kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu ve başında da dinci, zorba bir yönetimin olduğu bir ülkede basının da bu güç ilişkilerinden bağımsız biçimde varolabileceği düşünülemez.
bugün, radyo istasyonları, televizyon kanalları, günlük gazeteler ve bunların internet sitelerinin çok büyük bir kısmının, başka alanlarda da faaliyet gösteren kapital sahiplerinin ellerinde olduğunu biliyoruz. böyle bir "parası olanın düdüğü çaldığı" düzende basının da ancak sermaye sahibi olmayan halka karşı "çok cesur" olabileceği söylenebilir ki ülkemizde de durum böyledir.
iktidarla doğrudan veya dolaylı biçimde siyasal/ekonomik ilişkileri bulunan, her biri başka büyük bir sermayedarın elindeki medya gruplarından doğru ve cesur bir habercilik beklemek saflıktır.
bizim gibi emperyalist-kapitalist dünya düzenine göbekten bağlı ülkelerde, habercilik ancak bu düzeni hedef alan basın kuruluşlarında mümkündür. bütün toplumsal sorunların temelinde mevcut düzenin çelişkilerinin yattığın gören ve okuruna da bu çelişkileri gösteren basındır, "cesur" olan.
bu basın ise hiç kuşkusuz sol basındır. sol gazetesi, birgün, evrensel, yurt gibi gazetelerdir.