmüş. Ama köylüler her zaman bir umutla yaşama bağlı kalmış ve sabretmişler. Son.
çook hızlı değişip, değiştiği değişimi kabul etmeyen toplumun yaşadığı ülke.
üstelik bu değişime ahlaki çöküntü olarak bakılması da...
neyse bir hüloooğ çekeyim ben.
gelir dağılımın köpek gibi adaletsiz olduğu garip bir ülkedir.
o %20-%30'luk kesim için köpek gibi çalışıyoruz amk. keşke danimarka'da falan doğsaydım.
BULUNDUĞUN KONUMUN HiÇBiR ÖNEMi YOK
peki biz niye hep bunu aksini söylüyoruz çünkü;eylem gerçekleştirmekten ziyade konuşmayı seviyoruz. çok özenilen avrupa ülkelerinden eksiğimiz de bu değil midir? ciddi ciddi bu ülkeyi kalkındırma geliştirme fikri barındıran kaç insan var, bu nitelikteki insanlarımız maalesef yurt dışında ki şartların daha iyi olduğu fikriyle göç ediyorlar peki bu nitelikli insanlar yut dışına hizmet ederlerse bu ülkeyi kimler düzeltecek....cevap vereyim kimse. ve ortamda karşı durabilecek güçte nitelikli nüfus görmeyen yöneticiler ve benzeri mevkidaşları herşeyi kendi çıkarlarında kullanıp tüm olanak ve imkanları yiyip her şeyi tüketene kadar bu böyle devam edecek sonunda ise kendi kendini yemiş bir ülke olarak savunmasız birşekilde ortada kalıcaz. bulunduğumuz durumlardan sadece şikayet ediyoruz ve sadece şikayet etmek hiçbir zaman işe yaramamıştır. özenilen bir ülke konumuna gelmemize engel olan tek şey biziz. ne ortadoğu ülkesi olmamız ne yaygın müslüman nufusu ne de başka etkenler kendimizi kandırıp oraya buraya sallayıp cahillik ve tembellik içinde savruluyoruz maalesef.
aleyna tilkinin zengin olup
üstad nesat ertasin sefalet içinde öldüğü
seyma subasinin yazar olup kitap sattığı
diğer yanda çoğu kaliteli yazarin kitabını bastıracak parası olmadığı
tarık camdalin futbolcu olup
anadoluda çoğu yetenekli gencin heba olduğu
ajdar anik gibi malların şarkıcı sayılıp
yetenekli müzisyenlerin işsiz kaldığı
kpssden 45 bile alamayan iktidar partisi yalakasinin bilmem nerenin belediye başkanının özel kalemi olduğu
diğer yanda atanamayan öğretmenin intihar etttigi
merve kavakcinin tüm akrabalarinin bir yere yerlestirilirken
(ki abdye kaçan bir kadından bahsediyoruz)
diğer tarafta çocuğuna okul kiyafeti alamayip intihar eden kpss adayi.
su zengini bir ülke değildir. toplam kullanılabilir net su miktarı 112 milyar metreküptür. kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarıysa 1.500 metreküp civarındadır. bu değerlere göre türkiye su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır.
artan nüfus, iklim değişikliği, su kaynaklarının bilinçsiz ve aşırı kullanımı gibi etkenlerden dolayı türkiye 21. yüzyıl içinde su fakirliğiyle karşı karşıya kalabilir.