yılmaz özdil tipi köşe attırgaçları, kemalci lağım cemiyeti mensubu halk kahramanları, üstün ırkla övünen aç türk milliyetçileri gibi boş kümelerin kopardığı yaygaradır. yurtta sus cihanda susçu cehapelileri anlıyorum da, türk'ün türk'ten başka dostu yok düsturunu benimseyen süper türkçülerin neden ağladığını anlayamadım ben. şaka lan şaka, ilkokul 3. sınıf öğrencileri gibi politika tartışmayacağım sizinle. az öncekiler boş sözlerdi.
bilmem farkında mısınız, amerika ve rusya ilişkileri donuk vaziyette şu an. snowden olayından kaynaklanmıyor bu durum. ardında birçok farklı gerekçe var. gerçi washington yönetiminin kavgalı olduğu ülkeleri saysak sayfalar yetmez. aynı şekilde çin japonya ile yeniden savaşın eşiğine gelmiş durumda. çin'e ait 4 gemi japonya karasularına girdi. gerilim devam etmekte. ingiltere ise cebelitarık meselesi yüzünden ispanya ile ciddi bir kriz yaşamakta. herifler akdeniz'e savaş gemilerini gönderdiler. demek bunlar bizim yaşadıklarımızı yaşasalar üçüncü dünya savaşı çıkmıştı şimdi. gerçi bizim de başımızda göt kadar yer olan kardak için yunanistan'la savaşmayı göze almış yöneticiler olsaydı biz de savaşırdık boku bokuna. herifler şimdi oturmuş türk dizileri izliyorlar. şimdi burdan ne ders çıkarmalıyız? demek ki türkiye'nin başına gelenler amerika, rusya, ingiltere, çin, ispanya, japonya'nın da başına gelebiliyormuş. gerilim zamanı gelmişse gerilirsin, kriz zamanı gelmişse krizin içine dalarsın. uluslararası politika bu derece dinamik bir süreç içerir. bunlar dünya politikasının gerçekleridir. bizim bu ülkelerle olan farkımız, onların medyası bu gerçeği biliyor ve onları destekliyor. bizim medyanın malum kanadı ise kriz çıkması için dua ediyor. suriye ile aramız bozukmuş da, mısır darbecileri ile iyi geçinemiyormuşuz da cart curt. elimizi attığımız işlerin bize altın tepside sunulacağını falan mı sanıyordunuz yoksa? bekleyip görelim, karışmayalım diyorlar. kafanızı 80 sene boyunca kuma gömdünüz de ne oldu söyleyin bana. dış politika için her şeyden önce risk gerekir. bu bazen huzurunuzun kaçması, bazen de hesaplarınızın tutmaması demektir. dünya babanızın çiftliği değil, bilhassa ortadoğu. 100 yıl boyunca uzak kaldığınız coğrayaya bugün girip her şeyi istediğiniz gibi şekillendiremezsiniz. herifler 100 yıldır at koşturuyor orda. kılcal damarlarına kadar paylaşılmış bir pasta var ortada. eğer ordan pay almak istiyorsan zamanını bekleyeceksin. türkiye şu an kolları sıvadı sadece. ama yapacak çok iş var. dış politikanın arkasına sağlam bir ekonomi ve güçlü bir silahlı güç gerek. bu güven tesis etmek anlamına gelir. darbeye demokrasi demeye benzemez bu işler. dünyanın en zor coğrafyasında söz söyleme hakkını elde etmek kolay bir iş değil. lakin güçler dengesi değişiyor artık. uluslararası düzende söz hakkı verilmeyen ülkelerde bir dinamizm ve büyüme var. yeni ekonomik havzalar, yeni bölgesel güçler çıkıyor ortaya. bilhassa enerji kontrolü ve pazar hakimiyeti var. tayyip erdoğan'ın herkese meydan okumasının asıl sebebi budur. birleşmiş milletler'i yerden yere vurması sebepsiz değil. bu adam diyor ki; "gerçekten dünya beş ülkeden büyük diyorsak, o zaman bm güvenlik konseyi'nden memnun olmayan ülkeler kendi birleşmiş milletleri'ni kurarlar." bunun ne anlama geldiğini düşünün biraz.
şimdi türkiye çok yalnız zımbırtısını biraz daha derinden analiz edelim.
ülkenin israil ve suud ekseninde olmaması kimin eli kimin cebinde belli olmayan ortadoğu'da yalnızlık ithamı için yetersiz bir nedendir. çünkü ortada küresel aktörlerin çıkar çatışmalarına dayalı pozisyon almalarından kaynaklanan bir direnç var. bilhassa mısır olayı ittifak anlamında suriye ile paralel değil. tayyip erdoğan darbenin arkasında israil var demişti. doğru bu. amerika'nın en güçlü yahudi lobisi aipac, rand paul'un mısır'a askeri yardımın kesilmesi için verdiği tasarıya karşı çıkması ve bu konuda başarılı olması bunun birinci nedenidir. diğer nedeni ise, netenyahu efendi john kerry ile yaptığı görüşmede sina yarımadası'ndaki radikal islamcı grupları öne sürerek mısır'a askeri yardımın devamının israil'in güvenliği için gerekli olduğu baskısını yaptı. asıl bomba ise camp david'de değişikliğe gitmeyi planlayan mursi'yi hamas ajanlığıyla suçladılar. bu sayede müslüman kardeşleri terör örgütü olarak niteledikleri hamas'la ilişkilendirmeye çalışarak onları da terör örgütleri listesine aldırma yolunda adımlar attılar. bunlar darbenin arkasında kimin olduğunu görmek için çok açık kanıtlardır. demek ki israil de yalnızmış, vah vah. gelelim rusya cephesine. rusya arap dünyasında nüfuzunu arttırmak için bölgede çok fazla görülmeye başladı. bu iş amerika'nın canını sıkmakta. size olayın sadece snowden'den kaynaklanmadığını söylemiştim. amerika mısır'la yapılacak olan askeri tatbikatı geri çekince rusya ortaya atladı ve dedi ki, tüm askeri olanaklarımız mısır ordusunun kullanımına hazırdır. bu amerika'nın yaptırım gücüne meydan okumak demektir. bununla kalsa iyi. ruslar suriye'nin geleceği için suudilerle anlaşmış vaziyetteler. geçenki g8 toplantısında putin esed'in gidişine bölgedeki istikrarın bozulmaması şartıyla onay vereceğini açıklamıştı. işte bu istikrar işi için suudiler kolları sıvamış vaziyette. demek ki bu kafaya göre ruslar da yalnız. iran ise esed sonrası suriye'yi kabul edecek gibi görünmüyor. bu konuda ruslarla karşı karşıya gelecekler mi bilinmez. gerçi onların da bir planı var bu işbirliğine karşı. radikal islamcı grupların önünü açarak buna karşılık verebilirler. neden? çünkü suriye'ye geçen taliban güçleri iran'da saklanıyor. bilirsiniz, iran mısır darbesine karşı çıkmıştı. esed ise mısır'daki darbeye destek çıkarak siyasal islam'ı eleştirmişti. bu ilişkiye şaşırdınız mı yoksa? aferin evlatlarıma, devam edelim şimdi. iran her iki ülkedeki pozisyonunu da kaçınılmaz olarak körfez ülkelerini karşısına alarak konumlandırmış vaziyette. neymiş, demek ki iran da yalnızmış, vah vah. birleşik arap emirlikleri ve katar arasındaki çekişmeden haberiniz var değil mi? yok mu yoksa? neyse, o da diğer sefere artık.
özet: çatıda makinalımız var, 100 amerikan 60 yerel askerin yarısını vuracak gücümüz var.